Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
Kızılay İçecek
MilkAcademy
AquaAna
LA LORRAİNE
ANADOLU ETAP
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
Kızılay İçecek
MilkAcademy
AquaAna
LA LORRAİNE
ANADOLU ETAP
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
11 Ağustos 2025
ÇALIŞANLARIN ORTAK SESİ DEMOKRASİ PLATFORMU’NUN İSTANBUL’DA 1 MAYIS 1995 MİTİNGİ

1995 yılı, siyasi iktidarın, 1994 ekonomik krizinin ardından işçilere ve kamu çalışanlarına yönelik saldırılarının arttığı ve sertleştiği bir dönemdi. Bu yılında başında yaşanan bazı sorunlar, Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 17-18 Mart 1995 günleri yapılan Başkanlar Kurulu toplantısı sonrasında yayımlanan bildiride özetleniyordu. Bu bildiride, 1 Mayıs’ı kutlama kararı da yer alıyordu.

ÇALIŞANLARIN ORTAK SESİ DEMOKRASİ PLATFORMU’NUN İSTANBUL’DA 1 MAYIS 1995 MİTİNGİ

TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ

Günün koşullarının anlaşılabilmesi amacıyla, Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 18 Mart 1995 tarihli bildirisi aşağıda sunulmaktadır:

Türk-İş Başkanlar Kurulu, ülkemizin büyük sorunlar ve tehditlerle karşı karşıya bulunduğu bir dönemde, büyük Çanakkale Zaferinin 80. yıldönümü vesilesiyle 17-18 Mart 1995 günleri Çanakkale’de toplanmış ve ülkemizin ve sendikacılık hareketinin sorunlarını ve 1995 kamu kesimi toplu sözleşme politikasını değerlendirmiştir. Başkanlar Kurulumuz, ülkemizin her bölgesinden gelerek, vatanın bütünlüğü ve ülkemizin bağımsızlığı için canlarını kahramanca feda eden şehitlerimizi rahmetle anmakta, ülkemizin sorunlarının çözümü için aynı inançla çaba gösterme kararlılığını tekrarlamaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti, her inançtan, her siyasal görüşten ve her kökenden insanımızla, hepimizindir. Dünyada sınırların yeniden çizildiği, blokların yeniden biçimlendiği ve Soğuk Savaş sonrasında bölgesel çatışmaların arttığı bir dönemde, Türkiye, bölgesindeki tek demokratik, laik ve istikrarlı ülkedir. Bazı süper güçlerin Orta Doğu’ya yönelik politikaları ile bazı komşu ülkelerin laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti düşmanı politikaları, Türkiye’nin zayıflamasını ve parçalanmasını hedef almıştır. Ülkemizin en önemli zenginlik kaynağı, çoksesliliği, yüzyıllardan süzülerek gelen hoşgörü geleneği ve insanlarımız arasındaki dostluk ve kardeşliğidir. İnsan haklarına saygılı, laik ve demokratik bir sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin yurt içindeki ve dışındaki düşmanları, öncelikle bu zenginlik kaynağımızı hedef almaktadır.

24 Ocak İstikrar Programı parlamenter demokratik düzen içinde uygulanamamış; iç ve dış bazı mihrakların körüklediği ve hepimizin birlikte lanetlediğimiz silahlı eylemler bahane gösterilerek, 12 Eylül 1980 tarihinde parlamenter demokrasi askıya alındıktan sonra hayata geçirilmiştir. Askeri müdahaleden öncelikle ülkemiz ve çalışanlar büyük zarar görmüştür. 5 Nisan İstikrar Programı’nın çalışanlar aleyhindeki düzenlemeleri, Türk-İş’in önderliğinde verilen mücadeleyle asgariye indirilmeye çalışılırken, bazı çevreler Anayasa’nın 119. maddesi uyarınca ülke çapında olağanüstü hal ilan edilmesini ve hatta sıkıyönetime başvurulmasını talep etmeye başlamışlardır. Türk-İş’in önderliğinde verilen mücadeleyle ve Avrupa Birliği ile gümrük birliği ilişkilerinin de etkisiyle ülkemizde yeniden demokratikleşme sürecinin başlama umutlarının artması da önemli bir gelişmedir.

Türkiye’miz, yıllardır sürdürülen çalışmalar ve yatırımlar sonucunda, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin turizm merkezi olma arifesindedir. Türkiye’ye gelen turist sayısının artmasıyla birlikte, ödemeler dengesi sorunlarımız önemli ölçüde çözülecek, ekonomik bunalımın aşılması kolaylaşacak ve özellikle bu sektördeki istihdam artacaktır.

Tam bu günlerde bazı üniversitelerde başlatılan olaylar ve İstanbul’da Gazi Mahallesi’nde masum vatandaşlarımıza yönelik insanlık dışı saldırı, laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin ve halkımızın düşmanlarının doğrudan veya dolaylı eylemleridir. Türk-İş Başkanlar Kurulu, halkımızı bölerek birbirine düşürmeye çalışan ve ülkemizi ve demokratikleşme sürecini

Bu rapor, Tekgıda-İş Sendika Akademisi yöneticisi Yıldırım Koç tarafından hazırlanmıştır. zayıflatmak isteyen bu terör eylemlerini şiddetle lanetlemektedir. Halkımız ve Türk-İş’in öncülüğündeki işçi sınıfımız, 12 Eylül öncesinin oyunlarına gelmeyecektir.

İstanbul Gazi Mahallesi’nde halkımızı bir mezhep kavgasının içine çekmek amacıyla yapılan insanlık dışı saldırı tüm ülkemizde büyük acı ve nefret yaratmıştır. Bu saldırıdan doğrudan etkilenen ve büyük acı içinde olan insanlarımızın tepkisi doğaldır. Ancak bu tepki hukuk devleti anlayışıyla yasal sınırlar içinde kalmalıdır. Halkımızın acılarını ve tepkisini başka amaçlarla kullanmak isteyen bazı illegal örgütler, olayları sertleştirmeye ve tüm ülkeye yaymaya ve halkımızla devletimiz arasında çatışmalar yaratmaya çalışmışlardır. Başkanlar Kurulumuz, kahve katliamını gerçekleştiren saldırganları olduğu kadar, halkımızın haklı tepkisini başka amaçlarla kullanmaya çalışan illegal örgütleri de lanetlemektedir.

Güvenlik güçlerimiz, İçişleri Bakanlığı’mız ve Hükümetimiz ise, gelişmeleri olaylar büyümeden önlemede yetersiz kalmıştır.

Başkanlar Kurulumuz, güvenlik güçlerimizin, insanlık dışı saldırı ve tahrikler karşısında büyük acılar içinde bulunan halkımızın tepkisini hoşgörü ve serinkanlılıkla karşılamasını, halkın tepkisini başka amaçlarla kullanmak isteyen illegal örgütlere karşı daha duyarlı ve hazırlıklı olmasını, benzer nitelikteki toplumsal olaylar karşısında aynı hoşgörülü tutumu göstermesini, halkımıza karşı sevgi ve şefkatle yaklaşmasını, mutlaka zorunlu olmadıkça silah kullanmamasını, olayları daha da tırmandırıcı sert tavırlardan kaçınmasını, olayları başlatan kahve katliamının faillerini ve diğer faili meçhul cinayetlerin faillerini en kısa sürede bularak yargıya teslim etmesini istemektedir. Polisimizin, toplumsal olaylarla sükûnet içinde baş etmedeki eğitim ve malzeme eksikliklerinin de en kısa sürede giderilmesi tüm halkımızın ortak talebidir.

IMF’nin ve Dünya Bankası’nın talimatları doğrultusunda son 15 yıldır uygulanan ekonomik ve toplumsal politikalar sonucunda artan işsizlik ve hayat pahalılığı ve sosyal devletin zayıflatılması, halkımızın sorunlarını olağanüstü biçimde artırmıştır. Bu artan sorunlar, halkımızın içindeki bazı kesimleri tahriklere ve provokasyonlara karşı daha da duyarlı hale getirmiştir.

