TÜRK-İŞ’İN MEZARDA EMEKLİLİĞE HAYIR MİTİNGLERİ (30 NİSAN 1995 İZMİR, 21 MAYIS 1995 RİZE)
1995 yılında işçi haklarına yönelik en önemli saldırı girişimlerinden biri, sosyal güvenlik haklarında önemli bir kısıtlamaya gidilmesiydi. Türk-İş’in 30 Nisan 1995 günü İzmir’de ve 21 Mayıs 1995 günü Rize’de yaptığı mitingler, bu girişimin önlenmesinde belirleyici bir etki yaptı.
TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ
Sosyal güvenlik haklarını kısıtlayıcı düzenleme girişimi engellendi. Bu konudaki girişim ancak dört yıl sonra, 8 Eylül 1999 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 4447 sayılı Kanunla gerçekleştirilebildi. YAŞLILIK AYLIĞINA HAK KAZANMA KOŞULLARI NASIL DEĞİŞTİ?
Türkiye’de işçilerin yaşlılık aylığına hak kazanması için gerekli koşullar zaman içinde önemli değişiklikler yaşadı.
Bu konuda ilk düzenleme 1949 yılında yapıldı. 2.6.1949 gün ve 5417 sayılı İhtiyarlık Sigortası Kanununa göre, ihtiyarlık sigortasından yararlanabilmek için 60 yaşını doldurmuş olmak, en az 25 yıldan beri sigortalı olmak ve “her yıl için, ortalama olarak en az 200 günlük ihtiyarlık sigortası primi ödemiş olmak” gerekiyordu.
Devlet İstatistik Enstitüsü’nün raporuna göre, Türkiye’de doğumda yaşam beklentisi 1935-1940 döneminde yalnızca 35,43 yıldı. Bu süre erkeklerde 34,68 ve kadınlarda 36,23 yıldı. Bu yıllarda çocuk ölümlerinin çok fazla olması, ortalamayı epeyce düşürüyordu. 1940-1945 yıllarında İkinci Dünya Savaşı’nın yoklukları ve sıkıntıları yaşandı. Doğumda yaşam beklentisi 31,34 yıla düştü. Bu süre erkeklerde 30,10 ve kadınlarda 32,65 yıldı. 1945-1950 yıllarında doğumda ömür beklentisi 38,10 yıla yükseldi. Bu süre erkeklerde 36,68 yıl ve kadınlarda 39,59 yıl oldu. 1950-1955 döneminde ise, Türkiye’de sağlık hizmetlerinin daha da geliştirilmesi ve özellikle antibiyotiklerin kullanıma girmesiyle, doğumda yaşam beklentisi 43,52 yıla yükseldi. Bu süre erkeklerde 41,96 yıl ve kadınlarda 45,16 yıl oldu. (DİE, Türkiye Nüfusu, 1923-1994, Demografi Yapısı ve Gelişimi, Yay.No.1839, Ankara, 1995;40)
17.7.1964 gün ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’yla farklı sigorta kolları tek bir yasayla düzenlendi. Bu yasaya göre, yaşlılık aylığına hak kazanabilmek için, sigortalının, kadın ise 55 ve erkek ise 60 yaşını doldurmuş olması, en az 25 yıldan beri sigortalı bulunması ve en az 5.000 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olması gerekiyordu. 1964 yılında Türkiye’de doğumda yaşam beklentisi 47,92 yıldı.
23.10.1969 gün ve 1186 sayılı Yasa’yla 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu değiştirilerek, 25 yıldır sigortalı olup 5.000 gün prim ödeyen sigortalıların yaşlılık aylığına hak kazanabilmesinde yaş sınırı kaldırıldı. Böylece, erken yaşlarda emeklilik hakkı doğdu. Bu tarihte Türkiye’de doğumda yaşam beklentisi 51,37 yıldı.
26.5.1976 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 1992 Sayılı Kanun’la, kadınlarda sigortalılık süresi koşulu 25 yıldan 20 yıla indirildi. 1976 yılında Türkiye’de doğumda yaşam beklentisi 55,73 yıl olmuştu. Böylece, bir kişinin 18 yaşında sigortalı olarak çalıştığı varsayılırsa, kadınların 38 ve erkeklerin 43 yaşında emekli aylığı almaya hak kazanmaları mümkün oldu. Ayrıca, 18 yaşın altındaki dönemlerde malullük, yaşlılık, ölüm sigortasına prim ödenerek çalışılmış olması halinde, bu süre de dikkate alınıyor ve daha erken yaşlarda emekli olunabiliyordu. Bu yıllarda kabul edilen borçlanma düzenlemeleriyle, birçok insan, geçmişte sigortasız çalıştığı günleri de emeklilik açısından saydırarak erken yaşta yaşlılık aylığı almaya hak kazandı. Ayrıca, 11.7.1978 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren kanunla, sigortalıların er olarak silah altında geçen süreleri ile yedek subay okulunda geçen sürelerinin de asgari ücret üzerinden hesaplanacak primleri ödemeleri şartıyla, prim gün sayılarına eklenebilmesi olanağı sağlandı.
1975 yılında çeşitli ülkelerde yaşlılık aylığına (emekliliğe) hak kazanmak için erişilmesi zorunlu olan yaş aşağıda sunulmaktadır:
Çeşitli Ülkelerde Emeklilik Yaşı (1975)

1969 yılındaki 1186 Sayılı Kanun’la, sigortalılara bağlanan aylık oranı %50’den %70’e çıkarıldı. Ayrıca, yaşlılık aylığına hak kazanabilmek için geçmiş hizmetlerin en düşük ücret üzerinden borçlanılması imkânı da sağlandı.
6.3.1981 gün ve 2422 Sayılı Yasa’yla 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu değiştirildi. “Kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmuş olması ve en az 5.000 gün prim” ödemesi veya “kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmamış olmakla beraber, kadın ise 20, erkek ise 25 yıldan beri sigortalı bulunması ve en az 5.000 gün, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olması şarttır”. Bu yasayla kaybedilen hakların en önemlileri şunlardır: Ayakta yapılan tedavilerde ilaç bedellerinin %20’si sigortalıdan kesilmeye başlandı. Emekli aylığının hesaplanmasında son beş yıllık kazançların en yüksek üç yılının ortalaması yerine, beş yılın tümünün ortalaması alınmaya başlandı. Yaşlılık aylığı taban oranı %70’ten %60’a indirildi. Sigorta primi işçi payı %14’e çıkarıldı. Kurum sağlık yardımlarından yararlanacak olanların muayene başına bir ücret ödemesi uygulaması getirildi.
24.12.1985 gün ve 3246 sayılı Kanunla getirilen düzenleme (Resmi Gazete 10.1.1986):
“ilk defa 1 Ocak 1990 tarihinden itibaren prim veya kesenek ödemek suretiyle ilgilendirilecek sigortalılara; (a) kadın ise 55, erkek ise 60 yaşını doldurmuş bulunmak ve en az 5.000 gün veya, (b) kadın ise 55, erkek ise 60 yaşını doldurmuş bulunmak, 15 yıldan beri sigortalı olmak ve en az 3.600 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ödemiş bulunmak.”
DYP-SHP Koalisyon Hükümeti’nin işçiler lehine adımlarından biri, 10.1.1986 tarihinde yürürlüğe girerek yaşlılık aylığına hak kazanmayı çok zorlaştıran 3246 Sayılı Yasa’nın düzenlemelerini etkisiz kılan adımları atması oldu. 27 Şubat 1992 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 3774 Sayılı Kanun’la, yaşlılık aylığına hak kazanmada yaş koşulu kaldırıldı; yaşlılık aylığı için kadınların 20 yıl, erkeklerin 25 yıldır sigortalı olmaları ve en az 5.000 gün prim ödemeleri yeterli sayıldı. Bu tarihte Türkiye’de doğumda yaşam beklentisi 65,00 yıldı.
25 Ağustos 1999 gün ve 4447 Sayılı Yasa’yla sosyal güvenlik haklarında önemli kısıtlamalara gidildi ve yaşlılık aylığına hak kazanma, konan yaş sınırı nedeniyle, zorlaştırıldı. (8 Eylül 1999)
SSK’NIN FİNANSMAN SIKINTISI
SSK’dan yaşlılık aylığı, malul, dul ve yetim aylığı alanların sayısı 1992 yılı sonunda 1 milyon 852 bindi. 1993 yılında 1 milyon 999 bin oldu. 1994 yılında 2 milyon 175 bine çıktı. 1995 yılında da 2 milyon 338 bine yükseldi.
SSK’nın giderleri de 1992 yılında 35,3 trilyon lirayken, 1993 yılında 59,4 trilyon, 1994 yılında 126,7 trilyon ve 1995 yılında da 279,9 trilyon liraya çıktı.
Sosyal Sigortalar Kurumu kaynaklarının siyasi iktidarlar ve işverenler tarafından kötü kullanılması sonucunda, ilk kez 1993 yılında SSK’nın giderleri gelirlerini aştı. SSK’nın açıklarının devlet bütçesinden karşılanması nedeniyle, bu durum siyasi iktidar açısından önemli bir sorun kaynağı oluşturmaya başladı.
5 Nisan 1994 İstikrar Programı Ekonomik Önlemler Uygulama Planı’nda aşağıdaki önlemlerin alınması öngörülüyordu:
“Sosyal güvenlik kuruluşlarının kaynak yaratmalarının sağlanması, bütçe üzerindeki yüklerin azaltılması ve emeklilikte nimet-külfet dengesinin kurulması temel hedefimizdir. Bu kapsamda: (…) Sosyal Sigortalar Kurumu’na tabi sigortalılar için, emekliliğe hak kazandıran prim gün sayısı belli bir geçiş süresi tanınarak kadın sigortalı için 7.200, erkek sigortalı için 9.000 güne çıkartılacaktır. Ayrıca, emekli aylığı ödemelerinin başlayabileceği asgari yaş sınırı getirilecektir.” (Başbakanlık, Ekonomik İstikrara Doğru, Hedefler-Stratejiler, Ankara, 1994; 53-54)
TÜRK-İŞ’İN TEPKİSİ
Hükümetin sosyal sigorta haklarını IMF’nin ve Dünya Bankası’nın istekleri doğrultusunda değiştirmek istemesi ve bu konudaki kanun tasarısının 14 Nisan 1995 günü TBMM Başkanlığı’na sunulması üzerine, Türk-İş, 30 Nisan 1995 günü İzmir’de ve 21 Mayıs 1995 günü Rize’de Mezarda Emekliliğe Hayır mitingi düzenledi. Başka Türk-İş’in miting ve girişimleri olmak üzere bu tasarıya karşı oluşan tepkiler nedeniyle, tasarı yasalaşamadı. Bu kanun tasarısında yer alan düzenlemelerin bazıları ancak 1999 yılından, 17 Ağustos depremi nedeniyle tüm demokratik kitle örgütlerinin depremzedelerin yardımına koştuğu günlerde yasalaştı ve 8 Eylül 1999 tarihinden 4447 sayılı Kanun olarak yayımlandı.
Kanun tasarısının TBMM Başkanlığı’na sunulması üzerine, Türk-İş Başkanlar Kurulu olağanüstü olarak toplandı.
Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, Türk-İş’in 25 Nisan 1995 günü yapılan Türk-İş Başkanlar Kurulu Olağanüstü Toplantısı açış konuşması aşağıda sunulmaktadır:
Başkanlar Kurulumuzun Değerli Üyeleri,
Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları,
Hepinizi Türk-İş Yönetim Organları adına en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Başkanlar Kurulumuzun 17-18 Mart Çanakkale toplantısının ardından olağanüstü olarak toplanmasının nedeni, Hükümetin, IMF’ye verilen söz doğrultusunda, sosyal güvenlik alanında sigortalıların haklarını gasp etmeye yönelik girişimidir.
