Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
25 Şubat 2014
AKP İKTİDARI VE SERMAYE

AKP´yi Türkiye´nin egemen sınıfları iktidara getirmedi. Bu burjuva partisi 2002 seçimlerini kazandı; o kadar… Kendi burjuvalarını hiçbir zaman unutmadı; fakat sadece onların örgütü olma konumunu hızla aştı; sermayenin tüm katmanlarını, ortak çıkarlarını gözeten uygulamalara geçti.

AKP İKTİDARI VE SERMAYE

AKP’yi Türkiye’nin egemen sınıfları iktidara getirmedi. Bu burjuva partisi 2002 seçimlerini kazandı; o kadar… "Kendi" burjuvalarını hiçbir zaman unutmadı; fakat sadece onların örgütü olma konumunu hızla aştı; sermayenin tüm katmanlarını, ortak çıkarlarını gözeten uygulamalara geçti.
Bunu, öncelikle, 1980 sonrasında sermayenin dünya çapında programı olan neo-liberalizme tam uyum sağlayarak gerçekleştirdi. Hatırlayalım: 2001 krizinde IMF ile imzalanan stand-by anlaşmasını devraldı; sapmadan uyguladı; 2003’te beş yıllık yeni bir anlaşma yaptı. Sonraki yıllarda da IMF-güdümlü makro-ekonomik politikaları büyük ölçüde izledi.
Dünya Bankası’nın yapısal uyum politikalarının, bölüşüm ilişkilerini sermaye lehine biçimlendirmeyi hedefleyen öğeleri de AKP tarafından sadakatle uygulandı.
Tarımda çiftçinin kaderi, büyük ölçüde piyasa güçlerine teslim edildi. İşgücü piyasalarının esnekleşmesinde büyük mesafeler alındı. Taşeronlaşmanın (kamu sektörü dahil) yaygınlaşma derecesi; sendikaların durumu çarpıcı göstergelerdir.
Özelleştirme devlet işletmeciliğini büyük ölçüde tüketmiş; kentlerdeki kamu varlıklarına taşınmıştır. Bunlara, eğitim ve sağlığı geniş boyutlarda ticarileştiren "reformlar" da eklenmelidir. On bir yıllık tek parti yönetimi, 1990 sonrasındaki koalisyon hükümetlerini zaman zaman etkileyen ve emek lehine öğeler içeren popülist sapmalara son vermiştir. Böylece toplumsal hasılada sermayenin payı çarpıcı boyutlarda artmıştır. Tüm bölüşüm göstergeleri bu durumu doğrulamaktadır. Bunlara, AB’ye tam üyelik başvurusunun uzantılarını ve ABD ile (Mart 2003’te zedelenen) ilişkilerin düzeltilmesini de eklemek gerekir. Bunlar, bütünüyle, sermayenin genel programını oluşturmaktadır. Demokratikleşme bir yana, özünde antidemokratiktir.
Burjuvazinin ortak çıkarlarının ödünsüz gözetilmesi, izlenmesi, sermayenin tüm katmanlarını AKP ile barışık kılmıştır. Anayasa referandumunda patronların ezici çoğunluğunun "evet" oyu vermesi, bu nedenle şaşırtıcı değildir.