Tekrarlanma tehlikesi olan bu nitelikteki tahrikleri engellemenin veya etkisiz kılmanın ve ülkemizin ve ulusumuzun bütünlüğünü daha da pekiştirmenin yolu demokratikleşmedir, huzurdur, insanca yaşama ve çalışma koşullarının tüm halkımıza sağlanmasıdır, insan haklarına saygılı, laik ve demokratik sosyal hukuk devletinin korunması ve geliştirilmesidir.

Türk-İş ve bağlı Sendikalar, olayların gerisinde kalmamış, yapılan açıklamalarda halkımızı serinkanlılığa, geleneksel kardeşlik anlayışımıza, birlik ve beraberliğe davet etmiş, olayların büyümesini ve provokasyonlara imkan verecek tavırları engellenmiştir. Türk-İş Başkanlar Kurulumuz, ülkemizde yüzyıllar boyunca oluşmuş dostluk, kardeşlik, insan sevgisi, hoşgörü anlayışının hakim olmaya devam edeceğine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ve ulusumuzun, Misak-ı Milli sınırları içinde bölünmez bütünlüğünün korunacağına emindir.

Ülkemizde halkımızın ve işçi sınıfımızın sorunları artarak sürmektedir. Enflasyon, Cumhuriyet döneminin rekorunu kırmıştır. İşsizlik her geçen gün artmaktadır. Çeşitli nedenlerle işten çıkarmalar, zorunlu emeklilik, özel kesimde ve kamu kesiminde işyerlerinin kapatılması gibi uygulamalarla, işsizler ordusuna her gün yeni neferler eklenmektedir. Taşeronlaşma ve bunun ormancılık işkolundaki biçimi olan vahidi fiyat uygulaması ve yerli ve yabancı kaçak işçi çalıştırma yaygınlaşmaktadır. Ülkemizin ve halkımızın aleyhinde bir özelleştirme kargaşası sürmektedir. İşçi alacaklarının ödenmesinde büyük aksamalar olmaktadır. Belediye İş Sendikamız belediyelerden üye aidatlarını tahsil edememektedir. Özellikle özel sektörde bazı işyerlerinde ve belediyelerde, sendikalar, işçilerin işten çıkarılmasıyla tehdit edilmekte ve toplu iş sözleşmesinin ücret zamları yeniden pazarlık konusu yapılmak istenmektedir. Sendikacılarımız üzerindeki baskılar artmıştır; özellikle de TÜMTİS Sendikası yönetici ve temsilcilerine yönelik baskılar ve saldırılar son dönemde iyice yoğunlaşmıştır. Halkımızı sendikalı işçilere ve sendikalara karşı kışkırtıcı ve halkımızı bölücü yayınlar sistemli bir biçimde sürdürülmektedir. Belirli çevreler, halkımızın sorunlarının sorumlusu olarak sendikalı işçileri ve sendikaları suçlamaktadır. Artan işsizlik ve pahalılık karşısında toplu pazarlık hakkından yararlanmak isteyen üyelerimiz, yetki alanında karşılarına çıkarılan engelleri aşmaya çalışmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu konuda tarafsız davranmamakta, yasalarda öngörülen sürelere uymamaktadır. Sosyal Sigortalar Kurumu’nun bazı hastanelerinde günlük çalışma saati sonrasında ücret karşılığı muayene uygulamasıyla birlikte SSK fiilen özelleştirilmekte ve sigortalılardan prime ek olarak bir muayene ücreti alınmaktadır.

Ülkemizin bütünlüğüne yönelik saldırılar yoğunlaşırken ve halkımızın ve işçi sınıfımızın sorunları her geçen gün artarken, Hükümetimiz sorumluluklarını ve vaadlerini yerine getirmemektedir. 12 Eylül Anayasası ve diğer mevzuat hala yürürlüktedir. Hükümet, Hava İş Sendikamızın THY grevini bu anti-demokratik mevzuatı kullanarak ertelemiştir. Yeni iş imkanları yaratacak yatırımlar durdurulmuştur. Enflasyonun denetim altına alınması için hiçbir ciddi önlem alınmamaktadır. Kamu açıklarının sağlıklı bir biçimde kapatılabilmesi için herkesin gücü oranında vergi vermesini sağlayacak düzenlemeler hala yapılmamıştır.

18 Mayıs 1994 günü açıklanan Demokratikleşme Planı’nın hayata geçirilmesi için ciddi hiçbir girişim yoktur. 13 Mart 1995 günü Bakanlar Kurulu tarafından Meclis’e sevk edilen 2821 sayılı Sendikalar Yasası Değişiklik Tasarısı olumlu hükümler içermekle birlikte, Anayasa değişikliğini gerektirmeyen konularda bile, son derece yetersizdir. Bazı yetkililer, 1995 toplu iş sözleşmeleri için “sıfır zam” niyetlerini ifade etmişler ve Türk-İş’in sert tepkisi sonrasında geri adım atmışlardır. Ancak, Hava-İş Sendikamızın haklı istekleri ısrarla reddedilerek, HAVAŞ işyerindeki grevin çözülmesi engellenmektedir. Başkanlar Kurulumuz, olumlu bir gelişme olarak değerlendirdiğimiz SHP-CHP bütünleşmesi sonrasında Hükümet içindeki değişikliklerin derhal yapılarak, ülkemizin ve halkımızın sorunlarının çözümüne öncelik verilmesini istemektedir. Başkanlar Kurulumuz, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne bir an önce tam üye olmasını isterken, tam üye olmadan gerçekleşecek gümrük birliğinin ülkemiz ve halkımız açısından yaratacağı sorunlara da dikkati çekmekte ve gerekli önlemleri alması konusunda Hükümeti uyarmaktadır.

Türk-İş, özellikle son yıllarda ülkemiz ve halkımız için birçok fedakarlığı kabullenmiştir. Artık fedakârlık yapma sırası Hükümette ve sermaye çevrelerindedir. Hükümet, bizim fedakarlıklarımız sayesinde sendikasız işçiye, memura, emekliye, işsize, küçük esnaf ve sanatkara ve köylüye herhangi bir katkıda bulunmamıştır. Halkımızın sorunları, bizim fedakarlıklarımıza rağmen, artarak sürmektedir.

Hükümet, ülkemizde demokrasiyi ve huzuru sağlamanın yanı sıra, işçi alacaklarının ödenmesindeki aksaklıkları gidermelidir. 6772 sayılı Yasa uyarınca ödenmesi gereken ikramiyeler derhal ödenmelidir. Hükümetimiz, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında yer alan ve tepkimiz sonrasında geri alınan bazı düzenlemeleri başka biçimlerde yeniden gündeme getirirse, çeşitli meşru ve demokratik kitle eylemleri de yeniden gündeme getirilecektir. Sosyal Sigortalar Yasası’nda emeklilik konusunda taraflar arasında bir anlaşma sağlanmadan, işçinin işyerinden kabristana gitmesine yol açacak bir düzenleme yapmaya ve SSK sağlık tesislerine el koyarak bunları özelleştirmeye kalkışılması durumunda da aynı tepki gösterilecektir.

Ağırlıkla dış kaynaklı provokasyonlar, ülkemizin demokratikleşme sürecini ertelememelidir. Hükümet ve TBMM, demokratikleşme sürecini daha da hızlandırmalıdır.

Türk-İş, sendikalı işçileri halkımızdan koparmayı amaçlayan çabaları büyük ölçüde engellemiş ve halkımızın umudu ve öncüsü olmuştur. Türk-İş, bu konumunun gereği olarak, Türk-İş’in tüzük ve genel kurul kararlarında yer alan ilkeler doğrultusunda halkımızın tüm kesimlerinin sorunlarına sahip çıkma ve onların meşru ve demokratik mücadelesine öncülük etme çizgisini sürdürecektir.

