AKP’NİN İSTİHDAM STRATEJİSİ
AKP Hükümeti, durdu durdu seçimler yaklaşırken istihdam alanına yönelik iki önemli düzenlemeyi tartışmaya açtı.

AKP Hükümeti, durdu durdu seçimler yaklaşırken istihdam alanına yönelik iki önemli düzenlemeyi tartışmaya açtı.
Yapılması düşünülen değişikliklerden ilkini ^ulusal istihdam stratejisi’ oluştururken, ikinci olarak 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda önemli değişiklikler gündeme getirildi.
Gerek ‘ulusal istihdam stratejisi’, gerekse 657’de yapılması planlanan değişiklikler, elbette birdenbire ortaya çıkmadı. Yıllardır ‘işgücü maliyetlerini azaltmak’ adı altında istihdamın yapısıyla sürekli olarak oynandığı ve hepsinin stratejik hedefinin, patronların sırtındaki en önemli yük olarak gördükleri güvenceli ve kadrolu istihdam uygulamalarını adım adım tasfiye etmek olduğu biliniyor.
Türkiye’nin IMF ile imzaladığı 18. stand-by (2002-2005 yılları arası) ve 19. stand-by (2005-2008 yılları arası) anlaşmalarında, özellikle kamuda istihdam yapısının son derece katı olduğu ve esnekleştirmesi gerektiğine ilişkin taahhütler dikkat çekti. Bu taahhütleri yerine getirmek amacıyla yasal ve fiili düzenlemeler gerçekleştirildi. 2003 yılında işçiler için çok sayıda esnek çalışma biçimini beraberinde getiren 4857 sayılı İş Kanunu kabul edildi. Aynı yıl eğitimde ve sağlıkta güvencesiz ‘sözleşmeli istihdam’ uygulamaları hız kazandı. Dolayısıyla bugün gerek ‘ulusal istihdam stratejisi’, gerekse 657 sayılı Kanun kapsamında gündeme gelen düzenlemelerin temeli çok önceden belirlenmişti ve fiilen uygulanmaya başlanmıştı. Sadece IMF değil, Dünya Bankası da geçmişte Türkiye’de işgücü piyasasının katılığından, işten çıkarmanın zor olmasından bahsetmiş; hatta bir dönem asgari ücretin yüksek olduğunu iddia ederek, kaldırılmasını bile önerecek kadar ileri gitmişti. İstihdama ilişkin uluslararası örgütlerin yaptıkları sadece bunlarla sınırlı kalmadı.
Emekçilerin çalışma standartlarını yükseltmek amacıyla kurulduğu iddia edilen ILO, 1990’lı yılların ortalarından itibaren IMF ve Dünya Bankası’na paralel olarak esnek çalışmanın kaçınılmaz olduğunu açıklayarak, ‘güvenceli esneklik’ anlamına gelecek düzenlemelerle işsizlik sorununun önüne geçilebileceğini savundu. Yine OECD, kendisine üye ülkelere yönelik olarak yaptığı ‘işe alma/işten atılma’ endeksleriyle işçilerin kolaylıkla işten atılması ya da işe alınması üzerinden tek tek ülkelerin yatırım için uygun olup olmadığını ölçmeye başladı.
Bütün bunları bir bütün olarak birlikte değerlendirdiğimizde, hükümetlerin neden sürekli olarak istihdamı esnekleştirmek ve güvencesiz çalışmayı yaygınlaştırmak için hamleler yaptığını anlamak kolaylaşıyor. 2010 Bütçe Kanunu ve ‘orta vadeli program’da istihdamla ilgili olarak yer alan en önemli düzenlemeler, özellikle ‘kamu istihdamının esnekleşmesi’ ve ‘işgücü piyasalarının katılıklardan arındırılması’ üzerine odaklanıyor. Bu nedenle ‘ulusal istihdam stratejisi’ ile 657’de yapılması düşünülen değişikliklerin, aynı zamanda ve birbirine paralel olarak gündeme getirilmiş olması çok anlamlı. ‘Ulusal istihdam stratejisi’ ile hedeflenen esnek çalışanların oranının hızla artırılması, kıdem tazminatının patronlara yük olmaktan çıkarılması, taşeron çalışmayı daha da yaygınlaştıracak özel istihdam bürolarının kurulması ve bölgesel asgari ücret uygulamasının hayata geçirilmesi. 657’deki değişikliklerde bu düzenlemelere paralel olarak hazırlanmış ve özellikle disiplin cezaları ve performans değerlendirmesi üzerinden kamu emekçilerinin güvencelerini ortadan kaldırmak hedeflenmiş. Yapılması planlanan değişiklikler, AKP’nin yıllardır adım adım hayata geçirdiği istihdam stratejisinin nasıl bir şey olduğunu açıkça gösteriyor. Her şey bu kadar açık ve netken, emek örgütlerinin, ‘protesto amaçlı’ yazılı açıklama yapmayı bırakıp; bu iki önemli hamle karşısında ne yapacaklarını, nasıl bir mücadele yürüteceklerini ve bu konuda atacakları somut adımları merakla bekliyoruz.