Türk-İş ülkemizde huzur isterken, Hükümet, bu ve benzeri tavırlarıyla, işçinin ve ülkenin huzurunu kaçırmak için büyük bir çaba içindedir.
Başkanlar Kurulumuz, bugünkü toplantısında, 14 Nisan 1995 günü Sayın Başbakan tarafından Meclis’e gönderilen yasa tasarılarını değerlendirecek ve haklarımızı gasp etme girişimlerine karşı izlenecek yolu belirleyecektir.
ANAP iktidarı döneminde, 25 Aralık 1985 günü kabul edilen yasayla, emekliliğe hak kazanma şartları ağırlaştırılmıştı. Bugün iktidarda bulunanlar da, bu dönemde bizleri ziyaret etmişler, ANAP’ın tutumunu sert biçimde eleştirmişlerdi.
DYP ve SHP, 1991 genel seçimleri öncesinde yapılan toplantılarda, alınan bu hakkımızı geri verecekleri vaadinde bulundular. Koalisyon Hükümeti de, 20 Şubat 1992 tarihinde kabul edilen bir yasayla, ANAP’ın uygulamasını sona erdirdi.
Ardından, IMF ve Dünya Bankası devreye girdi. Dünya Bankası, Sosyal Sigortalar Kurumu’nun da özelleştirme kapsamına alınmasını istemeye başladı.
Hepinizin bildiği gibi, bazı kredilerin verilmesi, bu şarta bağlandı.
Ayrıca, SSK hastanelerinin Kurum’un elinden alınarak birer işletme haline getirilmesi ve özelleştirilmesi de gündeme geldi.
Son iki yıl içinde hazırlanan tasarılar, kamuoyunun büyük tepkisi nedeniyle, Bakanlar Kurulu’ndan geçmemişti. Ancak, IMF’ye verilen sözler ağır basınca, bu defa iş daha sıkı tutuldu.
Bakanlar Kurulu tarafından Meclis’e sunulan tasarı yalnızca yaşlılık aylığına hak kazanma koşulları değil, daha birçok başka açılardan da sigortalıların aleyhinedir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 11 Nisan 1995 günü Türk-İş’e ilettiği kanun tasarısı ile Bakanlar Kurulu’nun Meclis’e sunduğu tasarı arasında da büyük fark vardır.
Bakanlığın 11 Nisan günlü tasarısında, emekliliğine 8 yıl ve daha az süre kalanlar, yaş sınırının kapsamı dışında tutuluyordu. Ayrıca, erkekler için öngörülen prim ödeme gün sayısı 7800 idi.
Halbuki Bakanlar Kurulu’ndan çıkan tasarıda, emekliliğine 4 yıl ve daha az süre kalanlar yaş sınırının kapsamı dışında tutulmaktadır. Erkekler için öngörülen prim ödeme gün sayısı da 9 bin’dir.
Avrupa ülkelerinde ortalama ömür 73 ile 75 arasında değişmektedir. Bu ülkelerde erkekler emekli olduktan sonra 10-15 yıl daha yaşayabilmektedir.
Türkiye’de erkeklerin ortalama ömrü 64 yıldır. Çok zor şartlarda 60 yaşında emekli olan bir işçinin 64 yaşına ulaşması bile çok zordur.
Türk-İş, mezarda emekliliğe izin vermeyecektir.
Hükümetin IMF’ye verilen sözler doğrultusunda hareket etmede ısrarlı davranması durumunda, Türk-İş, ülkemizin dört bir tarafını bir miting alanına çevirecektir.
Türk-İş bu konuda ilk meşaleyi 30 Nisan günü İzmir’de yakacaktır.
Geçen günlerde Türkiye Maden İş Sendikamızın Soma ve Elbistan mitinglerinde onbinlerce işçi, memur, emekli ve küçük esnaf, özelleştirmeye, yağmaya ve talana karşı meydanları doldurdu.
Hükümetin bu tavrının sürmesi durumunda, Türkiye’nin her tarafı Soma ve Elbistan’a dönecektir.
Değerli Başkanlar,
Hükümetin kamu kesimi toplu sözleşme görüşmelerinde izlediği yol da ülkemizin ve işçilerin huzurunu kaçırma doğrultusundadır.
Türk-İş, kamu kesiminde 1995 yılı toplu sözleşme görüşmelerinde satınalma gücümüzün korunmasına yönelik bir çizgi belirlemiştir.
Hükümetin verdiği yetkiyle hareket eden kamu işveren sendikaları ise, onyıllardır kamu kesimi toplu sözleşmelerine yerleşmiş bazı idari maddeleri bile değiştirmeye, bu konularda 12 Eylül sonrasında Yüksek Hakem Kurulu’nda bile dokunulmayan haklarımızı gasp etmeye çalışmaktadır.
Hükümet, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’na koyduğu ve ancak 26 Kasım Büyük Yürüyüşümüz sonucunda geri almak zorunda kaldığı bazı düzenlemeleri, toplu sözleşme masasında karşımıza çıkartma niyetindedir.
Türk-İş attığı tüm adımlarda halkımızın huzurunu, ülkemizin bütünlüğünü ve çıkarını ön planda tutmuştur.
Türk-İş hiçbir zaman sorun yaratmamış, daima başkalarının yarattığı sorunların ülkemiz ve halkımız lehinde çözülmesi konusunda çaba sarfetmiş, gerektiğinde büyük fedakarlıkta bulunmuştur.
1994 yılında ülkemizde işçi sınıfı önemli fedakarlıklarda bulunmuştur. Ancak bu fedakarlıklarımız işçiye, memura, emekliye, işsize, küçük esnaf ve sanatkara ve köylüye yarar sağlamamıştır.
Bizim fedakarlıklarımız sayesinde, devletin yerli ve yabancı sermayeye olan borçları aksamadan ödenmiştir.
Halkımız ve ülkemiz için her fedakarlık boynumuzun borcudur. Ama yerli ve yabancı sermaye için yapacak en küçük fedakarlığımız yoktur.
Türk-İş, ülkemizde huzuru bozmaması konusunda Hükümeti uyarmaktadır.
Hükümetimiz, eğer IMF’nin isteklerine uyarsa, bizleri mezarda emekli etmeye çalışırsa, toplu sözleşme görüşmelerinde haklarımızı geri almaya ve bizi yoksullaştırmaya çalışırsa, Türk-İş, yeni 20 Temmuz’lar, yeni 26 Kasım’lar yaratacak ve yaygınlaştıracak güçtedir. Herkesin bunun farkında olmasını istiyorum.
Başkanlar Kurulu toplantımızın ülkemize, tüm çalışanlara, işçi sınıfımıza ve Türk-İş’e hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle, en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Türk-İş yaklaşan tehlikeyi aşağıdaki bildiriyle kamuoyuna duyurdu:
SOSYAL SİGORTA HAKLARIMIZ NASIL GASPEDİLMEK İSTENİYOR?
Hükümetin 14 Nisan 1995 günü Meclis’e gönderdiği bir yasa tasarısı ile, sosyal sigorta haklarımız gaspedilmek istenmektedir.
Elimizden alınmak istenen ilk hak, emekliliğe hak kazanma konusundadır. Bugünkü uygulamaya göre, erkek bir sigortalının emekliliğe hak kazanabilmesi için 25 yıl sigortalı olması ve SSK’ya en az 5000 gün prim ödemiş olma şartı aranmaktadır. Kadın sigortalılar için aranan şart ise 20 yıl sigortalılık ve 5000 gün prim ödenmesidir.
Hükümetin tasarısı yasalaşırsa, emekliliğe hak kazanabilmek için bir de yaş şartı getirilmektedir. Tasarıya göre, erkekler 60, kadınlar 55 yaşında emekliliğe hak kazanabilecektir. Bu yaşlara ulaşanların ayrıca erkekse 9000 gün, bayansa 7200 gün prim ödemiş olması da gerekmektedir. Bunun anlamı, erkeklerin aralıksız 25 yıl, bayanların aralıksız 20 yıl çalışmalarıdır. Her yıl 4 ay çalışan bir mevsimlik veya geçici işçinin emekliliğe hak kazanabilmesi için 75 yıl çalışması gerekmektedir.
Hükümet, emekliliğine dört yıl ve daha az kalanlar için yaş şartı getirmemektedir. Ancak bu kişilerin ödemeleri gereken prim miktarı da artırılmaktadır. Örneğin, 19 yıldır sigortalı olan bayan işçinin emekli olabilmesi için ödemesi gereken prim gün sayısı 5000’den 5300’e çıkarılmaktadır. 21 yıldır sigortalı olan bir erkek işçinin emekli olabilmesi için gerekli prim gün sayısı 5000’den 6750’ye yükseltilmektedir.
Avrupa’da ortalama ömür 73-75 yıl civarındadır. Uluslararası kuruluşların yaptıkları açıklamalara göre, Türkiye’de erkeklerin ortalama ömrü 64 yıldır. İşçilerin ağır çalışma koşulları dikkate alındığında, 60 yaşında emekli olabilmek, mezarda emeklilik anlamına gelmektedir. Özellikle mevsimlik, geçici veya muvakkat işçilerin, taşeron işçilerinin, tarım ve orman işçilerinin, işten çıkarılanların, küçük işyerlerinde çalışan işçilerin emeklilik hakları bu tasarı ile ortadan kaldırılmaktadır.
Bugünkü uygulamaya göre, işe başlayan bir sigortalı aynı gün vizite kağıdı alabilir ve SSK’nın sağlık hizmetlerinden yararlanabilir. Hükümetin tasarısı yasalaşırsa, işe giren işçi ancak 4 ay geçtikten sonra viziteye çıkabilecek, ilaç alabilecek, diğer sağlık hizmetlerinden yararlanabilecektir. Buna göre, yılda 4 aydan az çalışan bir işçi SSK’nın sağlık yardımlarından yararlanamayacak, viziteye çıkamayacak, ilaç alamayacaktır.
Bugünkü uygulamaya göre, hastalanan işçinin geçici işgöremezlik ödeneğinden yararlanabilmesi için 120 gün prim ödemiş olması gerekmektedir. Yeni tasarı ile bu süre 240 güne çıkarılmaktadır.
Bugünkü uygulamaya göre, sigortalının yakınlarının SSK sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi için sigortalının 120 gün prim ödemiş olması gerekmektedir. Tasarı yasalaşırsa, bu süre 240 güne (8 aya) çıkarılmaktadır. Buna göre, işçilerin büyük bir bölümünün yakınlarının SSK sağlık hizmetlerinden yararlanmaları da imkansız hale getirilmektedir.
Bugünkü uygulamaya göre, aylık brüt gelirimizin yalnızca 8 milyon 146 bin lirası üzerinden sosyal sigorta primi kesilmektedir. Tasarı yasalaşırsa, SSK’nın bize sağladığı yararlarda hiçbir artış olmadan, 20 milyon 869 bin lira üzerinden sosyal sigorta primimiz kesilecektir.
Bugünkü uygulamaya göre, sigortalılar muayene ücreti ödememektedir. Tasarı yasalaşırsa sigortalılardan da muayene ücreti alınacaktır. Ağır, yıpratıcı ve zehirleyici işlerde çalışan işçilerden kesilen sigorta prim oranı 1 puan artırılmaktadır.