İşçi sınıfımız ve temsilcisi Türk-İş, terörün ve saldırganlığın her türüne ve bölücülüğe kesinlikle karşıdır. Başkanlar Kurulumuz, her türlü terör kaynağının kurutulmasını, faili meçhul cinayetlerin engellenmesini ve faillerinin bulunmasını istemektedir.

Başkanlar Kurulumuz, 48 gündür kayıp olan Belediye İş Sendikamız Batman Şube Başkanı Osman Küntaş’ın güvenlik güçlerimizce bir an önce bulunmasını ve Batman’da belediye başkanının işçiler üzerindeki baskılarının sona erdirilmesini istemekte, belediye başkanıyla işbirliği yapan HAK-İŞ üyesi Hizmet-İş Sendikası’nı protesto etmektedir.

Başkanlar Kurulumuz, Hava-İş Sendikamızın HAVAŞ grevini desteklemekte, T.Şişe Cam Fabrikaları işyerlerinde 28 Mart 1995 günü grev uygulama kararı alan Kristal-İş Sendikamıza başarılar dilemekte ve başlatılacak greve desteğini açıklamaktadır.

Başkanlar Kurulumuz, Yönetim Kurulumuzun ve Kamu Kesimi Koordinasyon Kurulu’nun 16 Mart 1995 günü yaptığı toplantıda kabul ettiği önerileri onaylamış, 1995 yılında kamu kesimi toplu sözleşme görüşmelerinde üyelerimizin satınalma gücünün korunmasını temel hedef kabul etmiş ve bir önceki dönemde gerçekleşen enflasyon nedeniyle meydana gelen kaybın telafisini amaçlamıştır. Ayrıca, Türkiye ekonomisinin 1995 ve 1996 yıllarında büyüyeceğine ilişkin Hükümet açıklamalarını da göz önüne alarak, belirli bir refah payı da istemektedir.

Başkanlar Kurulumuz, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’ın 1995 yılında da kutlanmasına karar vermiş ve bu konuda Türk-İş Yönetim Kurulu’nu görevlendirmiştir.

Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu’nun 1995 yılı Nisan ayındaki gündeminde, 1 Mayıs hazırlıkları vardı. Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu Başkanlar Kurulu, İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü 1 Mayıs’ın 1995 yılında, içinde bulunulan ekonomik, siyasal ve toplumsal koşullar nedeniyle, “Bağımsızlık, Barış ve Demokrasi için Birlik, Dayanışma ve Mücadele” içeriğiyle ve birlikte kutlanmasını kararlaştırdı. Platform Başkanlar Kurulu 5 Nisan günü bu konuda bir açıklama yaptı. Açıklama aşağıda sunulmaktadır:

“Ülkemizde bütün toplum kesimlerini derinden etkileyen çok boyutlu bir kriz hüküm sürmektedir. Bu krizin 1994 yılından itibaren daha da derinleşmesinin kaynağında, bozulan ekonomik dengelerin onarılması gerekçesiyle uygulamaya sokulan ve bütün yükü işçilerin ve diğer çalışanların omuzlarına yıkan ekonomik ve toplumsal politikalar yatmaktadır. Özellikle, uluslararası tekelci sermayenin beyni ve sözcüsü IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların dayatması sonucunda gündeme getirilen bu politikalarla, krizden çıkışın faturası, krizin ortaya çıkmasında hiçbir sorumluluğu olmayan işçiler, kamu çalışanları ve diğer emekçilere ödettirilmek istenmektedir. Sosyal refah devleti anlayışını ve uygulamalarını ortadan kaldırmak isteyen sermaye, günümüzde işçiyi koruyucu mevzuatı da etkisiz kılma çabası içindedir.

“5 Nisan İstikrar Programı’nın işçiler, kamu çalışanları, emekliler, işsizler, esnaf, sanatkar ve köylüler için faturası çok ağır olmuştur. Enflasyon, Cumhuriyet döneminin rekor düzeyine çıkmıştır. Yatırımların durdurulması, tarımın çökertilmesi, güvenlik nedeniyle köylerin boşaltılması ve onbinlerce işçinin işten çıkarılmasıyla, işsizlik hızla artmıştır. Örgütsüz kesimlerin gelirlerinde önemli düşmeler yaşanmıştır. Sendikalı işçiler ise yoğun bir saldırı ile karşı karşıya kalmıştır.

“Özelleştirme, taşeronlaştırma, yerli ve yabancı kaçak işçi çalıştırma, işten çıkarma, işyerlerini bölme, işyerlerini geçici olarak kapatma, işçileri tehditle sendikadan istifa ettirme, sendikacılara baskı yapma, kamu çalışanlarının 20 Aralık 1994 eyleminden sonra yaşadıkları sürgün ve benzeri ceza uygulamaları, kamu çalışanlarının uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette bulunma haklarının kullanılmasının önündeki iç hukuk engellemelerinin ısrarla kaldırılmaması, yürürlükteki toplu iş sözleşmelerini uygulamama, “sıfır zam” veya geleceğe yönelik enflasyon tahminine dayalı ücret zammı önerme, grev erteleme, grev kırıcılığını teşvik etme gibi uygulamalarla, ülkemizde demokrasinin güvencesi sendikacılık hareketi çökertilmek istenmektedir.

“Bütün bu olumsuz koşullar karşısında, başta işçi sınıfımız olmak üzere, tüm çalışanların daha çok birlik, dayanışma ve mücadele içinde olmalarına, üretim, tüketim ve siyaset alanlarındaki güçlerini daha etkin kullanmalarına gerek vardır. İçinde yaşadığımız krizden çalışanlar lehine kazanımlarla çıkmanın yolu, tüm çalışanların ekmek, barış, özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi için, meşru ve demokratik mücadeleyi geliştirmelerinden geçmektedir.

Bu bütünlüğün ve mücadelenin sağlanamaması durumunda, krizin ülkemiz ve tüm çalışanlar açısından maliyeti daha da artacaktır.

“Bu noktada krizin bir başka boyutu, toplumsal bir kriz olgusu karşımıza çıkmaktadır. Yasakçı ve baskıcı politikaların bir ürünü olan toplumsal altüst oluş sürecinde ortaya çıkan ve sürekli kışkırtılan etnik, dinsel ve mezhepsel düşmanlıklar toplumsal krizin ciddi bir boyut kazandığını göstermektedir. Ayrıca bu kriz, emekçilerin ekonomik, demokratik ve politik mücadelesinin başarı kazanması için gerekli olan birlik ve dayanışma duygularını zayıflatma tehlikesini de taşımaktadır. Bu nedenle herkesin farklılıklarıyla birlikte bir arada yaşayabileceği, farklılıklarını özgürce ifade edebileceği bir toplumsal barış ortamının yaratılması ve korunması, sorunların barışçıl ve demokratik bir şekilde çözümü için önemli bir hedef olarak benimsenmelidir.

“Toplumsal barış, farklı siyasal görüşlerden, farklı etnik kökenlerden ve farklı mezheplerden çalışanların ortak ihtiyacıdır. Çünkü onları birleştiren ortak nokta, emekçi olmalarıdır.

“Toplumsal barış ancak ve ancak, demokrasinin eksiksiz varolduğu koşullarda yaşayabilir, Barışın güvencesi demokrasidir. Bu nedenle, demokrasinin yaşamın tüm alanlarında hakim olması gerekmektedir. Ancak, bugüne kadar demokratikleşme konusunda verilen sözler yerine getirilmemiştir. Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu, ülkemizde toplumsal barışın büyük tehditlerle karşı karşıya bulunduğu günümüzde, barışın önşartı olarak, başta 12 Eylül Anayasası olmak üzere, tüm mevzuat ve uygulamalarda demokratikleşmenin sağlanması için Parlamentoyu göreve ve tüm halkımızı meşru ve demokratik mücadeleye çağırmaktadır.