Ancak, neo-liberal programların bir boyutu, emeksermaye ilişkilerinin ötesine gider. Bu öğe, siyasi iktidarlarla sermayenin farklı kanatları arasındaki bağlantıları "tarafsız" kılmayı hedefler. Böylece; örneğin yerli veya küçük şirketlerin, uluslar-ötesi veya büyük sermayeye karşı kayırılması; siyasetçilerle iş çevreleri arasında ayrımcı uygulamaları önlenecektir. Bu hedef 2001 sonrasında Kemal Derviş’in rehberliğinde oluşturulan programın önceliklerinden biriydi.
Kamu ihaleleri, rekabet, batık bankalar (TMSF), sermaye piyasası, banka denetimleri, elektrik, enerji, telekomünikasyon gibi kritik alanlarda siyasi iktidarların denetimi dışında kalacak, bağımsız üst-kurullar oluşturuldu; tam yetkili kılındı. AKP iktidarı, "kendi" burjuvalarını hiçbir zaman unutmadı; onlara içten-dıştan yenilerini ekledi; gözetme, kayırma çabalarını frenleyebilecek olan üst kurulları önce fiilen, 2011 ‘de yasayla hükümete bağladı. Örneğin Dünya Bankası mutfağında hazırlanmış olan İhale Yasası defalarca (son olarak geçen Perşembe) değiştirildi; "müşteriye göre" biçildi; makaslandı. Bu "frenleme öğeleri" devre dışına çıkarılınca, iç ve dış sermaye çevreleri, şirketler, iş adamları arasında "yarenleri ihya etme; uyumsuzları cezalandırma" yöntemleri pervasızca geliştirildi; uygulandı. Bu özellikleriyle AKP, sermaye iktidarının yozlaşmış bir biçimini temsil eder; Özal’lı ANAP yönetiminin abartılı bir türüdür. Sermaye iktidarıdır; zira ekonomiye egemen olan burjuvazinin genel sınıfsal çıkarları sonuna kadar hayata geçirilmektedir. Yozlaşmıştır; zira bu sınıfın seçilmiş öğeleri arasında, kayırıcı veya dışlayıcı uygulamalar sınırsızca, pervasızca kullanılmaktadır. Ayrımlar, katmanlara, sektörlere, işlevlere dönük değildir; örneğin yerli-yabancı, ithalatçı-ihracatçı, büyük-küçük, çiftçi-tüccar lehine-aleyhine ayrımlar arka plandadır.
Ödüllendirilme, cezalandırma doğrudan doğruya tekil şirketlere, iş adamlarına, firmalara dönüktür; kişiselleşmiştir. 17 Aralık belgeleri bu çerçevede gerçekleşen yozlaşmanın dramatik boyutlarını sergilemiş; AKP iktidarının, Türkiye burjuvazisinin kapkaççı, rant vurguncusu, devletten nemalanan parazit öğelerine bir "altın çağ" armağan etmiş olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

1980’li yılların sonlarında, kimi büyük sermayedarların Özal-türü yozlaşmaya karşı ("kleptokrasi" suçlamasını da içeren) sert eleştirileri, ANAP’ın yıpranmasına, giderek iktidardan uzaklaşmasına katkı yapmıştı. Sermaye-içi ilişkilerdeki yozlaşma, sermayenin genel çıkarlarını tehdit eden bir boyuta ulaştı mı? Güçlü sermaye çevreleri bu teşhisi koymuşlarsa, elbette yeni arayışlara geçeceklerdir. Ancak bu tür arayışların hayata geçirilmesi karmaşık, güç, dış bağlantılara da uzanan ayrı bir süreçtir.

DİĞER HABERLER
BARRY CALLEBAUT’TA TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI
BARRY CALLEBAUT’TA TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI

Sendikamız ile Barry Callebaut Türkiye arasında şubat ayında başlayan yeni dönem toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlandı.

YOKSULLUK SINIRI 58.205 LİRA
YOKSULLUK SINIRI 58.205 LİRA

Açlık sınırı 19 bin 980 lira ile asgari ücreti 2.978 lira astı.

YÜKSEK FAİZ GELİR ADALETSİZLİĞİNİ BÜYÜTÜYOR
YÜKSEK FAİZ GELİR ADALETSİZLİĞİNİ BÜYÜTÜYOR

Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, yüksek faize dayanan bir politikanın ‘gelir ve servet adaletsizliğini derinleştireceğine’ dikkat çekti.

İŞÇİ SINIFLARI ENTERNASYONALİST DEĞİL, MİLLİYETÇİDİR
İŞÇİ SINIFLARI ENTERNASYONALİST DEĞİL, MİLLİYETÇİDİR

1 Mayıs, “işçi sınıflarının uluslararası düzeyde birlik, dayanışma ve mücadele günü”dür.