AKARYAKIT ZAMLARININ SORUMLUSUNU MU ARIYORSUNUZ, BUYURUN!
Eğer geçen yıl eylülde yanlış yola sapmasaydık bugün benzini ve motorini neredeyse yarı fiyatına, 14-15 liraya tüketiyor olacaktık.
Akaryakıtta son dokuz aydaki artışın yüzde 64’ü petrol fiyatı kaynaklı. Benzinde yüzde 250’yi, motorinde yüzde 300’ü bulan artışın asıl nedeni ise kurdaki yükselme.
Peki döviz kurunun yükselmesinin sebebi ne?
Akaryakıtta böylesine sık zam görmedim. Bu aydan itibaren enflasyonu etkileyen başlıca kalemleri dikkate alarak bir taban oran hesaplamaya niyetlendim, neredeyse her gün hesap yapmam gerekti. Çünkü akaryakıtta neredeyse her gün zam var. Üstelik kuruş düzeyinde kalan zamlar da nadir. Tek seferde bir lira, iki lira, hatta daha fazla zam geliyor.
Enflasyonun her geçen gün tırmanmasının en büyük nedeni de akaryakıt zamları. Özellikle motorine yapılan zamlar yüzünden neredeyse tüm mal ve hizmetlerin fiyatı artıyor.
İktidar kanadı “Tamam, akaryakıt fiyatları artıyor ama yalnızca bizde değil ki, tüm dünyada böyle, çünkü enerji fiyatları artıyor” görüşünde. Bu görüş doğru da, tam doğru değil.
Bir; bizdeki artış yüzde kaç, onlarda yüzde kaç?
İki; onlarda da artış olmuş ama fiyat gelir düzeyine oranla nereye gelmiş?
Üç; asgari ücretle alınan akaryakıt üstünden yapılan kıyaslama gerçeği tam yansıtmıyor; Türkiye’de çalışanların neredeyse yarısı asgari ücretli, gelişmiş ekonomilerde ise bu oran yüzde 5’i geçmiyor. Varsayın ki bu oran aynı, yine de bizde asgari ücretle daha az akaryakıt alınabiliyor.
Peki bu zammın sorumlusu kim?
Geçelim Avrupa ile kıyaslamayı…. Gelin akaryakıttaki zam oranının niye böylesine yüksek olduğunun altında yatan temel etkene bakalım.
Daha önce de birkaç kez yer verdiğim bir tablo var. O tabloyu güncelledim.
Baz aldığım tarih, geçen yılın eylül ayı. Hani şu ilk düğmenin yanlış iliklendiği ay var ya, o yüzden eylül.
Önce şu açıklamayı yapmam gerek gerek; akaryakıt fiyatlarının oluşmasında ham petrol fiyatı genel olarak bir fikir veriyor. Ancak Türkiye için ürün fiyatını asıl belirleyen, Akdeniz’deki ürün fiyatları. Bunların detayına tek tek girmek yerine ham petrolün fiyatı üstünden gitmek istiyorum.
Türkiye’de her türlü dengenin bozulduğu tarih, faiz indiriminin başladığı geçen yılın eylülü. Bu tarihte petrolün varil fiyatı 70 dolardı, dolar kuru da 8.50 dolayındaydı. Türkiye bir varil petrolü kabaca 595 liraya mal ediyordu.
Eylülde bir yol ayrımı çıktı karşımıza…
Biri ilerlediğimiz yol, diğeri aslında ilerlememiz gereken yol…
Faizi indirdiğimiz için girmek zorunda kaldığımız yol bizi haziran ortasında 17.30’larda bir dolara getirdi. Petrol eylülden hazirana yüzde 64 artarken, dolar kurundaki artış “el emeği, göz nuru” çabalarımız sonucu yüzde 104’ü buldu.
Bunların sonuca variline 595 lira ödediğimiz petrol, artık yaklaşık 2 bin liraya mal edilir oldu.
Maliyet artışı yüzde 235! Oysa petrol fiyatındaki artış yalnızca yüzde 64!
Fark, işte o bizim eserimiz!
Ya diğer yola girseydik…
Hani ilerlememiz gereken yol başkaydı ya… Gelin o yoldan gittiğimizi düşünelim…
Eylülde düğmeyi yanlış iliklemeseydik dolar ne olurdu?
Şöyle bir varsayımda bulunalım; dolar geçen yıl eylüle gelinceye kadar dokuz ayda yüzde 15 arttı. Eylülden sonraki dokuz ayda da aynı oranda bir artış olsaydı (hatta yüzde 17’ye yakın) dolar şimdi 10 liraydı, evet 10 lira.
Petrolün varili 115 dolar, dolar kuru 10 lira, bir varil petrolün maliyeti 1.150 lira ve eylüle göre artış da yüzde 93.
Otoyoldaki yanlış tabelalara kanıp diğer yola sapmasaydık ve girmemiz gereken yolda ilerleseydik ne mi olacaktı?
– Şimdi yaklaşık 28 lira olan benzini 13 lira ucuza 15 liraya…
– Şimdi yaklaşık 30 lira olan motorini 14-15 lira ucuza, yani yarı fiyatına…
– Şimdi 12 liranın üstünde olan otogazı da 2 lira kadar ucuza, 10 liraya tüketiyor olacaktık.
BU HESAPTA DIŞ GÜÇLER NEREDE?
Hesap öylesine net, öylesine basit ki…
Eğer biz döviz kurunun yukarı gitmesine yol açacak adımlar atmasaydık petrolü çok daha ucuza mal edecek ve akaryakıtı şimdiki fiyata göre çok daha ucuza kullanacaktık. Akaryakıt böyle ucuz kalınca enflasyon tabii ki tırmanıp gitmeyecekti.
Hani Türkiye ekonomisi saldırı altında ya, hani dış güçler bize zarar vermeye çalışıyor ya; birisi çıkıp bu hesapta dış güçlerin hangi aşamada devreye girdiğini açıklasa da öğrensek.
Dış güçler safsatası, “Sorumlu ben değilim” demenin en kestirme yolu. Alıcısı da var ve hiç eksilmiyor, bu yüzden de bu gerekçe tepe tepe kullanılıyor.
Türkiye ekonomisine dönük saldırı öyle ileri sürüldüğü gibi topyekun olmuyor. Sizin bölge ülkelerine, hatta dünyaya kafa tutan bir sanayi tesisiniz, bir üretiminiz mi var, rekabette öne geçecek kalitede ve fiyatta üretim mi yapıyorsunuz, ona ekonomik yönden saldırı olur tabii ki. Oluyor da zaten. Vergi duvarları, rekabet ihlali iddiaları kimi sanayi tesisleri için bitmek bilmiyor.
Ama bizim yurtiçinde benzini, motorini kaç liraya kullandığımızı bir tek biz belirliyoruz; bizim attığımız adımlar belirliyor.