“Toplumsal barış ve demokrasi ancak bağımsızlıkla anlam ve içerik kazanır. Günümüzde uluslararası tekelci sermayenin ‘Yeni Dünya Düzeni’ adı altında tek güç olarak uyguladığı politikaların en önemli alanlarından biri ülkemiz ve bölgemizdir. Süper güçlerin ülkemiz ve bölgemiz üzerindeki oyunlarının boşa çıkarılması için verilecek bağımsızlık mücadelesi, barış ve demokrasi mücadelesinin ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır.

“1 Mayıs konusunda 12 Eylül askeri darbesi sonrasında gasp edilen hakkımız geri verilmeli, 1 Mayıs’ın işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olduğu yasal düzlemde de tescil edilmelidir.

“Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu, yalnızca bünyesindeki kuruluşları değil, ülkemizde bağımsızlıktan, demokrasiden ve toplumsal barıştan yana tüm örgütlü kesimleri ve tek tek kişileri, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’ı, bu yıl “Bağımsızlık, Barış ve Demokrasi için Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü” olarak kutlamaya çağırmaktadır. 1995 yılında 1 Mayıs yalnızca bir gün olarak değil, tüm çalışanların ekmek, barış, özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi talebinin tüm topluma iletileceği ve ülkenin her yerinde ve özellikle de yerel demokrasi platformları girişimlerinin bulunduğu kentlerde Nisan ayı boyunca gerçekleştirilecek bir dizi etkinlikle kutlanacaktır. 1 Mayıs 1995 Pazartesi, bütün bu etkinliklerin taçlandığı gün olacaktır.”

“Program

“1) Ülkemizin içinde bulunduğu koşulların değerlendirilmesi sonucu, 1 Mayıs’ın bu yılki içeriği “Bağımsızlık, Barış ve Demokrasi için Birlik, Mücadele, Dayanışma” olarak benimsenmiştir.

“2) Bu içeriğine uygun olarak tüm ülke çapında Demokrasi Platformuna katılan tüm örgütlerce birlikte Nisan ayı ortalarında başlamak üzere bir kampanya yürütülecektir.

“3) Bu kampanya kapsamında ülke çapında afişler, bildiriler ve broşürler çıkarılacaktır.

“4) Hazırlanan “Bağımsızlık, Barış ve Demokrasi Bildirgesi” ülke çapında imzaya açılacaktır.

“5) Nisan ayı ortalarından itibaren işyerlerinde, bölgelerde ve illerde, gerek merkezi Demokrasi Platformu, gerekse yerel Demokrasi Platformları tarafından paneller, toplantılar düzenlenecektir.

“6) 1 Mayıs 1995 Pazartesi günü, başta İstanbul olmak üzere, Ankara, İzmir, Adana, Bursa ve Samsun illerinde Demokrasi Platformunca toplantılar düzenlenecektir. Ülkenin diğer bölgelerindeki yerel Demokrasi Platformları da kendi koşullarından hareketle etkinliklerde bulunacaklardır.

“7) Hazırlanan “Bağımsızlık, Barış ve Demokrasi” Bildirgesi, 1 Mayıs günü alanlarda, toplantılarda, işyerlerinde okunacaktır.

“8) Demokrasi Platformu adına tüm bu çalışmaları yürütmek üzere bir komite oluşturulmuştur.” (Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu, Basın Açıklaması, 5.4.1995, 3 s)

Bu bildiride, bağımsızlığın vurgulanması ve başka anlamlara çekilebilecek “barış” kavramı yerine “toplumsal barış” kavramının kullanılması önemlidir. Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu’nun ortak metninde bu iki kavramın özellikle vurgulanması, bu ilişkiler içinde daha işin başından beri sürmekte olan bir çekişmenin açığa çıkmasıydı. Demokrasi Platformu’nu oluşturan yapıların içinde, Türkiye’de toplumsal dönüşümlerde Kürt milliyetçiliğine bel bağlayan kişiler vardı. Demokrasi Platformu, Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını savunarak, Sevr savunucuları karşısında açık bir tavır takınmış oluyordu. Demokrasi Platformu, PKK’yı meşrulaştırmaya çalışan bazı Avrupalıların “barış” kampanyalarının oyununa da gelmiyordu. Bu yıllarda bu konuda çok açık bir tavrın alınması son derece önemliydi. Türkiye’de siyasal ve toplumsal saflaşma bu hat üzerindeydi. Demokrasi Platformu 1993 yılı sonlarında biçimlenirken bu yapıyı Sevr’i hortlatma çabalarının bir aracı olarak kullanmak isteyen bazı kişilerin umutları 1995 yılı başlarında kırılmaya başladı. PKK’nın askeri alanda henüz büyük darbeler yemediği, tüm ücretli çalışanların Demokrasi Platformu içinde birlikteliğinin henüz sağlanamadığı ve farklı amaçlı derneklerin eşit oy hakkıyla temsil edildiği koşullarda, Demokrasi Platformu’nun 1993 yılındaki yapısıyla devam etmesi olanaklı değildi. Nitekim, 1995, bazı ortak etkinliklere karşın, Demokrasi Platformu’nun bir süreç içinde söndüğü yıl oldu.

Bazı kişiler, sekretarya çalışmalarında daha ilk günlerden itibaren, Kürt milliyetçilerinin çabalarını “Kürt sorunu” olarak Demokrasi Platformu’nun gündemine sokmaya çalıştı. Bu konuda, başta Türk-İş olmak üzere, diğer bazı kuruluşların takındıkları kesin olumsuz tavır karşısında, demokrasi anlayışları bu sorun çevresinde biçimlenen bazı kuruluşlar, Platform çalışmalarının dışına kaydı. Sekretarya, ancak üzerinde mutabakat sağlanan konuları tartışma gündemine alma ilkesini yerleştirdi.

Demokrasi Platformu içindeki bazı kuruluşların, eylemlerde hemen hemen hiç yer almamalarına veya kendi kitlelerini harekete geçirememelerine karşın sürekli eleştiri getirmeleri de ilişkilerde gerginlik yarattı.

Demokrasi Platformu’nun 1995 yılındaki ortak açıklamalarında işçi sınıfının ortak talepleri, bağımsızlık temelinde vurgulandı. Bu vurgulama süreci, bazı kişi ve kuruluşların Demokrasi Platformu’ndan ayrılması veya dışlanması ile birlikte gelişti. Demokrasi Platformu, işçi sınıfını ve halkı etnik kökene veya mezhebe göre bölme girişimlerine karşı açık tavır aldı ve sınıf kimliği temelinde bütünlüğü savundu. Bu arada, demokrasi talep etti ve insan hakları ihlallerine karşı çıktı. Demokrasi talebini, etnik kimliği öne çıkaran bir perspektifle değil, sınıf perspektifiyle ele aldı.

Demokrasi Platformu’nun 17 Nisan 1995 tarihli 1 Mayıs çağrısı bu açıdan güzel bir örnektir. Bazı çevrelerin engelleme çabalarına karşın, 1 Mayıs “işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü” olarak ifade edildi; 1 Mayıs’a “ezilen halklar” gibi bir içerik ekleme girişimlerine olanak tanınmadı. Bu çağrı aşağıda sunulmaktadır:

“1 Mayıs ’95, Bağımsızlık-Barış-Demokrasi için BİRLİK-MÜCADELE-DAYANIŞMA.

“Demokrasi Platformu’ndan Emekçilere ve Tüm Halka Çağrı

“HAYDİ 1 MAYIS’A

“1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günüdür.

“1 Mayıs, dünyanın her yerinde işçilerin, emekçilerin bağımsızlık, barış, demokrasi, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik özlemlerinin dile getirildiği bir gündür.

“Yüzyılı aşkın bir süredir dünyanın her yerinde 1 Mayıs’lar işçi sınıfının zulme ve yoksulluğa karşı çıktığı bir gün olmuştur.