Tasarı yasalaşırsa, askerlik borçlanması için ödenen miktar asgari ücrete bağlanarak artırılacak ve 2 yıllık ödeme süresi 6 aya indirilecektir.
Bugünkü uygulamaya göre, 5 yıldan beri sigortalı olan veya toplam 1800 gün prim yatırmış bir işçi, sakatlanırsa, kendisine aylık bağlanmaktadır. Tasarı yasalaşırsa, 10 yıldan beri sigortalı olan veya toplam 2400 gün prim yatırmış olanlar bu haktan yararlanabilecektir.
Tasarı yasalaşırsa, hastalık halinde sağlanan iyileştirme araçlarının bedelinin bir bölümü sigortalıdan alınacaktır. SSK Yönetim Kurulu sigortalının ilaç bedeline katılım payını artırabilecektir.
Diğer taraftan, Hükümet, bizim ödediğimiz primlerle kurulan SSK hastanelerine el koymak ve bunları özelleştirmek istemektedir.
Tasarı bu biçimiyle yasalaşırsa, işçilerin çok büyük bir bölümünün emekliliğe hak kazanması imkansız olacaktır.
SSK’yı bunalıma biz sokmadık. İşçi ve işverenin ödediği primlerle kurulan ve işletilen SSK,
Hükümetler tarafından yönetildiği için bu bunalıma itilmiştir.
Hükümetler, sosyal sigorta primlerini toplamayarak, faizleri affederek, alacakları takside bağlayarak, toplanan paraları düşük faizle devlete borç vererek, SSK’nın yapabileceği işleri vakıflara ve özel hastanelere yaptırarak ve SSK’yı kasıtlı olarak batırmak istercesine bir biçimde yöneterek, bu bunalımı yaratmışlardır.
Türk-İş, SSK’nın bunalımdan kurtulmasını, sigortalılara kaliteli bir hizmet sunmasını, emeklilerin, dul ve yetimlerin insanca yaşama koşullarına kavuşmalarını istemektedir.
Bunun için;
– Hükümet SSK’dan elini çekmelidir. Devlet, bütün Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, SSK’ya para yardımında bulunmalıdır. SSK özerk ve demokratik bir yapıya kavuşturulmalıdır. SSK’nın geleceğini SSK’ya yük olmaktan başka yararı olmayan Hükümetler değil, işçi ve işveren temsilcileri belirlemelidir.
– Kaçak işçilik önlenmeli, prim ödeyen sigortalı sayısı artırılmalıdır.
– Sigorta primleri işverenlerden düzenli olarak toplanmalıdır.
– SSK’nın yatırımları ve personeli artırılmalı, sunulan hizmetin kalitesi yükseltilmeli, SSK’nın başka kuruluşlara bağımlılığı azaltılmalıdır.
Hükümet, “IMF’ye söz verdik” yerine, “İşçilere ve sendikalara söz verdik” anlayışıyla hareket etmelidir.
Bu değişikliklerden yalnızca sendikalı işçiler değil, halkımızın büyük bir bölümü zarar görmektedir. Sigortalıların bakmakla yükümlü oldukları yakınları, emekliler, dul ve yetimler ve yarın işyerlerine girecek olan bugünün işsizleri bu tasarıya karşıdır.
Sosyal sigorta haklarımız gaspedilirse, sıra memurların ve sözleşmeli personelin Emekli Sandığı’na, küçük esnaf ve sanatkarın BAĞ-KUR’una da gelecektir.
Bu tasarı geri çekilmelidir. Halkımızın öncüsü ve umudu olan Türk-İş, sosyal devlet anlayışını yok eden bu girişime kesinlikle karşı çıkmaktadır. Vatandaşımız devlete sahip çıkmaktadır, devlet de vatandaşa sahip çıkmalıdır. Hükümetin bu tavrının sürmesi durumunda, Türk-İş, tüm halkımızın, işçi ailelerinin, emeklilerin, dul ve yetimlerin katıldığı meşru ve demokratik eylemlerle bu yanlışlığı düzeltmeye kararlıdır.
Türk-İş Dergisi Ekidir, 1.5.1995
TÜRK-İŞ’İN İZMİR MİTİNGİ
İzmir’de Miting tertip komitesi tarafından yayımlanan “Yürüyüş ve Mitinge Çağrı” şu şekildeydi:
Mezarda emekliliğe hayır demek için,
SSK’yı kurtarma adına sosyal devleti tahrip edenlere dur demek için,
Haksız işten çıkartmalara, işsizliğe hayır demek için,
Hayat pahalılığına, yolsuzluklara dur demek için,
Grevli toplu sözleşmeli sendikal haklar için,
Kamu mallarının sermayeye peşkeş çekilmesine ve yağmalanmasına dur demek için,
İş güvencesi ve hakça bölüşüm için,
Eksiksiz demokrasi için,
Emeklilerimizin insanca yaşayacak maaşa kavuşmaları için,
Zamma, zulme dur demek için,
Ücret zamlarına müdahale edenleri geriletmek için,
İnsan hak ve özgürlükleri için,
Barış ve sevginin yerleşmesi için
Demokrasimizin yüce kurumu parlamentomuzu, mektesep haklarımızın korunmasında uyarmak için,
Haydi eş ve çocuklarımızla 30 Nisan Pazar günü saat 11.00’de Cumhuriyet Meydanı Atatür kHeykeli’nde işçisiyle, işsiziyle, memuruyla, emeklisiyle, küçük esnafıyla, halkımızla kol kola gönül görüle buluşalım. Buluşalım ki, gür sesimizi, taleplerimizi, protestomuzu, coşkumuzu, kamuoyu ve siyasi iktidar duysun.
Tarih: 30 Nisan 1995 Pazar
Toplantı Yeri: Balık Hali Önü, saat 11.00
Yürüyüş: 1. Kordon
Miting Alanı: Cumhuriyet Meydanı (Heykel)
Türk-İş, yürüyüş ve miting sırasında atılacak sloganları şu şekilde belirlemişti:
Vur vur inlesin, kıyakçılar dinlesin.
Kahrolsun IMF, bağımsız Türkiye.
Hükümet istifa.
Mezarda emekliliğe hayır.
SSK’da devlet talanına son.
Ekmek-Barış-Özgürlük.
Demokrasi hakkımız, söke söke alırız.
Baskılar, kıyımlar, sürgünler, bizi yıldıramaz.
Yaşasın iş, ekmek, özgürlük mücadelemiz.
İşçi memur el ele, genel greve.
Geliyor geliyor genel grev geliyor.
Emekçiyiz, haklıyız, kazanacağız.
Ölüm olsa sonumuz, demokrasi yolumuz.
Laik, demokratik Türkiye.
Faşizme karşı omuz omuza.
Kahrolsun Amerikan emperyalizmi.
Bağımsız demokratik Türkiye.
İşçiler birleşin, iktidara yerleşin.
IMF zam zulüm paketine hayır.
Silkele başkan düşecekler.
İzmir mitingi, İstiklal Marşı ve saygı duruşunun ardından, Orman-İş Genel Başkanı Selahattin Güngör’ün konuşmasıyla başladı. Selahattin Güngör’ün konuşma metni aşağıda sunulmaktadır:
İşçiler, Memurlar, Emekliler,
Türk-İş’in “Mezarda Emekliliğe Hayır” Mitingine Güç Veren Değerli Dostlarımız,
Hepinizi en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
İzmirin tarihine şanlı bir sayfa olarak geçecek böyle bir mitingi yaratarak, dosta ve düşmana Türk-İş’in, işçinin ve tüm çalışanların gücünü gösterdiğiniz. Sağolun, varolun.
Hükümet, tüm siyasi partiler, sosyal sigorta haklarımızı gaspetmeyi amaçlayan yasa tasarısını hatırlayanlar, bu büyük mitingi akşam televizyonlarından dikkatle izlemelidir.
Bu meydanda toplanan onbinlerce çalışan, en küçük bir hakkını bile gasp ettirmeme kararlılığı içindedir.
Hakkımıza el uzatanın bundan pişman olacağının kanıtı, bugün İzmir’de düzenlenen bu büyük mitingdir. Hükümet, bu tavranı sürdürürse, bu güzel ülkemizin dört bir köşesinden aynı onunlu tepkiyi görecektir.
Değerli Arkadaşlarım,
1985 yılı sonlarında emekli hakkımız kısıtlandığında, bizim tepkilerimizi haklı bulduğunu söyleyen ve bizi destekleyen siyasi partiler bugün iktidardadır.
1992 yılında ANAP’ın bu tasarısında emeklilikte yaş sınırı getiren hükümleri iptal ettiren Koalisyon Hükümeti de görevini sürdürmektedir.
Aynı Hükümet, bugün “IMF’ye söz verdim” diyen Sayın Başbakan’ın talimatıyla, emeklilik hakkımızı yok etmek, SSK hastanelerine el koymanın yolunu açmak, sağlık hizmetlerinden yararlanmayı imkansız hale getirmek istemektedir.
Buna izin verecek misiniz?
İşçi olarak bir şeyi çok iyi biliyoruz: Hak verilmez, alınır.
Aldığımız hakları koruyabilmek için de büyük çaba gerekir.
Gücünüz varsa, “verilen hak geri alınmaz.” Gücünüz yoksa, kararlı değilseniz, verilen haklar geri alınır.
Bugün bu meydana dolduran, gerekirse yarın Türkiyemizin dört bir tarafında meydanları dolduracak işçiler, aileleri ve dostlarımız, gücümüzün olduğunu bir defa daha kanıtlamaktadır.
Sosyal sigorta haklarımızı korumaya ve geliştirmeye kararlıyız.
Bu tasarı yasalaşırsa, mezarda emeklilik söz konusudur.
Türkiye’de erkeklerin ortalama ömrü 64 yıldır.
Bu tasarı ile, 25 yıl aralıksız çalışan bir işçi için 60 yaşında emeklilik öngörülmektedir.
Avrupa ülkelerinde ortalama ömür 74-75 yıldır.
Avrupa ülkelerinde emekli olan bir kişi, 12-15 yıl daha yaşamaktadır.
Avrupa ülkelerinde emeklilik yaşının 60-65 olduğunu söyleyerek, Türkiye’de de aynı uygulamayı isteyenler, ya bu gerçeği görmeyecek kadar saftırlar, ya da bizim bu yalanlara inanacak kadar saf olduğumuzu zannetmektedir.
Bu Hükümet hepimize çok güzel şeyler vaat etti.
Bu vaatlerin tutulmasını beklerken, kaçak işçiliğin ve ormancılıkta vahidi fiyat uygulamasının önlenmesini isterken, tarım ve orman işçilerinin İş Yasası kapsamına alınmasını umut ederken, mevcut haklarımızı gasp etmeyi amaçlayan bir Hükümet tasarısıyla karşılaştık.
İşçinin kazanılmış haklarına böyle pervasızca saldıran ve sendikaları çökertmek isteyenlerin demokratikleşme vaatlerine de inanmıyoruz.
Değerli Arkadaşlarım,
Bu tasarı başka neler getiriyor?
Bu tasarı yasalaşırsa, yılda 4 ay çalışan bir mevsimlik işçi, Allah ömür verirse, 75 yıl çalıştıktan sonra, 95 yaşında emekli olabilecektir.
Bu tasarı yasalaşırsa, yalnızca emekliliğine 4 yıl kalanlar yaş sınırından muaf tutulacaktır.
Bu tasarı yasalaşırsa, işe giren işçi dört ay süreyle SSK’ya prim ödeyecek, ama SSK’da muayene olamayacak, SSK’dan ilaç alamayacaktır.
