ANONİM DİKTATÖR
Ulusal Kanal´da hafta sonlan yaptığım programda Prof. Dr. Özcan Köknel´i de konuk olarak almıştım. Programın sonunda Özcan Hoca son kitabı, Şiddet Dilini imzalayarak hediye etti.

Ulusal Kanal’da hafta sonlan yaptığım programda Prof. Dr. Özcan Köknel’i de konuk olarak almıştım. Programın sonunda Özcan Hoca son kitabı, "Şiddet Dili"ni imzalayarak hediye etti.
Kitapta çeşitli başlıklar altında şiddet ve etkisi anlatılıyor. İlgimi çeken bölümlerden biri de Lider başlıklı bölüm oldu. Size bu bölümdeki diktatör hikayesini aktarmak istiyorum.
Bakın Prof. Dr. Özcan Köknel diktatör bir lideri bu hikayeyle nasıl anlatıyor: "Diktatörlerden biri, büyük bir resmi geçitte kendisini balkondan alkışlayan halkı yanındaki elçilerden birine göstererek; "Görüyor musunuz, halk beni ne kadar çok seviyor?" demiş. Elçi, inanmadığını anlatmak isteyen bir tebessümle bakınca diktatör kızmış. "İnanmıyorsunuz fakat bunu size kanıtlayacağım!" Derhal yaverlerinden birinin aracılığıyla halk arasından bir adam çağırtmış. "Benim için canına kıyar mısın?" "Kıyarım büyük şef." "O halde, kaldır kendini, şu balkondan aşağı at!" Adamcağız kendini balkondan aşağı atmış. Fakat elçi yine aynı şekilde gülmüş. Diktatör daha çok kızmış, bir başkasını çağırtmış, ona da aynı suali sormuş, aynı teklifi yapmış. O da kaldırıp kendisini balkondan aşağıya atmış. Elçi bir türlü inanmış görünmüyormuş. Diktatör öfkesinin son haddinde bir adam daha çağırtmış. Bu adam da kendini balkondan atmak isterken, elçi birdenbire bu adamın kolunu tutmuş: "Dur, yanıt ver, bunu niçin yapıyorsun?" Adamcağız yüzü sapsan halde bir diktatöre, bir de elçiye bakmış: "Böyle istibdat altında yaşamaktansa ölmek daha iyidir!"
Hikaye bir diktatörün kendisini nasıl gördüğünü çok güzel anlatıyor ancak, sonuna katılmıyorum. Çünkü bu ölmek sadece Niyazi olmaktır; ama eğer diktatörü balkondan aşağı atmak için mücadele edersek o zaman, o istibdata başkaldırmak ve kabul etmemek olur. Şimdi hepimizin tanıdığı diktatöre gelince, o kendisi için balkondan aşağıya atlayacak kimseyi bulamayacağını bildiğinden kendisine, "Kral Çıplak" diyen herkesi balkondan aşağıya itmeye çalışıyor. Oysa bizde diktatöre diktatör denir ve yıkmak için gereken yapılır!
SENDİKAL HAREKETİN G20 İLE İŞBİRLİĞİ
Türkiye’de sendikal hareketin varlığı ve yokluğu arasında ince bir çizgi kaldı. Bunun pek çok nedeni var. Ama bana göre en önemli nedeni özellikle konfederasyonlann başına gelen yöneticilerdir. Ne işçi haklanyla ilgili yasal haklar budanırken, ne özelleştirmelerle hem ülkenin hem işçi sınıfının kazanımlan peşkeş çekilirken ne de örgütlenmenin önüne türlü türlü engel konulurken sesleri çıktı. İşçi sendikaları artık G20 ile koordineli çalışacak. .
Kimler mi bunlar? Türk-İş, DİSK ve Hak-Iş Konfederasyonları. Bakın Türk-İş’in çıkarttığı derginin son sayısında G20 ile işbirliği halinde olacak L20 nasıl anlatılıyor: "2008 ekonomik krizinin ardından Washington’da düzenlenen ilk G20 Liderler Zirvesinden itibaren , uluslararası sendikal hareket, G20 zirvelerinin gerçekleştiği ülkelerde bir araya gelerek, bugün adı L20 olan oluşumun ilk adımını attı.
L20, en büyük 20 ekonominin sendika liderlerini küresel sendikal örgütlerle buluşturuyor ve G20 zirvelerine çeşitli toplantı ve araçlarla talep ve önerilerini bildiriyor. Ulusal düzeyde oluşturulan L20 Organizasyon Komiteleri, G20 çerçevesinde sendikal çalışmaların daha etkili sürdürülebilmesi ve devamlılığın sağlanabilmesi açısından faaliyetlerini Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu ITUC ve OECD Sendikalar Danışma Komitesi TUAC ile birlikte yürütüyor" Türkiye sendikalan küresel sendikal örgütlerle buluşmak için mi L20’de yer alıyor. Başka türlü buluşamıyorlar mı yoksa bu aslında sendikal hareketi tamamen emperyalizmin istediği şekle büründürmenin kılıfı mı?
G20 sermayenin her türlü kriz ve riskler karşısında karlı çıkmasının ve daha da büyümesinin yollarının arandığı bir yapı. Sizce kapitalizmle işçi sınıfının çıkarları örtüşebilir mi?