“1 Mayıs 1995 bu geleneğin bir devamı olacaktır; kutlu olsun!

“Bugün işçilerin, emekçilerin ve toplumun demokratik kesimlerinin her zamankinden daha çok birliğe ve dayanışmaya ihtiyacı var, çünkü ülkemizde ekonomik, toplumsal ve siyasal bir kriz hüküm sürüyor. Bu krizin mimarları işçiler ve emekçiler değil, ama krizin bütün yükünü onlar çekiyor. Uluslararası tekelci sermayenin beyni ve sözcüsü olan IMF ve Dünya Bankası’nın dayatmaları sonucu, krizin ortaya çıkmasında hiçbir sorumluluğu olmayan işçiler, kamu çalışanları ve diğer emekçiler açlıkla, yoksullukla ve işsizlikle karşı karşıya bırakılıyor.

“Son bir yılda enflasyon yüzde 150’lere ulaştı, 1 milyona yakın işçi işten atıldı, ücretler ve maaşlar yüzde 42 geriledi, halk yoksullaştı, gelir adaletsizliği arttı. Buna karşın sorunlar azalmadı; yeniden ‘istikrar paketleri’hazırlıyorlar; yine kemer sıkmamızı istiyorlar. Kısacası, krizin faturasını yine işçilere, emekçilere, yoksul toplum kesimlerine yüklemek istiyorlar.

“Bütün bu olumsuz koşullar karşısında, daha çok birlik, dayanışma ve mücadele içinde olmamızdan başka çare görünmüyor. Ekmek, barış, özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi için meşru ve demokratik mücadeleyi geliştirmemiz gerekiyor.

“Ülkemizde toplumsal barış tehdit altında; yasaklar, baskılar, terör ve karanlık güçlerin komploları dinsel, etnik ve mezhepsel düşmanlıkları körüklüyor. İnsan haklarına ilişkin sorunlar sürekli artıyor. Her geçen gün birçok insan çatışmalarda ölüyor; faili meçhul cinayetler artıyor, failleri bulunamıyor. Toplum her an patlamaya hazır bir barut fıçısı ve ortam her türlü provokasyona açık.

“Dinsel ve etnik temelli düşmanlıkların hangi boyutlara varabileceğini, Bosna’da, Çeçenistan’da, Azerbaycan’da, Afganistan’da, Somali’de yaşanan olaylardan biliyoruz. Bu koşulların acısını ise yine en çok işçiler, emekçiler çekiyor çünkü düşmanlığın kışkırtılması, emekçilerin birlik ve dayanışma duygularını zayıflatma tehlikesini de taşıyor.

“Bu nedenle toplumsal barış vazgeçilmez talebimizdir. Herkesin farklılıklarıyla birlikte bir arada yaşayabileceği, farklılıklarını özgürce ifade edebileceği bir barış ortamı yaratılmalıdır. Toplumsal barış, farklı siyasal görüşlerden, farklı etnik kökenlerden ve farklı mezheplerden tüm çalışanların ortak ihtiyacıdır, çünkü ortak noktaları emekçi olmalarıdır.

Sorunların çözümü demokrasiden, demokratikleşmeden geçiyor. Düşünce özgürlüğünün olmadığı, aydınların cezaevlerinde ömür törpülediği, çalışanların sendikal ve siyasal haklarının gelişkin olmadığı, toplu sözleşme ve grev haklarının fiilen içinin boşaltıldığı, yani demokrasinin olmadığı bir ülkede, sorunlar çözülemiyor.

“Bu nedenle demokrasi istiyoruz. Demokratikleşme vaatlerinin söz olmaktan çıkmasını ve bir an önce yaşama geçmesini talep ediyoruz. Başta 12 Eylül Anayasası olmak üzere, tüm yasalar ve uygulamalarda tam demokratikleşme sağlanmalıdır. Bunun için halkımızı meşru ve demokratik mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz ve taleplerimizi yineliyoruz:

“Anayasa ve yasalar demokratikleştirilmelidir; düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalıdır; siyasal faaliyetler engellenmemeli, siyasal partiler kapatılmamalıdır; kamu çalışanlarının grevli, toplu sözleşmeli sendikal hakları güvence altına alınmalıdır; işçilerin sendikal örgütlenme, grev ve toplu sözleşme hakları gasp edilmemelidir.

“Uluslararası tekelci sermaye gözünü ülkemize ve bölgemize dikmiş durumda. Ekonominin ve siyasetin iplerini tümüyle ellerine geçirmek istiyorlar. Özellikle IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlarıyla bugünümüzü ve geleceğimizi onlar belirlemek istiyorlar. Buna izin vermemek için ülkemizin bağımsızlığı diyoruz.

“Bu taleplerle gönlü toplumsal barıştan, ülkemizin bağımsızlığından ve demokrasiden yana olan herkesi 1 Mayıs’a çağırıyoruz.

“Şimdi bize yakışan demokratik, bağımsız ve barış içinde bir Türkiye için mücadele etmektir; güçlerimizi bu uğurda birleştirelim!

“Yürümemiz gereken daha çok yolumuz var; yitirilmiş yıllarımız var! Elimizden alınmak istenen haklarımız ve özgürlüklerimiz var!

“Emeğe saygısı kalmayanları, emekçiye haksızlık edenleri 1 Mayıs’ta hep birlikte uyaralım! Türkülerimizle, halaylarımızla 1 Mayıs’ta emekçilerin ve tüm demokrasi güçlerinin bayramını yaşayalım!

“Birlik olmak zorundayız, dayanışmak zorundayız, mücadele etmek zorundayız!

“Davetimiz var emekçilere, emekten yana tüm insanlara!

“Haydi 1 Mayıs’a!

“Haydi işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışmasını geliştirmeye!

“Haydi ülkemizin bağımsızlığını, toplumsal barışı ve demokrasiyi yüceltmeye!

Yaşasın 1 Mayıs!

Yaşasın Birlik, Mücadele ve Dayanışma!” (Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu, Bildiri, 17.04.1995, 2 s.)

Demokrasi Platformu İstanbul Eşgüdüm Kurulu 13 Nisan 1995 günü yayımladığı bildiride çalışma programı ve takvimini açıkladı:

Demokrasi Platformu İstanbul Eşgüdüm Kurulu Çalışma Program ve Takvimi

Çalışma Programı

(1) Türk-İş, DİSK, KÇSKK, TMMOB, TTB, ÇHD ve Halkevleri temsilcilerinden oluşan tertip komitesinin kurulmasına,

(2) Taksim meydanı için müracaat edilmesine,

(3) Çalışmaları için;

Anadolu yakası,

İstanbul (Aksaray) yakası,

Beyoğlu yakası olmak üzere üç bölge kurulmasına, bu bölgelere bağlı alt birimlerin oluşturulmasına,

(4) Örgütlerin kendi yapılarının gerektirdiği biçimlerde, merkezden başlayarak, belirtilen üç bölgede 1 Mayıs komiteleri kurmasına,

(5) Bu komitelerin kendi içlerinde;

(a) Hazırlık,

(b) Afişleme ve bildiri dağıtım,

(c) Güvenlik alt komiteleri oluşturmalarına,

(6) Her örgütün kurduğu bu komitelerin daha sonra belirtilen üç bölgede bir araya getirilerek ortak çalışmalarının koordinasyonunun sağlanmasına,

(7) Valiliğe müracaatın kitlesel biçimde bir basın toplantısıyla yapılmasına,

(8) Ortak afiş ve bildirinin çıkarılarak ortak çalışılmasına,

(9) 1 Mayıs’a giderken bölgelerde ortaklaşa olarak, “bağımsızlık-barış-demokrasi” toplantılarının düzenlenmesine,

(10) Birlikte ve bağımsız çalışmalarda bu seneki içeriğine uygun olarak “Bağımsızlık-Barış-Demokrasi” konularının öne çıkarılmasın yayın ve açıklamalarda bunlara yer verilmesine.