Bu tasarı yasalaşırsa, 8 ay çalışmayan işçi, hastalapın istirahat aldığı taktirde, istirahat parası alamayacaktır.
Bu tasarı yasalaşırsa, 8 ay çalışmamış işçinin yakınları SSK hizmetlerinden hiç yararlanamayacaktır.
Bu tasarı yasalaşırsa, prim ödeme tavanı ikibuçuk katına çıktığından, çoğunuzun her ay ödeyeceği sosyal sigorta primi de ikibuçuk katına çıkacaktır. Ama sizlere sağlanan hizmette hiçbir değişiklik olmayacaktır.
Bu tasarı yasalaşırsa, SSK’da muayene gidebilirseniz, muayene ücreti ödemeye başlayacaksınız.
Bu tasarı yasalaşırsa, arkasından SSK hastanelerine le konulması vebunların özel sektöre devredilmesi gündeme gelecektir.
Bu tasarı yasalaşırsa, Hükümet diğer alanlarda da haklarımıza gözünü dikecektir. Kazanılmış sosyal sigorta haklarını koruyamayıp elinden kaçıran işçinin, toplu sözleşme masasında başarı şansı olmayacaktır.
Bu tasarı yasalaşmamalıdır.
Bu tasarının yasalaşmasına izin vermeyeceğiz.
Bu tasarı salalaşmayacaktır.
Kazanılmış hakkına sahip çıkamayan işçinin, iş güvencesi hakkını elde etmesi mümkün değildir.
İşçinin bu hakkı gasp edilirse, sıra yarın memurların Emekli Sandığı’na, küçük esnaf ve sanatkarın BAĞ-KUR’una gelecektir. Onların hakları da kısıtlanacaktır.
Bu tasarının yasalaşmasına izin verirsek, ana-babalarımıza, eşlerimize, çocuklarımıza, arkadaşlarımızın dul ve yetimlerine hesap veremeyiz.
Bu dasarıyı Meclis’te çok yakından izleyeceğiz.
Bu tasarıya destek olan siyasi partilerden, meşru ve demokratik yollardan hesap soracağız.
Meclis Komisyonlarında bu tasarıyı onaylayan milletvekillerini tüm çalışanlara teşhir edeceğiz.
Tasarı Meclis’e inerse, Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun kararlarını tamı tamına uygulayacağız.
Bu tasarı Meclis’te oylanırsa, haklarımızı gasp edenlerden, üretimden gelen gücümüzü ve özellikle de siyaset alanındaki gücümüzü kullanarak, hesap soracağız.
Bu inanaçla, bu akşam tüm Türkiye’yi bizleri televizyonlardan izlemeye, kararlılığımızı ve gücümüzü bir defa da görmeye davet ediyorum.
Saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum.
Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral 30 Nisan 1995 günü İzmir’de düzenlenen “Mezarda Emekliliğe Hayır” Mitingi’nde aşağıdaki konuşmayı yaptı:
Sendikalarımızın Değerli Yöneticileri,
Değerli İşçi Kardeşlerim,
Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları,
“Mezarda Emekliliğe Hayır” Mitingimizi Onurlandıran Değerli Konuklarımız,
Hepinizi Türk-İş Yönetim Organları adına en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Türk-İş 1986 yılı Şubat ayında İzmir’de bir miting yapmıştı. O günlerde, büyük baskılar aşılarak yapılan bu mitingin amaçları neydi?
1985 yılı sonunda ANAP tarafından kabul edilen ve emeklilik haklarımızı kısıtlayan bir yasayı protesto ediyorduk. Bu protestomuzda yanımızda bugünün iktidar partileri de vardı. 12 Eylül sonrasında, sendikal hakların kullanılamadığı koşullarda uygulanan ve başta işçi sınıfı olmak üzere tüm halkımızı yoksulluğa sürükleyen 24 Ocak istikrar tedbirlerinin kaldırılmasını istiyorduk. 12 Eylül sonrasının anti-demokratik mevzuatının değiştirilmesini talep ediyorduk. Hükümet, bir sonraki döneme ilişkin enflasyon tahminine dayalı toplu sözleşmelerle, ücretlerimizin satınalma gücünü düşürüyordu. Bu uygulamanın sona erdirilmesini, geçmiş dönemin enflasyonu nedeniyle meydana gelen kayıplarımızın telafi edilmesini ve belirli bir oranda refah payı verilmesini talep ediyorduk. Yüksek Hakem Kurulu’nun askeri yönetim döneminde toplu sözleşmelerimizden çıkarttığı önemli haklarımızı geri istiyorduk.
1986 yılındaki İzmir mitingi Türk-İş’in mücadelesinde önemli bir dönüm noktasıdır. İzmir işçisi, 1986 yılındaki başarılı mücadelesiyle, 1989 bahar eylemlerinin hazırlanmasına önemli katkılarda bulunmuştur.
ANAP Hükümeti, o yıllarda Türk-İş’in iyiniyetli çağrılarına cevap vermedi. Sıkıntılarımıza gözlerini ve kulaklarını tıkadı. Biz de, önce iki referandumda ANAP’ın karşısında tavır aldık, daha sonra da 1989 Mart yerel seçimlerinde ve 1991 Kasım genel seçimlerinde ANAP’a oy verilmemesi kampanyaları açtık. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Türk-İş’in bir toplantısında, Türk-İş’le kapışmanın kendileri açısından nasıl olumsuz sonuçlar doğurduğunu açıkça ifade etmiştir. ANAP 1989 ve 1991 seçimlerinde büyük bir yenilgi yaşadıysa, bunda Türk-İş’in büyük bir rolü olmuştur.
Değerli Arkadaşlarım,
Türkiye bugün tarihinin en büyük ekonomik ve toplumsal bunalımını yaşamaktadır. Hükümet, 5 Nisan kararlarıyla, bunalımından çıkışın yükünü çalışanların sırtına yıkmaya çalışmaktadır. İşi olmayana iş, aşı olmayana aş vaad edenlerin iktidarda olduğu dönemde, işsizlik alabildiğine artmış, enflasyon yılda yüzde 127,7 düzeyine tırmanmıştır.
Ülkemizi 12 Eylül Anayasası ile yönetmek ayıbından söz edenlerin iktidarda olduğu dönemde, Özel Dedektiflik Yasası Meclis’ten geçirilmiş, İl İdaresi Yasası’nda ve Terörle Mücadele Yasası’nda anti-demokratik düzenlemeler yapılmak istenmiştir. 12 Eylül Anayasası ve anti-demokratik mevzuatı hala yürürlüktedir. Mevzuatımız, onaylanan ILO Sözleşmelerine uygun hale hala getirilmemiştir. Tüm sendikalar ve özellikle de kamu çalışanları sendikaları üzerindeki anti-demokratik baskılar sürmektedir. TÜMTİS ve Deri-İş Sendikalarımız, bazı yeni işyerlerinde çok büyük baskıları ve saldırıları göğüsleyerek örgütlenebilmiştir. Sendikalaşan işçiler işten atılmaktadır. Sendikaların televizyon ve radyo kurmaları yasaklanmıştır. THY grevi ertelenmiştir. HAVAŞ işyerindeki grevci işçilere baskı yapılmış, işyerinde yasadışı bir biçimde işçi çalıştırılmış, grevin kırılması için her türlü girişimde bulunulmuştur.
Türkiye yoksullaştırılmıştır. Milli gelir 1994 yılında yüzde 6 oranında küçülmüştür. Kişi başına milli gelir yüzde 8 oranında azalmıştır. IMF’yi ve bir avuç sermayedarı memnun etmeye çalışan Hükümet, halkımızı yoksullaştırmıştır. Memur aylıkları 1994 yılında üçte bir oranında azalmıştır. Asgari ücret ayda 65 dolardır. 2 milyon SSK emeklisinin, 1 milyon Emekli Sandığı emeklisinin 1994 yılında satınalma güçleri üçte bir oranında düşürülmüştür.
Halkımız böylesine yoksullaştırılırken, “sat-kapat-kurtul” biçiminde uygulanan bir özelleştirmeyle, kamu malları yağmalatılmak istenmektedir. Taşeronlaşma ve ormancılıkta vahidi fiyatla çalıştırma yaygınlaşmaktadır. İşçi çıkartmalar, zorunlu emeklilik, yerli ve yabancı kaçak işçi çalıştırma, bordroda düşük ücret gösterme, çalışılan süreyi SSK’ya eksik bildirme gibi uygulamalar yaygınlaşmakta, Hükümet bu konudaki sorumluluklarını ve yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınmaktadır. Türkiye giderek bir küçük işletmeler ülkesi haline gelmektedir. SSK verilerine göre, Türkiye’deki 610 bin işyerinin 571 bininde 10’dan az sayıda sigortalı çalışmaktadır. Hükümet, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarı’sında da IMF’nin istekleri doğrultusunda hareket etmiştir. Sermaye ve servet sahiplerinden vergi toplamayan Hükümet, devletin giderlerini karşılayabilmek için devletin mal varlığını ucuz-pahalı demeden elden çıkarmayı ve yüksek faizle borçlanmayı seçmiştir.
Bu sorunlarımız, 1995 yılı sonunda Avrupa Birliği ile gümrük birliğine girilmesiyle daha da artacaktır. 1995 yılı sorunlarla dolu geçecektir. İşçi sınıfı ve sendikacılık hareketi olduğu kadar, tüm halkımız ve ülkemiz açısından da, 12 Eylül döneminden daha zor günler yaşanmaktadır ve yaşanacaktır.
Hükümet, IMF’nin istekleri doğrultusunda, ücretlerimizin satınalma gücünü düşürmeye çalışmaktadır. Hükümet, IMF’nin istekleri doğrultusunda, toplu sözleşmelerimizde 12 Eylül döneminde Yüksek Hakem Kurulu tarafından bile dokunulmayan bazı haklarımızı ortadan kaldırmaya, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısından Büyük Yürüyüşümüz sonucunda çıkartmak zorunda kaldığı bazı hükümleri toplu sözleşmelerde uygulamaya çalışmaktadır.
Hükümet, IMF’ye verilen söz doğrultusunda, sosyal sigorta haklarımızı ortadan kaldırmak, bizleri mezarda emekli yapmak istemektedir.
Halbuki işçiler 1994 yılında yeterince fedakarlık yapmıştır.
1994 yılında ikramiyelerimiz, fazla mesai ücretlerimiz, seyyar görev tazminatlarımız, harcırahlarımız aylar sonra ödendi. İkramiye ödeme tarihleri geriye alınarak, düşük yevmiye üzerinden ödeme yapıldı. Kıdem tazminatı alacaklarımız geciktirildi. Zorunlu tasarruf nemaları geç ödendi. Geç yapılan her ödemeyle, enflasyona bağlı olarak, önemli kayıplar yaşadık. Hükümet, zorunlu tasarruf fonundaki dövize endeksli tahvilleri, dövizin artması sonrasında, eski döviz kuru üzerinden Türk Lirasına çevirerek, trilyonlarca liramıza el koydu. Aylık vergi iadesi uygulaması kaldırıldı. Hükümet, Cumhuriyet tarihinde ilk defa, altına imza attığı metni inkar etmeye çalıştı; toplu sözleşmelerin son dilim zamlarını uygulamamaya çalıştı; zam farklarımız geç ödendi.
Bu fedakarlıklarımız sonucunda yaratılan kaynaklar işçiye, memura, emekliye, işsize, küçük esnaf ve sanatkara ve köylüye yaramadı; ev kadınına, öğrenciye, hastaya yaramadı. Bu fedakarlıklarımızla yaratılan kaynaklarla batak bankalar kurtarıldı, birilerine krediler açıldı, iç ve dış borçların anapara ve faizleri ödendi.
