Dünya, en çok da ortadoğu ve ülkemiz büyük bir savaşın içerisinde 1 Mayıs’a gidiyor. Savaş her zaman tankla, tüfekle olmuyor; Suriye için öyle ama bizim gibi silahların gölgesinden uzak olanlar da savaşın farkında olmasa da içinde. Hem de çok sert ve giderek daha da sertleşen bir savaş. Emperyalizmin tüm hırsıyla saldırdığı, safların emperyalizme karşı güçlendiği ve netleştiği süreçte Türkiye’nin ikircikli hükümet politikaları sayesinde, emperyalist planlar yeşermek için zemin buluyor. ABD’nin tüccar başkanı bir tweet atıyor dolar fırlıyor, ekonomik göstergeler yerlerde sürünüyor. Elde son kalanları da yağma Hasan’ın böreği gibi satıyoruz, yaşasın yerli ve milli ekonomi!
Sata sata millileşen ekonomik göstergeler üretmez isek iflası gösteriyor. Sözde değil gerçek milli ekonomistler, Türkiye’nin dış politikasıyla birlikte üretim ekonomisinde devrime ihtiyaç olduğunu söylüyor. İthalata dayalı bir sistemde çarklar dönemez. İthalatın giderek arttığı bir ülkenin kalkınması ve büyümesi olası değil.
Ekonomideki çalan kriz çanlarını duymayan kalmadı. Üç maymunu oynayarak krizin yok sayılamayacağı yerdeyiz. 1 Mayıs’a giderken işçi sınıfının örgütleri bu gerçeklerden kopuk olamaz. İşçi sınıfının hedeflerinin en başında emperyalizm yazar. İşçi sınıfı antiemperyalisttir ve ona göre de konumlanır. Öyleyse bu 1 Mayıs’ta, daha öncekilerden daha fazla antiemperyalist tavır sergilenmeli. Çünkü içerisinde olduğumuz savaş emperyalizme karşı savaştır. Her türlü politikasına karşı savaş; bölgemize, emeğe, kamuya ait fabrikalara, tarıma, sağlığa, ekonomiye, birlikte yaşamaya, bağımsızlığımıza, laikliğimize, bilime yönelen her türlü emperyalist saldırılara karşı savaş.
Dün sabah işe giderken radyoda DİSK Başkanı Kani Beko’yu dinledim. Kendisini insan olarak çok severim ve saygı duyarım ama bir işçi konfederasyonu başkanı olarak üzülerek söylüyorum ki yanlış yerde duruyor. Radyodaki konuşmasını dinlerken epey gerilere gittim. Sanki 1980’lerde çocukluğumdaydım ve radyoda o dönem yapılmış bir konuşmayı dinliyordum. Sayın Beko adete sağ-sol çatışmasından söz ediyordu. Oysa bütün bir ülke olarak çok farklı bir yerde olduğumuzun farkında değil. DİSK’in gündeminde neden emperyalizmin bölücü, yıkıcı planları yok? Neden, birlikteyken bölündüğümüz ve güçsüzleştiğimiz yok? Özelleştirmeye karşı olduklarını söylüyor, oysa DİSK’in hiçbir özelleştirmeye tüm gövdesiyle karşı durduğunu görmedik.
Sayın Beko’ya göre hatta DİSK’e göre şimdi bir kurtuluş hareketi başlatmak gerekmiyor mu? İstanbul’u bırakıp Diyarbakır’ı kurtarmak mümkün mü? Ya da Diyarbakır’ı kimden kurtarmak gerekli? Bence DİSK’in kafası karışık. Ayakları bu topraklara basmıyor. KESK’le ortaklıkları bunun en net göstergesi. İşçi örgütü olmanın en net göstergesi işçinin yurttaşı olduğu vatana sahip çıkmak, vatana düşman olanın karşısında olmaktır. Bunun dünyada başka bir formülü varsa göstersinler.
Bütün emek örgütlerinin, hatta ulusal sermayenin görevi birlikte hareket etmek. Sadece kendi kayığını kurtarma derdine düşenler örgütsel yapılardan bir an önce gitmeliler. Ne ülkenin ne de işçi sınıfının kaybedecek zamanı ve enerjisi yok.
1 Mayıs alanları mücadele alanıdır. Çıkıp dar kapıcı politikaların, küçük olsun bizim olsun anlayışının sergileneceği yerler değildir. Savaş sadece topla tüfekle olmaz asıl bu meydanlardan zalime baş kaldırmalıyız yani en başta emperyalizme!