Demokrasi Platformu İstanbul Eşgüdüm Kurulu 17 Nisan 1995 günü İstanbul Valiliği’ne başvurarak, 1 Mayıs kutlamalarının Taksim Alanı’nda yapılabilmesi için girişimde bulundu.

Demokrasi Platformu İstanbul Eşgüdüm Kurulu’nun 17 Nisan günlü başvurusuna ilişkin açıklama şöyleydi:

1 Mayıs ‘95

Bağımsızlık-Barış-Demokrasi için

BİRLİK-MÜCADELE-DAYANIŞMA

Demokrasi Platformu’nun 1 Mayıs Başvurusu

Demokrasi Platformu İstanbul Eşgüdüm Kurulu 1 Mayıs ’95 kutlaması için bugün İstanbul Valiliğine gidiyor.

Eşgüdüm Kurulu üyesi örgütlerin başkan ve temsilcilerinden oluşan miting tertip heyeti, bugün (17 Nisan, Pazartesi) saat 11.00’de İstanbul Valiliğine giderek 1 Mayıs ’95 mitinginin Taksim alanında yapılması için bildirimde bulunacak.

DİSK Genel Sekreteri Mehmet Atay’ın da aralarında yer alacağı heyetin yanı sıra konfederasyon, sendika, birlik ve derneklerin üye ve yöneticilerinin de katıldığı bir basın açıklaması yapılacak.

Demokrasi Platformu İstanbul Eşgüdüm Kurulu tarafından yapılacak basın açıklamasında 1 Mayıs ’95 kutlamalarının programı ve içeriği konusunda kamuoyuna bilgi verilecek.

Demokrasi Platformu İstanbul Eşgüdüm Kurulu 17 Nisan 1995 günü yayınladığı bir bildiride 1 Mayıs kutlamasının programını aşağıdaki şekilde açıkladı:

1 Mayıs ’95 Kutlamaları Taksim’de Başlıyor.

1 Mayıs ‘95’in en geniş biçimde kutlanması kararını alan Demokrasi Platformu, çeşitli etkinlikler düzenliyor.

Bugün İstanbul Valiliğine 1 Mayıs’ın Taksim alanında kutlanma yönündeki istemini bildiren Demokrasi Platformu İstanbul Eşgüdüm Kurulu, kutlama kampanyasını başlatıyor.

Eşgüdüm Kurulu yarın (18 Nisan, Salı) saat 11.00’de yapılacak bir törenle 1 Mayıs kutlamalarının ilk adımını atacaktır.

Demokrasi Platformu üyesi konfederasyon, sendika, oda ve derneklerin başkan ve yöneticilerinin yanı sıra çok sayıda demokratik kitle örgütü temsilcisinin de katılımıyla Kazancı Yokuşu’nda bir tören yapılacak.

1 Mayıs ’77 şehitleri anısına yapılacak saygı duruşunun ardından 1 Mayıs ‘95’in içeriğine ilişkin bir basın açıklaması yapılacak.

Demokrasi Platformu İstanbul Eşgüdüm Kurulu’nun bu etkinliklerine DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak ve DİSK üyesi sendikaların başkanları da katılacak.

Demokrasi Platformu temsilcileri Vali Yardımcısı Nihat Kemal Eren ile görüşerek, taleplerini ilettiler. Miting Tertip Komitesi Başkanı Çetin Uygur şunları söyledi:

İşçi sınıfı yıllardır 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayabilmenin özlemini çekmektedir. İlk 1 Mayıs mitingi ise yine DİSK tarafından Taksim Alanı’nda gerçekleştirilmiştir. Bugün, dünden çok daha yakıcı biçimde hissedilen demokrasi ihtiyacını artık iktidarlar da dile getirir oldu. Bu başvuruyu, sendikaların, odaların ve demokratik kitle örgütlerinin en üst örgütleri yapıyor. Bütün bunları dikkate alınarak vilayetin başvurumuzla ilgili takdir hakkını kullanmasını bekliyoruz.

Demokrasi Platformu’nun Taksim’de miting yapma başvurusunu alan Vali Yardımcısı, Taksim Alanı’nda ancak Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın izniyle miting yapılabileceğini, 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanamayacağını söyledi. DİSK Genel Sekreteri Mehmet Atay da, görüşme sonrasında yaptığı açıklamada, “Demokrasi Platformu’nun bu yıl 1 Mayıs’ı bağımsızlık, barış ve demokrasi için birlik, mücadele ve dayanışma şiarıyla kutlamasının, işçi sınıfının tarihsel özlemi” olduğunu belirtti. (Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu İstanbul Eşgüdüm Kurulu, Demokrasi Platformu’ndan 1 Mayıs Başvurusu, 17.4.1995, 1 s. Ayrıca bkz. Cumhuriyet, 18.4.1995)

Demokrasi Platformu’nun 1 Mayıs’a ilişkin 17 Nisan 1995 günlü açıklaması aşağıda verilmektedir:

“1 Mayıs ’95, Bağımsızlık-Barış-Demokrasi için BİRLİK-MÜCADELE-DAYANIŞMA.

“Demokrasi Platformu’ndan Emekçilere ve Tüm Halka Çağrı

“HAYDİ 1 MAYIS’A

“1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günüdür.

“1 Mayıs, dünyanın her yerinde işçilerin, emekçilerin bağımsızlık, barış, demokrasi, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik özlemlerinin dile getirildiği bir gündür.

“Yüzyılı aşkın bir süredir dünyanın her yerinde 1 Mayıs’lar işçi sınıfının zulme ve yoksulluğa karşı çıktığı bir gün olmuştur.

“1 Mayıs 1995 bu geleneğin bir devamı olacaktır; kutlu olsun!

“Bugün işçilerin, emekçilerin ve toplumun demokratik kesimlerinin her zamankinden daha çok birliğe ve dayanışmaya ihtiyacı var, çünkü ülkemizde ekonomik, toplumsal ve siyasal bir kriz hüküm sürüyor. Bu krizin mimarları işçiler ve emekçiler değil, ama krizin bütün yükünü onlar çekiyor. Uluslararası tekelci sermayenin beyni ve sözcüsü olan IMF ve Dünya Bankası’nın dayatmaları sonucu, krizin ortaya çıkmasında hiçbir sorumluluğu olmayan işçiler, kamu çalışanları ve diğer emekçiler açlıkla, yoksullukla ve işsizlikle karşı karşıya bırakılıyor.

“Son bir yılda enflasyon yüzde 150’lere ulaştı, 1 milyona yakın işçi işten atıldı, ücretler ve maaşlar yüzde 42 geriledi, halk yoksullaştı, gelir adaletsizliği arttı. Buna karşın sorunlar azalmadı; yeniden ‘istikrar paketleri’ hazırlıyorlar; yine kemer sıkmamızı istiyorlar. Kısacası, krizin faturasını yine işçilere, emekçilere, yoksul toplum kesimlerine yüklemek istiyorlar.

“Bütün bu olumsuz koşullar karşısında, daha çok birlik, dayanışma ve mücadele içinde olmamızdan başka çare görünmüyor. Ekmek, barış, özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi için meşru ve demokratik mücadeleyi geliştirmemiz gerekiyor.

“Ülkemizde toplumsal barış tehdit altında; yasaklar, baskılar, terör ve karanlık güçlerin komploları dinsel, etnik ve mezhepsel düşmanlıkları körüklüyor. İnsan haklarına ilişkin sorunlar sürekli artıyor. Her geçen gün birçok insan çatışmalarda ölüyor; faili meçhul cinayetler artıyor, failleri bulunamıyor. Toplum her an patlamaya hazır bir barut fıçısı ve ortam her türlü provokasyona açık.