Hükümet, sosyal sigorta haklarımıza büyük darbeler indiren yasa değişikliği tasarısını bu koşullarda gündeme getirdi.
Hükümetin 14 Nisan 1995 günü Meclis’e gönderdiği bu yasa tasarısı ile, sosyal sigorta haklarımız gaspedilmek istenmektedir.
Elimizden alınmak istenen ilk hak, emekliliğe hak kazanma konusundadır. Bugünkü uygulamaya göre, erkek bir sigortalının emekliliğe hak kazanabilmesi için 25 yıl sigortalı olması ve SSK’ya en az 5000 gün prim ödemiş olma şartı aranmaktadır. Kadın sigortalılar için aranan şart ise 20 yıl sigortalılık ve 5000 gün prim ödenmesidir.
Hükümetin tasarısı yasalaşırsa, emekliliğe hak kazanabilmek için bir de yaş şartı getirilmektedir. Tasarıya göre, erkekler 60, kadınlar 55 yaşında emekliliğe hak kazanabilecektir. Bu yaşlara ulaşanların ayrıca erkekse 9000 gün, bayansa 7200 gün prim ödemiş olması da gerekmektedir. Bunun anlamı, erkeklerin aralıksız 25 yıl, bayanların aralıksız 20 yıl çalışmalarıdır. Her yıl 4 ay çalışan bir mevsimlik veya geçici işçinin emekliliğe hak kazanabilmesi için 75 yıl çalışması gerekmektedir.
Hükümet, emekliliğine dört yıl ve daha az kalanlar için yaş şartı getirmemektedir. Ancak bu kişilerin ödemeleri gereken prim miktarı da artırılmaktadır.
Avrupa’da ortalama ömür 73-75 yıl civarındadır. Uluslararası kuruluşların yaptıkları açıklamalara göre, Türkiye’de erkeklerin ortalama ömrü 64 yıldır. İşçilerin ağır çalışma koşulları dikkate alındığında, 60 yaşında emekli olabilmek, mezarda emeklilik anlamına gelmektedir.
Bugünkü uygulamaya göre, işe başlayan bir sigortalı aynı gün vizite kağıdı alabilir ve SSK’nın sağlık hizmetlerinden yararlanabilir. Hükümetin tasarısı yasalaşırsa, işe giren işçi ancak 4 ay geçtikten sonra viziteye çıkabilecek, ilaç alabilecek, diğer sağlık hizmetlerinden yararlanabilecektir. Buna göre, yılda 4 aydan az çalışan bir işçi SSK’nın sağlık yardımlarından yararlanamayacak, viziteye çıkamayacak, ilaç alamayacaktır.
Bugünkü uygulamaya göre, hastalanan işçinin geçici işgöremezlik ödeneğinden yararlanabilmesi için 120 gün prim ödemiş olması gerekmektedir. Yeni tasarı ile bu süre 240 güne çıkarılmaktadır.
Bugünkü uygulamaya göre, sigortalının yakınlarının SSK sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi için sigortalının 120 gün prim ödemiş olması gerekmektedir. Tasarı yasalaşırsa, bu süre 240 güne (8 aya) çıkarılmaktadır. Buna göre, işçilerin büyük bir bölümünün yakınlarının SSK sağlık hizmetlerinden yararlanmaları da imkansız hale getirilmektedir.
Bugünkü uygulamaya göre, aylık brüt gelirimizin yalnızca 8 milyon 146 bin lirası üzerinden sosyal sigorta primi kesilmektedir. Tasarı yasalaşırsa, SSK’nın bize sağladığı yararlarda hiçbir artış olmadan, 20 milyon 869 bin lira üzerinden sosyal sigorta primimiz kesilecektir.
Bugünkü uygulamaya göre, sigortalılar muayene ücreti ödememektedir. Tasarı yasalaşırsa sigortalılardan da muayene ücreti alınacaktır. Ağır, yıpratıcı ve zehirleyici işlerde çalışan işçilerden kesilen sigorta prim oranı ise 1 puan artırılmaktadır.
Tasarı yasalaşırsa, askerlik borçlanması için ödenen miktar asgari ücrete bağlanarak artırılacak ve 2 yıllık ödeme süresi 6 aya indirilecektir.
Bugünkü uygulamaya göre, 5 yıldan beri sigortalı olan veya toplam 1800 gün prim yatırmış bir işçi, sakatlanırsa, kendisine aylık bağlanmaktadır. Tasarı yasalaşırsa, 10 yıldan beri sigortalı olan veya toplam 2400 gün prim yatırmış olanlar bu haktan yararlanabilecektir.
Tasarı yasalaşırsa, hastalık halinde sağlanan iyileştirme araçlarının bedelinin bir bölümü sigortalıdan alınacaktır. SSK Yönetim Kurulu sigortalının ilaç bedeline katılım payını artırabilecektir.
Diğer taraftan, Hükümet, bizim ödediğimiz primlerle kurulan SSK hastanelerine el koymak ve bunları özelleştirmek istemektedir.
Tasarı bu biçimiyle yasalaşırsa, ormancılık, tarım, gıda, inşaat, şeker, enerji ve diğer bazı işkollarındaki mevsimlik, muvakkat veya geçici işçilerin, taşeron işçilerinin, kaçak çalıştırılan işçilerin, çalıştığı süre SSK’ya eksik bildirilen işçilerin emekli olma hakları fiilen ortadan kalkmaktadır.
Sayın Başbakan, bu tasarının yasalaşması için IMF’ye söz verdiğini söylemektedir. Halkımıza verilen sözler mi önemlidir, IMF’ye verilen sözler mi?
Hükümet bir taraftan zorunlu emeklilik uygulayarak işyerlerinden işçi emekli etmektedir, diğer tarafta mezarda emeklilik uygulamasını gündeme getirmektedir.
Hükümet, bütün bu davranışlarının nedeni olarak SSK’nın içinde bulunduğu zor durumu göstermektedir.
SSK’nın bugün içinde bulunduğu bunalımın sorumlusu kesinlikle işçiler değildir.
SSK’yı,
– İşçiden kesilen primleri ve işverenlerin ödemesi gereken primleri işverenlerden toplamayan ve SSK alacaklarının 50 trilyon lira düzeyine ulaşmasına yol açanlar;
– Toplanan primleri sigortalılara hizmet sağlamada veya verimli yatırımda kullanmayan, çok düşük faizle devlete borç verenler;
– Devletin ödemesi gereken sosyal yardım zammını SSK’nın omuzlarına yükleyenler;
– Devletin yapması gereken katkıyı SSK’dan esirgeyenler;
– Kaçak işçiliği önlemeyenler;
– SSK’nın prim alacaklarının faizlerini affedenler;
– SSK’nın alacaklarını takside bağlayanlar;
– SSK’nın gayrimenkullerini bazı kişilere çok düşük bedellerle kiralayanlar;
– BAĞ-KUR’lulara SSK’dan emekli olma imkanı tanıyanlar;
– SSK’yı siyasi amaçlarla ve bazı özel kişi ve şirketlerin çıkarları için kullananlar;
– Borçlanma yoluyla birçok kişiye haksız yere emekli olma yolunu açanlar;
– Özel sandıkların yükünü SSK’ya yıkanlar;
– Halka parasız sağlık hizmeti veremeyenler ve ağır hastaların sigortalanarak SSK’dan medet ummalarına sebep olanlar;
– SSK’ya ilişkin yasaları SSK Yönetim Kurulu’na haber bile vermeden değiştirenler;
– SSK Genel Kurulunu işlevsiz hale getirenler;
– SSK’yı özelleştirmek için SSK’yı başarısız kılmaya çalışanlar;
– SSK’ya yeterli personel temin etmeyenler, yeterli yatırım yapmayanlar
batırdı.
Bu koşullarda Türk-İş’in talebi nedir? Alternatif önerisi nedir?
Türk-İş önce bu tasarının geri çekilmesini, sosyal güvenliğin finansmanını sağlayan işçi ve işveren taraflarının temsilcilerinin üzerinde anlaştığı bir metnin Meclis’e sunulmasını istemektedir. Hükümet SSK’dan elini çekmelidir. Devlet, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, sosyal güvenliğin finansmanına katkıda bulunmalıdır. SSK, özerk ve demokratik bir yapıya kavuşturulmalıdır. Türkiye’de 4 milyon dolayında kaçak işçi olduğu tahmin edilmektedir. Kaçak işçilik, bordroda düşük ücret gösterme, çalışılan gün sayısını eksik gösterme uygulamaları engellenmelidir. SSK primleri düzenli olarak toplanmalı, faizler affedilmemeli, alacaklar takside bağlanmamalıdır.SSK’nın yatırımları ve personeli artırılmalı, sunulan hizmetin kalitesi yükseltilmelidir.
Türk-İş 40 yaşında emekliliğe karşıdır. Ancak bu tasarıda gündeme getirilen mezarda emekliliğe de izin vermeyecektir.
Türk-İş ne yapacaktır?
Türk-İş sorun yaratmaya çalışmamaktadır. Türk-İş, IMF’ye verilen sözler doğrultusunda yaratılan bir sorunu ve bunun yolaçtığı huzursuzluğu gidermeye çalışmaktadır.
Bugün hepinizin katılımıyla coşkulu ve kitlesel bir biçimde gerçekleştirilen Mezarda Emekliliğe Hayır mitingi, ilk meşaledir. Başkanlar Kurulumuzun aldığı karar uyarınca, tasarının Meclis Komisyonlarında görüşülmesi sırasında istediğimiz değişiklikler yapılmazsa, Rize ve Ankara’da mitingler gündeme gelecektir. Tasarı bu haliyle Meclis’e inerse, üretimden gelen güç kullanılacak, genel eylem yapılacaktır. Eğer Meclis’teki görüşmeler sırasında tasarının yasalaşma tehlikesi doğarsa, daha uzun süreli genel eylemler gündeme gelecektir.
Türk-İş halkımızın öncüsüdür; halkımızın umududur. Türk-İş, bağlı örgütler ve üyelerimiz sosyal güvenlik gibi son derece önemli bir konuda, halkına karşı sorumluluğunu yerine getirecektir.
İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs ise, yarın tüm yurtta ve özellikle de İzmir Cumhuriyet Meydanında ve İstanbul’da Kadıköy İskele Meydanında bu anlayışla kutlanacaktır. Yarın meydanları dolduracak, kapalı salon toplantılarına katılacak veya işyerlerinde toplanarak Ekonomik ve Demokratik Taleplerimiz Bildirgelerini okuyacak milyonlarca işçi ve memur, özellikle sosyal sigortalar yasasını anti-demokratik bir biçimde değiştirerek, haklarımızı gaspetmek isteyenleri kınayacaktır.
Bu haklı ve meşru mücadelemizde de başarılı olacağımız inancıyla, hepinize en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Cumhuriyet, İzmir mitingini şu şekilde ele aldı:
İzmir’de Türk-İş’e bağlı sendikalarda örgütlü işçiler, “mezarda emekliliğe” karşı yürüdü. Sabahın erken saatlerinden itibaren Balıkhali önünde toplanan işçiler, dah asonra Cumhuriyet Alanı’na doğru yürüyüşe geçtiler ve gerçekleştirilen mitingle de hükümetin istifa etmesini istediler.
