CHP gecikmiş bir kararla siyaseti meydanlara taşımaya ve halkla bütünleştirmeye karar verdi. Demokrasiyi özümseyemeyen ve sevemeyen AKP ve onun genel başkanı yarattıkları korku çemberine sığınarak ülkeyi KHK´lar ile yönetmeye ve her türlü muhalefeti sindirmeye, yok etmeye kararlı görünmektedir.
CHP gecikmiş bir kararla siyaseti meydanlara taşımaya ve halkla bütünleştirmeye karar verdi. Demokrasiyi özümseyemeyen ve sevemeyen AKP ve onun genel başkanı yarattıkları korku çemberine sığınarak ülkeyi KHK’lar ile yönetmeye ve her türlü muhalefeti sindirmeye, yok etmeye kararlı görünmektedir. Demokratik bir toplumun olmazsa olmazı olan bağımsız yargı ve yargıç güvencesi yok edilerek adalet kavramına duyulan güven sıfırlanmıştır. Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması önerisine AKP ile birlikte oy veren CHP kazdığı kuyuya düşmüş ve şimdi de o kuyudan çıkmaya çalışmaktadır. Kendi milletvekili, olmayacak bir nedenle tutuklanınca yaptığı yanlışın ayırdına varıp "yangın var" diye bağırmaya başlamıştır. Ankara-İstanbul yürüyüşü CHP’nin yaptığı yanlışı affettirme yürüyüşüdür.
BU YÜRÜYÜŞ DAHA ÖNCE DE YAPILMIŞTI
1968 yılında Abdullah Baştürk’ün başkanlığı döneminde o yılların en önemli sendikası olan Genel-İş’te çalışıyordum. Çorum Belediyesinde çalışan temizlik işçilerini örgütleyip toplusözleşme masasına oturmaya hazırlanırken Belediye Meclisi işçileri memur kadrosuna aldı ve sözleşme yapmalarının, örgütlenmelerinin önünü kesmeye çalıştı. Sendika yönetimi ülke çapında ses getirecek ve benzeri hareketleri önleyecek bir eylem yapmaya karar verdi. İşçiler Çorum’dan Ankara’ya kadar yürüyecek ve eğer belediye kararını değiştirmezse yürüyüş İstanbul’a kadar devam edecekti. Böyle bir eylem ilk defa yapılıyordu ve hem ülkemizde hem de Avrupa’da çok yankılandı. 90 işçi hakları için yiğitçe, hiç sızlanmadan yürüdü ve İstanbul’a geldikleri gün belediye kararını değiştirdi ve işçiler sendikal haklarına kavuştular. Adaletin yok edildiği ülkede halkın adalet arayan CHP yürüyüşüne sahip çıkması önemlidir. Halkı adalet arayan bir Türkiye’nin bu şekilde dünya basınına yansıması ise gerçekten hüzün vericidir. Katıldığım uluslararası toplantılarda Türkiye’nin nasıl yerden yere vurulduğunu gördükçe kahrolmamak elde değil.
BU YÜRÜYÜŞ İŞÇİLER İÇİN DE YAPILMAKTADIR
Adalet için yapılan bu yürüyüş aynı zamanda AKP’nin yapığı her türlü hukuksuzluğa da karşı bir yürüyüştür. Yapılan hukuksuzlukların içinde işçilerin kazanılmış haklarını yok etme çabaları da vardır. Kıdem tazminatını yok etme, işe iade davalarının önünü kesme, işsizlik sigorta fonunu işsizler için değil de işverenler için kullanma bu girişimlerin sadece bir bölümüdür. AKP’nin içeride ve dışarıda uyguladığı politikaların desteklenecek, beğenilecek hiçbir yanı yoktur ve işçilerimiz artık çuvaldızın kendilerine batırılacağını mutlaka görmeleri gerektir. Suskunluğunu ve eylemsizliğini hiç ama hiç onaylamadığım Türk-İş Başkanı CHP’nin düzenlediği "Kıdem Tazminatı Çalıştayında ilk defa doğru bir söz söyledi ve dedi ki, "Üç konfederasyon aynı sandığa oy atmadıkça kaybeden hep biz olacağız". Nihayet o da çözümün işçilerin siyasallaşmasından geçtiğini anlamış durumda. Bu duruş Türk-İş’in gelecekteki çalışmalarına yansırsa ülkemiz için bir umut olabilir.
TÜRK-İŞ SİYASAL EĞİTİM VERMELİDİR
Türk-İş’in eğitim çalışmaları hangi düzeydedir bilmiyorum. Bu konuda bana ulaşmış bir bilgi yok ama Türk-İş’in suya-sabuna dokunmayan eğitimler yaptığını sanıyorum. Eğer öyleyse büyük bir potansiyel değerlendirilmiyor ve önemli bir güç boşa harcanıyor demektir. Türk-İş yaptığı eğitimlerde katılımcıları ülke sorunları konusunda aydınlatmalı ve sendika yöneticilerinin, işçilerin ülke sorunları ile ilgilenmesini sağlamalıdır. İşçiler siyaset en aydınlatılmadıkça, bilinçlendirilmedikçe AKP’liler ve onların genel başkanları gibi emek karşıtı bağnaz politikacıların kurbanı olmaya devam edecektir. Artık gerçekleri görmek ve ona göre davranmak zamanıdır Sayın Türk-İş yöneticileri.