“Dinsel ve etnik temelli düşmanlıkların hangi boyutlara varabileceğini, Bosna’da, Çeçenistan’da, Azerbaycan’da, Afganistan’da, Somali’de yaşanan olaylardan biliyoruz. Bu koşulların acısını ise yine en çok işçiler, emekçiler çekiyor çünkü düşmanlığın kışkırtılması, emekçilerin birlik ve dayanışma duygularını zayıflatma tehlikesini de taşıyor.

“Bu nedenle toplumsal barış vazgeçilmez talebimizdir. Herkesin farklılıklarıyla birlikte bir arada yaşayabileceği, farklılıklarını özgürce ifade edebileceği bir barış ortamı yaratılmalıdır. Toplumsal barış, farklı siyasal görüşlerden, farklı etnik kökenlerden ve farklı mezheplerden tüm çalışanların ortak ihtiyacıdır, çünkü ortak noktaları emekçi olmalarıdır.

Sorunların çözümü demokrasiden, demokratikleşmeden geçiyor. Düşünce özgürlüğünün olmadığı, aydınların cezaevlerinde ömür törpülediği, çalışanların sendikal ve siyasal haklarının gelişkin olmadığı, toplu sözleşme ve grev haklarının fiilen içinin boşaltıldığı, yani demokrasinin olmadığı bir ülkede, sorunlar çözülemiyor.

“Bu nedenle demokrasi istiyoruz. Demokratikleşme vaatlerinin söz olmaktan çıkmasını ve bir an önce yaşama geçmesini talep ediyoruz. Başta 12 Eylül Anayasası olmak üzere, tüm yasalar ve uygulamalarda tam demokratikleşme sağlanmalıdır. Bunun için halkımızı meşru ve demokratik mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz ve taleplerimizi yineliyoruz:

“Anayasa ve yasalar demokratikleştirilmelidir; düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmalıdır; siyasal faaliyetler engellenmemeli, siyasal partiler kapatılmamalıdır; kamu çalışanlarının grevli, toplu sözleşmeli sendikal hakları güvence altına alınmalıdır; işçilerin sendikal örgütlenme, grev ve toplu sözleşme hakları gasp edilmemelidir.

“Uluslararası tekelci sermaye gözünü ülkemize ve bölgemize dikmiş durumda. Ekonominin ve siyasetin iplerini tümüyle ellerine geçirmek istiyorlar. Özellikle IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlarıyla bugünümüzü ve geleceğimizi onlar belirlemek istiyorlar. Buna izin vermemek için ülkemizin bağımsızlığı diyoruz.

“Bu taleplerle gönlü toplumsal barıştan, ülkemizin bağımsızlığından ve demokrasiden yana olan herkesi 1 Mayıs’a çağırıyoruz.

“Şimdi bize yakışan demokratik, bağımsız ve barış içinde bir Türkiye için mücadele etmektir; güçlerimizi bu uğurda birleştirelim!

“Yürümemiz gereken daha çok yolumuz var; yitirilmiş yıllarımız var! Elimizden alınmak istenen haklarımız ve özgürlüklerimiz var!

“Emeğe saygısı kalmayanları, emekçiye haksızlık edenleri 1 Mayıs’ta hep birlikte uyaralım! Türkülerimizle, halaylarımızla 1 Mayıs’ta emekçilerin ve tüm demokrasi güçlerinin bayramını yaşayalım!

“Birlik olmak zorundayız, dayanışmak zorundayız, mücadele etmek zorundayız!

“Davetimiz var emekçilere, emekten yana tüm insanlara!

“Haydi 1 Mayıs’a!

“Haydi işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışmasını geliştirmeye!

“Haydi ülkemizin bağımsızlığını, toplumsal barışı ve demokrasiyi yüceltmeye!

Yaşasın 1 Mayıs!

Yaşasın Birlik, Mücadele ve Dayanışma!”

Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonlaşma Kurulu’nun (KÇSKK) kararıyla 20 Nisan 1995 günü iş bırakma eylemi gerçekleştirildi. Demokrasi Platformu Başkanlar Kurulu 19 Nisan 1995 günü yaptığı toplantısında, kamu çalışanlarının grevli toplu sözleşmeli sendikal haklar için 20 Nisan 1995 günü gerçekleştirecekleri eylemi aktif olarak desteklemeyi kararlaştırdı. Başkanlar Kurulu bildirisi şu şekildeydi:

“Ülkenin içinde bulunduğu koşulları değerlendiren Başkanlar Kurulumuz 1 Mayıs 1995 işçi sınıfının uluslararası birlik mücadele dayanışma gününün içeriğinin ‘Bağımsızlık – Barış – Demokrasi İçin Birlik Mücadele Dayanışma’ olarak saptanmasını kararlaştırmıştır.

“1 Mayıs 1995, Demokrasi Platformu’nun öncülüğünde merkezi olarak İstanbul’da kutlanacaktır. 1 Mayıs’ın, 1 Mayıs alanında (Taksim) kutlanması için TBMM, Hükümet, İstanbul Valiliği nezdinde girişimlerde bulunulmasına,

“1 Mayıs hazırlıkları sürecinde çalışanlara karşı saldırıların yaşanan en somut ifadesi olarak ‘SSK Yasa Tasarısı’na karşı mücadelenin yükseltilmesine,

“Kamu çalışanlarının grevli toplu sözleşmeli sendikal hakları için düzenledikleri 20 Nisan eyleminin aktif olarak desteklenmesine,

“1 Mayıs çalışmaları için ortak afiş, ortak bildiri ve çalışanların ekonomik-demokratik talepleri bildirgesi çıkarılmasına,

“karar verilmiştir.” (Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu, Basın Açıklaması, 19.4.1995, 1 s.)

Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu İstanbul Eşgüdüm Kurulu, 20 Nisan 1995 günlü bildirisiyle, çeşitli demokratik kitle örgütleriyle İktisat Fakültesi Mezunlar Cemiyeti salonunda yapacağı toplantıyı duyurdu:

1 Mayıs için demokratik kitle örgütleriyle toplantı.

1 Mayıs ‘95’in en geniş katılımla kutlanması yönündeki Demokrasi Platformu kararı doğrultusunda İstanbul’daki demokratik kitle örgütleriyle bir dizi toplantı düzenleniyor.

Demokrasi Platformu İstanbul Eşgüdüm Kurulu tarafından düzenlenen toplantılar yarın (21 Nisan, Cuma) İktisat Fakültesi Mezunlar Cemiyeti’nde yapılacak.

Saat 13.00’deki ilk toplantı İstanbul’daki derneklerin yönetici ve temsilcileriyle gerçekleştirilecek.

Eşgüdüm Kurulu bu toplantının ardından saat 15.00’de önce siyasi partilerin, daha sonra saat 17.00’de ise siyasi ve kültürel dergilerin yönetici ve temsilcileriyle görüşecek.

Toplantılarda 1 Mayıs kutlamaları ele alınarak, ortak bir program oluşturulması yönünde çalışmalar yapılacak.

Aynı günlerde Türk-İş, kendi örgütüne gönderdiği aşağıdaki 20.4.1995 gün ve 95-447-5/43 sayılı yazıyla 1 Mayıs etkinliğine ilişkin talimatlarını iletti:

Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 17-18 Mart 1995 günleri yaptığı toplantı sonrasında kamuoyuna açıklanan Başkanlar Kurulu kararı uyarınca, 1 Mayıs, bu yıl da, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak, tüm Teşkilatımız tarafından kutlanacaktır.

1 Mayıs günü, işyerlerinde uygun zamanda yapılacak toplantıda, Türk-İş’in ekonomik ve demokratik talepleri konusunda, genel kurul kararlarımız ve Başkanlar Kurulu kararlarımız uyarınca ve günümüz şartları dikkate alınarak hazırlanan ekteki metnin üyelerimize okunmasında ve özellikle mezarda emekliliği hedefleyen bir yasa teklifinin Bakanlar Kurulu tarafından Meclis’e gönderildiği günlerde bu konuların birlikte değerlendirilmesinde büyük yarar görülmektedir.