Miting boyunca işçiler “işçi memur el ele, genel greve”, “işçiyiz, haklıyız, kazanacağız”, “mezarda emekliliğe hayır”, “hükümet istifa”, “Çankaya Çankaya duy sesimizi, işte bu işçinin ayak sesleri”, “melek yüzlü şeytan”, “ana baba dediniz, hakkımızı yediniz” şeklinde sloganlar attılar. (…)
Mitinge katılanlar daha sonra olaysız dağıldılar. (Cumhuriyet,1.5.1995)
Cumhuriyet’ten Merih Ak’ın izlenimleri de şu şekildeydi:
İzmir, dün bir işçi eylemine daha tanık oldu. “Mezarda emekliliğe” mahkum edilmek istenen on binler, buna direneceklerini, “vur vur inlesin, kıyakçılar dinlesin” sloganıyla Ankara’ya doğru haykırdılar.
İzmirli basın çalışanları için dün, uzun süreden bu yana ilk kez bu kadar hareketliydi. Bir yanda miting, diğer yanda Başbakan Tansu Çiller. Çillerler, Kuşadası’ndaki “Dallas çiftliklerinde” dinlenirken İzmirDe emekçiler sokaklara dökülmüş, “mezarda emekliliğe hayır” diyorlardı. Sabahın erken saatlerinden itibaren Rize’den, Bursa’dan, Samsun’dan, Ankara’dan, İstanbul’dan İzmir’e gelen onbinler Balıkhali’nde toplandı. İşçi eylemlerinin hep merkezi haline gelen bu yer, Pazar günleri yaşadığı yalnızlığından dün, bu görüntüyle sıykırıverdi. Saatler ilerledikçe Konak Alanı’nın ve Balıkhali’nin çevresinde sıralarını bekleyenler, çimenlerde uyukladı, karınlarını doyurdu, halaylar çekti, sloganlar attı.
Kordon’da yapılan yürüyüş coşkuluydu. Atılan sloganlara, söylenen şarkılara çevredeki gemilerin sirenleri de eşlik etti. TANSAŞ’a ait Pelikan Cafe’nin önünden geçilirken alkışlar daha da yükseldi. Cafede grev vardı, ancak insanlar içeriye dolmuşmuş yiyip içiyorlardı. Grev gözcüleri eylemcilere el salladı. Cumhuriyet Alanı’ndan bir başka canlılık vardı. Balıkhali’nden kopup alana gelenler “bütün dünya bir inansa, bir inansa, hayat bayram olsa” dizeleriyle karşılandı. Alana gelen sendikalar anons edildi, tek tek alkışlandı. Atatürk Anıtı’nın etrafında toplanan emekçiler, hazırladıkları tabutların başında “saygı duruşunda” bulundular.
Alanda “bu yasa çıkarsa hesap soracağız. Onları teşhir edeceğiz” sesleri yankılandı. “Hükümet istifa, Tansu Amerika’ya” sloganları sık sık yinelendi. Çalışanlar dün, bir kez daha haklarını koruyabilmek için güçlerini gösterdiler. Siyasilerin bulunmadığı mitingde Ankara’ya gönderilen en önemli mesaj “vur vur inlesin, kıyakçılar dinlesin” oldu. (Cumhuriyet, 1.5.1995)
Meydan Gazetesi de mitinge ilişkin aşağıdaki notları yazmıştı:
İzmir’de güneşli ve sıcak bir havada gerçekleştirilen Türk-İş mitingine katılanlar, zaman zaman davul zurna eşliğinde halay çektiler.
Yürüyüş kortejinde Türk-İş’e bağlı sendikaların temsilcileri tarafından hazırlanmış kartondan tabutlar da eller üzerinde taşındı.
İşçiler, emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı tepkilerini, kabutların üzerine yazdıkları “55 yaşında öldü. Yaşasaydı 5 yıl sonra emekli olacaktı” biçimindeki esprili yazılarla da yansıttılar.
Miting nedeniyle kentte yoğun güvenlik önlemleri alındı. Mitinge çevre illerden gelenler, İzmir girişinde oluşturulan polis kontrol noktalarında yapılan aramadan sonra kente alındılar.
Miting alanında çok sayıda üniformalı ve sivil polis görev alırken, helikopterlerle de denetimler yapıldı. Mitinge katılanlar, oluşturulan polis kondonundan, üstleri tek tek aranarak alana alındılar.
Yürüyüş ve mitinge katılmak için eski balık hali önüne gelenler, güvenlik güçlerince arandıktan sonra yürüyüş güzergahına girdiler. Türk-İş Başkanlar Kurulu üyelerinin de katıldığı yürüyüş, miting alanı olan Cumhuriyet Meydanı’na kadar sürdü. (Meydan, 1.5.1995)
Türk-İş’in açıkladığı “1 Mayıs Ekonomik ve Demokratik Talepler” bildirisinde de bu konu aşağıdaki biçimde ele alınıyordu:
Sosyal güvenlik sosyal devlet anlayışıyla gerçekleştirilmelidir. Sosyal güvenliğin finansmanına devlet de katılmalı, sosyal sigorta primi işçi ve işveren payı azaltılmalıdır. SSK, karşılığında prim almadığı sosyal risklerden sorumlu tutulmamalıdır. SSK yönetimi demokratik ve özerk bir hale getirilmelidir. Devlet, sosyal güvenliğin finansmanına katkıda bulunduğu oranda SSK yönetiminde temsil edilmelidir. SSK genel kurulları her yıl toplanmalı ve önemli konularda karar ve ibra yetkisi tanınarak, danışma organı olmaktan çıkarılmalıdır. Sosyal güvenlikteki finansman açığının kapatılması için SSK gayrimenkullerinin satışı yoluna gidilmemelidir. SSK sağlık tesislerinin sağlık işletmesi haline getirilerek özelleştirilmesi girişimlerine son verilmelidir. Kaçak işçi çalıştırmanın, bordroda düşük ücret ve kısa çalışma süresi göstermenin cezası artırılmalı, denetim daha etkili hale getirilmelidir. Sosyal sigorta primlerinin işverenlerce zamanında yatırılmasını sağlayacak yasal ve idari düzenlemeler yapılmalıdır. SSK alacaklarının faizleri affedilmemeli, alacaklar takside bağlanmamalıdır. Özel sigorta programları devlet tarafından sıkı bir biçimde denetlenmelidir. SSK, özel sosyal güvenlik kuruluşları, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur sigortalıları arasında yükümlülükler ve haklar konusunda uyum sağlanmalıdır. Emekli, dul ve yetim aylıkları, gerektiğinde devlet desteğiyle, bu kişilerin insanca yaşamalarına yeterli düzeye çıkarılmalıdır.
TÜRK-İŞ’İN RİZE MİTİNGİ
Türk-İş yönetimi, 1 Mayıs mitingi sonrasında, örgüte gönderdiği 3 Mayıs 1995 tarihli yazıyla, Rize’de “Mezarda Emekliliğe Hayır” mitingi düzenleneceğini bildirdi. Yönetimin 15 Mayıs 1995 gün ve 95-568-5/43 sayılı yazısıyla da mitinge ilişkin ayrıntılı talimatlar iletildi. Miting düzenleme komitesi imzasıyla yayımlanan bildiri şu şekildeydi:
Yürüyüş ve Mitinge Çağrı
SSK sağlık hizmetlerinden ailece yararlanmamız için,
Mezarda emekliliğe hayır demek için,
SSK’yı kurtarma adına sosyal devleti tahrip edenlere dur demek için,
Haksız işten çıkartmalara, işsizliğe hayır demek için,
Hayat pahalılığına, yolsuzluklara dur demek için,
Grevli toplu sözleşmeli sendikal haklar için,
Kamu mallarının sermayeye peşkeş çekilmesine ve yağmalanmasına dur demek için,
İş güvencesi ve hakça bölüşüm için,
Eksiksiz demokrasi için,
Emeklilerimizin insanca yaşayacak maaşa kavuşmaları için,
Zamma, zulme dur demek için,
Ücret zamlarına müdahale edenleri geriletmek için,
İnsan hak ve özgürlükleri için,
Barış ve sevginin yerleşmesi için,
Demokrasimizin yüce kurumu parlamentomuzu müktekep haklarımızın korunmasında uyarmak için,
Haydi eş ve çocuklarımızla 21 Mayıs 1995 Pazar günü saat 11.00’de dolgu sahasında (eski işkele yanı) işçisiyle, çay üreticisi ile, memuruyla, emeklisiyle, küçük esnafıyla, işsiziyle, halkımızla kol kola gönül gönüle buluşalım. Buluşalım ki, gür sesimizi, taleplerimizi, protestomuzu, kamuoyu ve siyasi iktidar duysun.
Tarih: 21 Mayıs 1995 Pazar
Toplantı Yeri: Çaykur Önü Ayder Tesisleri Yanı, saat 11.00
Yürüyüş: Sahil Yolu (Tretuvar)
Miting Alanı: Dolgu Sahası (eski iskele yanı)
Miting Düzenleme Komitesi’nin işçilere dağıttığı bildiri de şu şekildeydi:
DEĞERLİ İŞÇİ KARDEŞİM,
14 Nisan 1995 tarihinde Bakanlar Kurulunca Meclis’e sevk edilen Sosyal Sigortalar Kurumu yasa tasarısı:
(1)Senin, eşinin ve çocuklarının SSK hastanesinde tedavi imkanını elinden almaktadır. Zira, tasarının 19inci maddesi işçinin tedaviye müstehak olması için geriye doğru bir yıl içinde 180 gün, 43üncü maddesi ise istirahat parası alabilmesi için, eş, çocuk, ana ve babasını tedavi ettirebilmesi için geriye doğru bir yıl içinde 240 gün prim ödeme şartını getirmektedir.
Gerek kamu işyerlerinde ve gerekse özel sektörde hangi işçi bu şartları yerine getirebilecektir. Çalışma mevsiminin 4-5 ay arasında sürdüğü bölgemizde çalışan kesim sigorta hastanelerinden yararlanamayacaktır.
(2)Emekli olma şartlarını çok büyük ölçüde ağırlaştırmakta , hatta bazı kesimler için imkansız hale getirmektedir. Detayına girmeden ifade edelim ki, bu tasarı yasalaşırsa geçici işçi statüsünde çalışan işçi kardeşlerimiz mezarda bile emekli olamayacaklardır.
(3)Malumiyet veya ölüm halinde 5 yıllık sigortalı olmak ve her yıl için ortalama 180 gün veya 1800 gün prim ödemek, maaş için yeterli iken, bu tasarı ile sigortalılık süresi en az 10 yıla, gün sayısı ise 3600(e yükseltilmektedir. Bir başka deyişle, muliyet ve ölüm halinde aylık bağlanması şartları bir misli ağırlaştırılmaktadır.
Bazı hükümlerini üç ana başlık halinde sıraladığımız bu yasa tasarısının daha pek çok olumsuzlukları var. Örneğin:
İşsizlik sigortası getirdiklerini söylüyorlar. Belki güzel bir şey, ama sanayimizde çalışan insanlara herhangi bir faydası yok. Zira işsizlik sigortasından yararlanmak için son üç yılda en az 600 gün sigortalı olarak çalışılması gerekiyor. Oysa biz yılda en fazla 120-130 gün çalışabildiğimiz için üç yılda 360-400 gün çalışabiliriz ki, bu sigortadan fazdalanmamız mümkün olmayacaktır. Ama bunun için yüzde 1 oranında sigorta primi ödemek zorunda kalacağız.
Değerli İşçi Kardeşim,
İster Çaykur’da, ister özel sektörde çalış, sendikalı veya sendikasız olman fark etmez. Bu sorunlar hepimizin sorunlarıdır.
