AB’DEN İŞÇİ SINIFINA DARBE TEHTİDİ…
Barroso´nun darbe tehlikesi altında gördüğü ülkelerden Yunanistan 1981 yılında, İspanya ve Portekiz ise 1986 yılında AB üyesi olmuşlar
Barroso’nun darbe tehlikesi altında gördüğü ülkelerden Yunanistan 1981 yılında, İspanya ve Portekiz ise 1986 yılında AB üyesi olmuşlar. Yani biri 29, diğeri de 24 yıldır AB üyesi. Hatırlatmayı şundan yapıyorum: Türkiye’de AB üyeliğini sol kesim içinde savunanların en önemli argümanlarından bir tanesi "AB’nin demokrasinin beşiği olmuş ülkelerin içinde yer aldığı bir yapı olduğu ve Türkiye’de de demokrasi için ve en önce de bir daha darbe olmaması için AB’ye üye olmak gerektiği" idi. Bu kesimler demokrasi ve antidarbecilikle AB’yi öylesine bütünleştirmişlerdi ki Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan ya da üyeliği sorgulamak isteyen herkesi darbe yanlısı ve antidemokrat olmakla suçluyorlardı. Ama şimdi AB komisyonu başkanı yani AB’nin en yetkili kişisi, AB’nin yeni üyesi olmuş ülkeler için değil- uzun yıllardır üye olan üç ülke için darbe tehlikesinden söz etmektedir.
Bunun anlamı, AB üyeliğinin demokrasinin teminatı olmadığıdır. Bugünden sonra artık hiç kimse çıkıp da demokrasi için, Türkiye’de bir daha darbe olmaması için AB’ye üye olalım diyemeyecektir(!) Barroso’nun üç AB ülkesinde darbe uyası yapmasının dikkate alınması gereken diğer bir yanı bu uyarıyı sendikacılara yapmış olmasıdır. Sendikacılara -ki bu sendikacılar her koşulda sermaye ve sistemle uzlaşmayı ilke edinmiş ETUC’un temsilcileri de olsa- borç krizi asılmazsa, kamu harcamaları karşılanamazsa demokrasi elden gider demesi doğrudan doğruya bir tehdittir. Bu tehdit Yunanistan, İspanya ve Portekiz işçi sınıfı üzerinden tüm AB ülkeleri işçi sınıfına yöneliktir. Çünkü borç krizinin aşılması ve kamu harcamalarının denkleştirilmesi bütünüyle emekçi kesimlerin sırtına yüklenmek istenmektedir. Başta Yunanistan olmak üzere İspanya ve Portekiz işçi sınıfı bir süredir genel grevlerle bu yükü kabullenmek istemediklerini haykırmaktadır.
İşte Barosso darbe tehdidi ile şimdi bu ülkelerde başlayan ama yakın bir zamanda diğer ülkelere de sıçraması beklenen işçi sınıfı mücadelelerini kırma amacındadır. Kapitalizmin devamı için -sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda- antidemokratik girişimlerle emekçi sınıfların baskı altına alınması tarih boyunca sürekli uygulana gelmiştir. Kapitalizmin ilk kurulma aşamalarında yani daha Sanayi Devrimi ve Fransız İhtilali öncesinde 17. yüzyılın ortalarında burjuva sınıfının ilk devrimi olan İngiliz Devrimi sırasında Oliver Cromvvell’in askeri diktatörlük kurması burjuvazi tarafından desteklenmiştir. Daha sonra İtalyan faşizmi ve Alman Nazizmi başta olmak üzere birçok antidemokratik müdahale sermaye sınıfının desteğini almıştır. Türkiye’de de 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 darbeleri sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda gerçekleşmiştir. Sermayenin desteklediği ve onun çıkarları doğrultusunda gerçekleşen tüm bu darbelerin hedefinde de işçi sınıfı olmuştur.
AB Komisyonu Başkanı Barosso’nun tehditkar biçimde gündeme getirdiği darbe söylemi, sermaye sınıfının yüzyıllar öncesinden, askeri darbelerle İşçi sınıfını sindirme politikasının yeni bir versiyonudur. Avrupa işçi sınıfı, geçmişi yüzyıllar öncesine dayanan bu tehdit eğiliminin bilincinde olarak, üzerinde oynanan oyuna gelmemelidir^) Öte yandan, demokrasi ve işçi sınıfının çıkarları adına Türkiye’nin AB üyeliğini koşut haline getirenlerin içinde bulundukları tarihi yanılsama yüzlerine vurulmalı ve bu süreçte neden oldukları kayıpların hesabı sorulmalıdır.
EVRENSEL- ÖZGÜR MÜFTÜOĞLU