Bu tasarıya tepkimizi koymak üzere 21 Mayıs 1995 Pazar günü saat 11.00’de Rize ili dolgu sahasında (eski işkele yanı) yapılacak mitinge katılıp gür sesimizi Ankara’ya hep birlikte duyuralım.
Parlamentodaki sağduyu sahibi Milletvekilleri;
Bu sesimize kulak verin. Ülke, hepimizin; sorunlar da hepimizindir.
Hesabı bizden soracağınıza, SSK’Yı bu duruma düşürenlerden sorun.
Bir kez olsun çalışanların sesine kulak verin ve sorunlarına sahip çıkın.
Değerli İşçi Kardeşlerim,
21 Mayıs 1995 Pazar günü saat 11.00’de dolgu sahasında (eski iskele yanı) bekliyor, selam ve sevgiler sunuyoruz.
Yeni Günaydın (22.5.1995) mitingin başlangıcını şu şekilde anlattı:
Sabah saat 10.00’da Atatürk anıtına çelenk konulup saygı duruşundan sonra işçiler ÇAYKUR önündeki alanda toplandı. Ellerinde “mezarda emekliliğe hayır”, “vur vur inlesin, kıyakçılar dinlesin”, “silkele başkan düşecekler”, “SSK’da devlet talanına son”, “işçiler birleşin iktidara yerleşin”, “hükümet istifa, Tansu Amerika’ya” yazılı pankartlar olduğu halde yaklaşık 3 kilometre yürüyen işçiler iskele meydanındaki miting alanına geldiler. Burada saygı duruşu ve İstiklal Marşının söylenmesinden sonra (…)
Cumhuriyet (22.5.1995) , Rize mitingini şu şekilde anlattı:
Rize’de yaklaşık 35 bin kişinin katıldığı miting sırasında sık sık “Kahrolsun IMF, bağımsız Türkiye”, “Hükümet istifa, Tansu Amerika’ya”, “vur vur inlesin, kıyakçılar dinlesin” sloganları atıldı.
Kemençe eşliğinde horon tepen işçiler, oldukça neşeli görünürken, mitingin ilk konuşmasını Türk-İş’in Rize temsilcisi ve Tekgıda-İş Sendikası Rize Şube Başkanı İsmail Topçu yaptı.
Türk-İş’in eski genel başkanı Şevket Yılmaz da kısa bir konuşma yaparak şunları söyledi:
“Biz kimseden oy istemiyoruz, hakkımızı alacağız” diyen eski Türk-İş Başkanı Şevket Yılmaz ise şöyle konuştu: “Gelin, bu işi de referanduma sunalım, bakalım bir metre kaç santimdir.
Yılmaz, birlik ve bütünlüğün meydanlarda yaşandığını, ülke yöneticilerinin de buralardan ders alması gerektiğini söyledi. Daha sonra Tekgıda-İş Sendikası Genel Başkanı Orhan Balta da bir konuşma yaparak Ankara yürüyüşü için hazırlanın mesajı verdi. Geniş güvenlik önlemlerinin alındığı miting, olaysız tamamlandı.
Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, Türk-İş tarafından 21 Mayıs 1995 günü Rize’de düzenlenen “Mezarda Emekliliğe ve Hastalık Yardımı Kısıtlamalarına Hayır” Yürüyüş ve Mitingi’nde aşağıdaki konuşmayı yaptı:
Sendikalarımızın Değerli Yöneticileri,
Değerli İşçi ve Memur Kardeşlerim, Sevgili İşsizler ve Emekliler, Değerli Çay Üreticileri, Değerli Küçük Esnaf, Sevgili Rizeliler,
Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları,
“Mezarda Emekliliğe ve Hastalık Yardımı Kısıtlamalarına Hayır” Yürüyüşümüze ve Mitingimize katılan Değerli Arkadaşlarım,
Hepinizi Türk-İş Yönetim Organları adına en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Türk-İş tarihinde ilk defa Rize’de bir yürüyüş ve miting düzenlemektedir. Rize’nin ve Türk-İş’in tarihine şanlı bir sayfa olarak geçecek ve huzur içinde tamamlanacak olan bu mitingle,
Hükümetin işçi, memur, emekli, işsiz, çay üreticisi ve küçük esnaf karşısında takındığı olumsuz tavır bir defa daha kitlesel bir biçimde protesto edilmektedir.
Bu mitingin hazırlanmasında büyük emeği geçen tüm Sendikalarımıza ve özellikle de Tekgıda İş Sendikamıza huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Değerli Arkadaşlarım,
Türkiye bugün tarihinin en büyük ekonomik ve toplumsal bunalımını yaşamaktadır. Hükümet, IMF’nin ve Dünya Bankası’nın istekleri doğrultusunda uygulamaya koyduğu 5 Nisan kararlarıyla, bunalımından çıkışın yükünü çalışanların sırtına yıkmaya çalışmıştır ve çalışmaktadır. İşi olmayana iş, aşı olmayana aş vaad edenlerin iktidarda olduğu 3,5 yıllık bu dönemde, işsizlik alabildiğine artmış, enflasyon oranı yılda yüzde 150’ler düzeyine tırmanmıştır.
Ülkemizin dört bir yanında milyonlarca çalışan, IMF’nin istekleri doğrultusunda yoksullaştırılmak istenmektedir.
Hükümet kamu kesiminde uyguladığı istihdam politikasıyla işsizliği daha da artırmaktadır. Zorunlu emeklilik uygulamaları sürerken, mevsimlik veya geçici işçilerin önemli bir bölümü henüz işbaşı yaptırılmamıştır.
Ülkemizi 12 Eylül Anayasası ile yönetmek ayıbından söz edenlerin iktidarda olduğu bu dönemde, Özel Dedektiflik Yasası Meclis’ten geçirilmiş, İl İdaresi Yasası’nda ve Terörle Mücadele Yasası’nda anti-demokratik düzenlemeler yapılmak istenmiştir. 12 Eylül Anayasası ve anti-demokratik mevzuatı hala yürürlüktedir. Mevzuatımız, onaylanan ILO Sözleşmelerine uygun hale hala getirilmemiştir. Tüm sendikalar ve özellikle de kamu çalışanları sendikaları üzerindeki anti-demokratik baskılar sürmektedir. Sendikalarımız bazı yeni işyerlerinde çok büyük baskıları ve saldırıları göğüsleyerek örgütlenebilmektedir. Sendikalaşan işçiler işten atılmaktadır. Haklı ve meşru taleplerimizi kitlelere ulaştırmada medyanın öneminin olağanüstü düzeyde arttığı günümüzde, sendikaların televizyon ve radyo kurmaları yasaklanmıştır. THY grevi ertelenmiştir. HAVAŞ işyerindeki grevci işçilere baskı yapılmış, işyerinde yasadışı bir biçimde işçi çalıştırılmış, grevin kırılması için her türlü girişimde bulunulmuştur. Türkiye tarafından onaylanmış ILO Sözleşmelerinden kaynaklanan meşru ve demokratik haklarını kullanan memurlar, sürgünlerle karşı karşıya bırakılmaktadır.
Türk-İş, vatanımızın ve milletimizin bölünmez bütünlüğünün en büyük savunucusudur. Demokratikleşmenin ve şiddeti savunmayan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğüne ve laik ve demokratik yapısına karşı olmayan her türlü düşüncenin özgürce ifade edilebilmesinin önündeki engellerin kaldırılması, bu bütünlüğü daha da güçlendirecektir.
Üç siyasi partimizin üzerinde anlaştığı Anayasa değişikliklerinin kısmi demokratik içeriği Meclis’te alt komisyonda önemli ölçüde budanmıştır. 2821 sayılı Sendikalar Yasası’nda 4101 sayılı Yasa ile yapılan değişikliklere ise, demokratikleşme doğrultusunda önemli bir adım olarak bakmak mümkün değildir.
Türkiye yoksullaştırılmıştır. Milli gelir 1994 yılında yüzde 6 oranında küçülmüştür. Kişi başına milli gelir yüzde 8 oranında azalmıştır. IMF’yi ve bir avuç sermayedarı memnun etmeye çalışan Hükümet, halkımızı yoksullaştırmıştır. Memur aylıkları 1994 yılında üçte bir oranında azalmıştır. Asgari ücret bugün ayda 62 dolardır. 2 milyon SSK emeklisinin, 1 milyon Emekli Sandığı emeklisinin 1994 yılında satınalma güçleri üçte bir oranında düşürülmüştür.
Halkımız böylesine yoksullaştırılırken, “sat-kapat-kurtul” biçiminde uygulanan bir özelleştirmeyle, kamu malları yağmalatılmak istenmektedir. Taşeronlaşma ve ormancılıkta vahidi fiyatla çalıştırma yaygınlaşmaktadır. İşçi çıkartmalar, zorunlu emeklilik, yerli ve yabancı kaçak işçi çalıştırma, bordroda düşük ücret gösterme, çalışılan süreyi SSK’ya eksik bildirme gibi uygulamalar yaygınlaşmakta, Hükümet bu konuda sosyal hukuk devleti olmaktan kaynaklanan sorumluluklarını ve yükümlülüklerini yerine getirmekten ısrarla kaçınmaktadır. Türkiye giderek bir küçük işletmeler ülkesi haline gelmektedir. SSK verilerine göre, Türkiye’deki 610 bin işyerinin 571 bininde 10’dan az sayıda sigortalı çalışmaktadır.
Hükümet, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarı’sında da IMF’nin istekleri doğrultusunda hareket etmiştir. Sermaye ve servet sahiplerinden vergi toplamayan Hükümet, devletin giderlerini karşılayabilmek için devletin mal varlığını ucuz-pahalı demeden elden çıkarmayı ve yüksek faizle borçlanmayı seçmiştir.
Bu sorunlarımız, 1995 yılı sonunda Avrupa Birliği ile gümrük birliğine girilmesiyle daha da artacaktır. 1995 yılı sorunlarla dolu geçecektir. İşçi sınıfı ve sendikacılık hareketi olduğu kadar, tüm halkımız ve ülkemiz açısından da, 12 Eylül döneminden daha zor günler yaşanmaktadır ve yaşanacaktır.
– Hükümet, IMF’nin istekleri doğrultusunda, ücretlerimizin satınalma gücünü düşürmeye çalışmaktadır.
– Hükümet, IMF’nin istekleri doğrultusunda, toplu sözleşmelerimizde 12 Eylül döneminde Yüksek Hakem Kurulu tarafından bile dokunulmayan bazı haklarımızı ortadan kaldırmaya, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısından Büyük Yürüyüşümüz sonucunda çıkartmak zorunda kaldığı bazı hükümleri toplu sözleşmelerde uygulamaya çalışmaktadır.
– Hükümet, IMF’ye verilen söz doğrultusunda, birçok sosyal sigorta hakkımızı ortadan kaldırmak, bizleri mezarda emekli yapmak istemektedir.
Değerli Arkadaşlarım,
İşçiler 1994 yılında yeterince fedakarlık yapmıştır. Ancak, bu fedakarlıklarımız sonucunda yaratılan kaynaklar işçiye, memura, emekliye, işsize, çay üreticisine, küçük esnaf ve sanatkara yaramadı; ev kadınına, öğrenciye, hastaya yaramadı. Bu fedakarlıklarımızla yaratılan kaynaklarla batak bankalar kurtarıldı, birilerine krediler açıldı, uluslararası ve yerli sermayeye olan iç ve dış borçların anapara ve faizleri aksatılmaksızın ödendi.
Hükümet, sosyal sigorta haklarımıza büyük darbeler indiren yasa değişikliği tasarısını bu koşullarda gündeme getirdi.
Hükümetin 14 Nisan 1995 günü Meclis’e gönderdiği bu yasa tasarısı ile, sosyal sigorta haklarımız gaspedilmek istenmektedir.
Elimizden alınmak istenen ilk hak, emekliliğe hak kazanma konusundadır. Bugünkü uygulamaya göre, erkek bir sigortalının emekliliğe hak kazanabilmesi için 25 yıl sigortalı olması ve SSK’ya en az 5000 gün prim ödemiş olma şartı aranmaktadır. Kadın sigortalılar için aranan şart ise 20 yıl sigortalılık ve 5000 gün prim ödenmesidir.
Hükümetin tasarısı yasalaşırsa, emekliliğe hak kazanabilmek için bir de yaş şartı getirilmektedir. Tasarıya göre, erkekler 60, kadınlar 55 yaşında emekliliğe hak kazanabilecektir. Bu yaşlara ulaşanların ayrıca erkekse 9000 gün, bayansa 7200 gün prim ödemiş olması da gerekmektedir. Bunun anlamı, erkeklerin aralıksız 25 yıl, bayanların aralıksız 20 yıl çalışmalarıdır. Her yıl 4 ay çalışan bir mevsimlik veya geçici işçinin emekliliğe hak kazanabilmesi için 75 yıl çalışması gerekmektedir.
Hükümet, emekliliğine dört yıl ve daha az kalanlar için yaş şartı getirmemektedir. Ancak bu kişilerin ödemeleri gereken prim miktarı da artırılmaktadır.
Avrupa’da ortalama ömür 73-75 yıl civarındadır. Uluslararası kuruluşların yaptıkları açıklamalara göre, Türkiye’de erkeklerin ortalama ömrü 64 yıldır. İşçilerin ağır çalışma koşulları dikkate alındığında, 60 yaşında emekli olabilmek, mezarda emeklilik anlamına gelmektedir.
Bugünkü uygulamaya göre, işe başlayan bir sigortalı aynı gün vizite kağıdı alabilir ve SSK’nın sağlık hizmetlerinden yararlanabilir. Hükümetin tasarısı yasalaşırsa, işe giren işçi ancak 4 ay geçtikten sonra viziteye çıkabilecek, ilaç alabilecek, diğer sağlık hizmetlerinden yararlanabilecektir. Buna göre, yılda 4 aydan az çalışan bir işçi SSK’nın sağlık yardımlarından yararlanamayacak, viziteye çıkamayacak, ilaç alamayacaktır.
Bugünkü uygulamaya göre, hastalanan işçinin geçici işgöremezlik ödeneğinden yararlanabilmesi için 120 gün prim ödemiş olması gerekmektedir. Yeni tasarı ile bu süre 240 güne çıkarılmaktadır.
Bugünkü uygulamaya göre, sigortalının yakınlarının SSK sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi için sigortalının 120 gün prim ödemiş olması gerekmektedir. Tasarı yasalaşırsa, bu süre 240 güne (8 aya) çıkarılmaktadır. Buna göre, işçilerin büyük bir bölümünün yakınlarının SSK sağlık hizmetlerinden yararlanmaları da imkansız hale getirilmektedir.
Bugünkü uygulamaya göre, aylık brüt gelirimizin yalnızca 8 milyon 146 bin lirası üzerinden sosyal sigorta primi kesilmektedir. Tasarı yasalaşırsa, SSK’nın bize sağladığı yararlarda hiçbir artış olmadan, 20 milyon 869 bin lira üzerinden sosyal sigorta primimiz kesilecektir.
Bugünkü uygulamaya göre, sigortalılar muayene ücreti ödememektedir. Tasarı yasalaşırsa sigortalılardan da muayene ücreti alınacaktır. Ağır, yıpratıcı ve zehirleyici işlerde çalışan işçilerden kesilen sigorta prim oranı ise 1 puan artırılmaktadır.
Tasarı yasalaşırsa, askerlik borçlanması için ödenen miktar asgari ücrete bağlanarak artırılacak ve 2 yıllık ödeme süresi 6 aya indirilecektir.
Bugünkü uygulamaya göre, 5 yıldan beri sigortalı olan veya toplam 1800 gün prim yatırmış bir işçi, sakatlanırsa, kendisine aylık bağlanmaktadır. Tasarı yasalaşırsa, 10 yıldan beri sigortalı olan veya toplam 2400 gün prim yatırmış olanlar bu haktan yararlanabilecektir.
Tasarı yasalaşırsa, hastalık halinde sağlanan iyileştirme araçlarının bedelinin bir bölümü sigortalıdan alınacaktır. SSK Yönetim Kurulu sigortalının ilaç bedeline katılım payını artırabilecektir.
Diğer taraftan, Hükümet, bizim ödediğimiz primlerle kurulan SSK hastanelerine el koymak ve bunları özelleştirmek istemektedir.
Tasarı bu biçimiyle yasalaşırsa, çay işleme, tekel, diğer gıda, ormancılık, tarım, inşaat, şeker, enerji ve diğer bazı işkollarındaki mevsimlik, muvakkat veya geçici işçilerin, taşeron işçilerinin, kaçak çalıştırılan işçilerin, çalıştığı süre SSK’ya eksik bildirilen işçilerin emekli olma hakları fiilen ortadan kalkmaktadır.
Sayın Başbakan, bu tasarının yasalaşması için IMF’ye söz verdiğini söylemektedir. Türk-İş, IMF’ye verilen sözlerin değil, halkımıza verilen sözlerin tutulmasını talep etmektedir.
Hükümet bir taraftan zorunlu emeklilik uygulayarak işyerlerinden işçi emekli etmektedir, diğer taraftan mezarda emeklilik uygulamasını gündeme getirmektedir.
Hükümet, bütün bu davranışlarının nedeni olarak SSK’nın içinde bulunduğu zor durumu göstermektedir.
SSK’nın bugün içinde bulunduğu bunalımın sorumlusu kesinlikle işçiler değildir.
SSK’yı,
– İşçiden kesilen primleri ve işverenlerin ödemesi gereken primleri işverenlerden toplamayan ve SSK alacaklarının 50 trilyon lira düzeyine ulaşmasına yol açanlar;
– Toplanan primleri sigortalılara hizmet sağlamada veya verimli yatırımda kullanmayan, çok düşük faizle devlete borç verenler;
– Devletin ödemesi gereken sosyal yardım zammını SSK’nın omuzlarına yükleyenler;
– Devletin yapması gereken katkıyı SSK’dan esirgeyenler;
– Kaçak işçiliği önlemeyenler;
– SSK’nın prim alacaklarının faizlerini affedenler;
– SSK’nın alacaklarını takside bağlayanlar;
– SSK’nın gayrimenkullerini bazı kişilere çok düşük bedellerle kiralayanlar;
– BAĞ-KUR’lulara SSK’dan emekli olma imkanı tanıyanlar;
– SSK’yı siyasi amaçlarla ve bazı özel kişi ve şirketlerin çıkarları için kullananlar;
– Borçlanma yoluyla birçok kişiye haksız yere emekli olma yolunu açanlar;
– Özel sandıkların yükünü SSK’ya yıkanlar;
– Halka parasız sağlık hizmeti veremeyenler ve ağır hastaların sigortalanarak SSK’dan medet ummalarına sebep olanlar;
– SSK’ya ilişkin yasaları SSK Yönetim Kurulu’na haber bile vermeden değiştirenler;
– SSK Genel Kurulunu işlevsiz hale getirenler;
– SSK’yı özelleştirmek için SSK’yı başarısız kılmaya çalışanlar;
– SSK’ya yeterli personel temin etmeyenler, yeterli yatırım yapmayanlar
batırmıştır.
Bu koşullarda Türk-İş’in talebi nedir? Alternatif önerisi nedir?
Türk-İş önce bu tasarının derhal geri çekilmesini, sosyal güvenliğin finansmanını sağlayan işçi ve işveren taraflarının temsilcilerinin üzerinde anlaştığı bir metnin Meclis’e sunulmasını istemektedir. Hükümet SSK’dan elini çekmelidir. Devlet, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, sosyal güvenliğin finansmanına katkıda bulunmalıdır. SSK, özerk ve demokratik bir yapıya kavuşturulmalıdır. Türkiye’de 4 milyon dolayında kaçak işçi olduğu tahmin edilmektedir. Kaçak işçilik, bordroda düşük ücret gösterme, çalışılan gün sayısını eksik gösterme uygulamaları engellenmelidir. SSK primleri düzenli olarak toplanmalı, faizler affedilmemeli, alacaklar takside bağlanmamalıdır.SSK’nın yatırımları ve personeli artırılmalı, sunulan hizmetin kalitesi yükseltilmelidir.
Türk-İş 40 yaşında emekliliğe karşıdır. Ancak bu tasarıda gündeme getirilen mezarda emekliliğe de izin vermeyecektir.
Türk-İş ne yapacaktır?
Türk-İş sorun yaratmaya çalışmamaktadır. Türk-İş, IMF’ye verilen sözler doğrultusunda yaratılan bir sorunu ve bunun yolaçtığı huzursuzluğu gidermeye çalışmaktadır. Türk-İş, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğünü ve tam bağımsızlığını savunmaktadır.
Bugün yeşil Rize’de böylesine coşkulu ve kitlesel bir biçimde gerçekleştirilen “Mezarda Emekliliğe ve Hastalık Yardımı Kısıtlamalarına Hayır” mitingi, 30 Nisan İzmir mitinginden ve ülkemizin dört bir tarafından İstiklal Marşıyla ve Türk Bayraklarıyla kutladığımız işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs mitinglerinden sonra, Hükümeti bir defa daha uyarmayı amaçlamaktadır.
Başkanlar Kurulumuzun aldığı karar uyarınca, tasarının Meclis Komisyonlarında görüşülmesi sırasında istediğimiz değişiklikler yapılmazsa, Ankara’da büyük bir yürüyüş ve miting gündeme gelecektir. Tasarı bu haliyle Meclis’e inerse, üretimden gelen güç kullanılacak, Türkiye’nin onayladığı ILO Sözleşmelerinden kaynaklanan barışçıl genel eylem hakkımız kullanılacaktır. Eğer Meclis’teki görüşmeler sırasında tasarının yasalaşma tehlikesi doğarsa, daha uzun süreli genel eylemler gündeme gelecektir.
Türk-İş, işçi sınıfının ve halkımızın taleplerini 190 madde halinde formüle etmiş ve siyasi partilere göndermiştir. Siyasi partilerimizden, bizim bu ortak taleplerimiz konusunda görüşleri, tutumları ve politikaları sorulmuştur. Sendikalarımız genel kurullarında bu taleplerimizi görüşecek ve aynen veya gerekli gördükleri değişiklikleri yaparak onaylayacaktır. Türk-İş, bu sorulara Haziran ayı sonuna kadar verilecek cevapları gözönüne alarak, atacağı adımları yetkili organlarında karara bağlayacaktır.
Türk-İş halkımızın öncüsüdür; halkımızın umududur. Türk-İş, bağlı örgütler ve üyelerimiz sosyal güvenlik gibi son derece önemli bir konuda, halkına karşı sorumluluğunu yerine getirecektir.
Bu haklı ve meşru mücadelemizde de başarılı olacağımız inancıyla, hepinize en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum.




















































