Gereğini rica eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz. Saygılarımızla.

Türk-İş’in yazısının ekinde yer alan “Türk-İş’in Ekonomik ve Demokratik Talepleri” bildirisi aşağıda sunulmaktadır:

TÜRK-İŞ’İN EKONOMİK VE DEMOKRATİK TALEPLERİ

(1 MAYIS 1995)

İşçiler, Kamu Çalışanları, Ücretliler, İşçi Sınıfımız,

Bugün 1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü.

Bugün dünyanın tüm ülkelerindeki ücretliler, aralarındaki siyasal görüş, ırk, etnik köken, ülke, din ve mezhep, cinsiyet, meslek, pozisyon ve benzeri farklılıkları kenara atarak, işçilik bağını ve sınıf kardeşliğini öne çıkartmaktadır.

1 Mayıs’ın kutlu olsun. Yeni 1 Mayıs’lar, ülkemizde ve dünyanın her tarafındaki işçilere, kamu çalışanlarına ve tüm halkımıza demokrasi, huzur, toplumsal barış ve bütünlük, insanca yaşama ve çalışma koşulları getirsin.

Bugün ülkemizde tüm çalışanlar ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.

Özelleştirme, taşeronlaştırma, yerli ve yabancı kaçak işçi çalıştırma, işten çıkarma, zorunlu emeklilik, işyerlerini bölme, işyerlerini geçici olarak kapatma, geçici işçilerin sayısını ve çalışma süresini kısaltma, işçileri tehditle sendikadan istifa ettirme, sendikacılara baskı yapma, kamu çalışanlarının 20 Aralık 1994 eyleminden sonra yaşadıkları sürgün ve benzeri ceza uygulamaları, kamu çalışanlarının uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette bulunma haklarının kullanılmasının önündeki iç hukuk engellemelerinin ısrarla kaldırılmaması, yürürlükteki toplu iş sözleşmelerini uygulamama, “sıfır zam” veya geleceğe yönelik enflasyon tahminine dayalı ücret zammı önerme, memurlaştırma çabaları, emeklilik hakkını yok edici ve işçiyi işyerinden mezarlığa götürecek yasa değişikliği teklifleri, grev erteleme, grev kırıcılığını teşvik etme gibi uygulamalarla, ülkemizde demokrasinin güvencesi sendikacılık hareketi çökertilmek istenmektedir.

Bütün bu olumsuz koşullar karşısında, başta işçi sınıfımız olmak üzere, tüm çalışanların daha çok birlik, dayanışma ve mücadele içinde olmalarına, üretim, tüketim ve siyaset alanlarındaki güçlerini daha etkin kullanmalarına gerek vardır.

İşçi sınıfı üretkendir, yaratıcıdır. İşçi sınıfı, ağırlaşan sorunlar karşısında, doğasından kaynaklanan iyimserliği ile yalnızca kendisinin değil, fakat aynı zamanda tüm halkın ve ülkemizin de umudu olmuştur. Ülkemizi ve dünyamızı demokrasiye, toplumsal barışa ve huzura kavuşturacak, halkımızın refahını ve mutluluğunu sağlayacak güç, işçi sınıfımızdır.

Türk-İş, 1995 yılında işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs’ta işçilerin, kamu çalışanlarının, işsizlerin, emeklilerin ve bir bütün olarak halkımızın ekonomik ve demokratik taleplerini kamuoyuna açıklamaktadır.

Ülkemiz, son derece hassas bir bölgede, insan haklarına saygılı, demokratik ve laik sosyal hukuk devleti olmayı temel bir hedef kabul etmiş tek istikrarlı ülkedir. Ülkemizin bağımsızlığı ve istikrarı ile demokrasi ve halkımızın huzuru, günümüzde ciddi tehditlerle karşı karşıyadır.

Uluslararası tekelci sermayenin sözcüsü ve beyni IMF’nin ve Dünya Bankası’nın ülkemizin bağımsızlığını zedeleyici tavırlarına karşı çıkılmalıdır. Ülkemiz, süper güçlerin Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkasya politikalarının dışında, ulusal çıkarlarımız ve insanlığın evrensel değerleri doğrultusunda bir dış politika izlemelidir.

Sermayenin denetimi altında ve çıkarları doğrultusunda bir küreselleşmenin yaşandığı ve uluslararası tekelci sermayenin ulusal devletleri parçalamaya çalıştığı günümüzde, Türkiye’yi zayıf düşürerek denetim altına almaya çalışan uluslararası sermaye ve bazı karanlık güçler, ülkemizde etnik kökene, dini inanca ve mezhebe dayalı kültür zenginliğimizi bir düşmanlığa dönüştürmeye çalışmakta, iç savaş tahrikçiliği yapmakta ve Türkiye’de demokrasiye dayalı toplumsal barışın yaratılmasına engel olmaya çabalamaktadır. Toplumsal barışın ve demokrasinin önşartı, ülkemizin bütünlüğüne ve bağımsızlığına özenle sahip çıkılmasıdır.

Ülkemizde toplumsal huzursuzluk kaynağı olan anti-demokratik düzenleme ve uygulamalar kaldırılmalıdır. 12 Eylül döneminin anti-demokratik Anayasası ve diğer mevzuatı, sendikaların ve diğer demokratik kuruluşların da katılacağı bir tartışma sürecinde, evrensel demokrasi ilkelerine, onaylanmış uluslararası sözleşmelere ve tam üyelik için başvurduğumuz Avrupa Birliği standartlarına uygun hale getirilmelidir. Çoğulcu, özgürlükçü ve katılımcı demokrasi, tüm kurum ve kurallarıyla uygulanmalıdır.

Anayasada Cumhuriyetin temel nitelikleri olarak kabul edilen “insan haklarına saygılı, demokratik ve laik sosyal hukuk devleti” anlayışı hayata geçirilmelidir. Ülkemizde bilimin yol göstericiliği temel kabul edilmeli, egemenliğin kayıtsız şartsız ulusun olduğu anlayışı hakim kılınmalıdır.

Türk-İş, ifade edilen amacı ne olursa olsun, her türlü diktatörlüğe, darbelere, silahlı eylemlere ve teröre , hukuk dışı baskılara ve zor ve şiddet kullanarak görüşleri kabul ettirme ve iktidara gelme çabalarına karşıdır.

Toplumsal barışın ve huzurun ana dayanağı olan inanç, ibadet, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü özgürce kullanılabilmelidir. Basın ve yayın özgürlüğü en geniş biçimiyle tanınmalı ve idari kararlarla engellenememelidir.

Demokrasinin temeli örgütlü toplumdur. Şiddete dayanmamak, şiddeti savunmamak ve demokrasiyi ortadan kaldırmaya çalışmamak koşuluyla, her görüş ve düşünce serbestçe örgütlenebilmelidir. Meslek örgütleri bağımsız ve demokratik bir yapıya kavuşturulmalıdır.

İnsanlığın evrensel kültür mirasına sahip çıkılır ve buna katkıda bulunulurken, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kültürel bütünlüğün geliştirilmesine ve yerel özelliklerin korunmasına çaba gösterilmelidir. Demokratikleşmenin bir unsuru olarak, yerel yönetimlerin ve yerel meclislerin yetkileri artırılmalıdır. Köyde, işyerinde ve mahallede etkin bir yönetime katılma gerçekleştirilmelidir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tüm kurumları hukuk devleti anlayışıyla hareket etmelidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter devlet yapısı korunmalıdır. Irkçılığın her türü lanetlenmeli, evrensel ve ulusal kültürümüz geliştirilirken, ülkemizin kültür zenginliğinin korunmasına ve geliştirilmesine çaba gösterilmelidir. Türk-İş, toplumsal ve siyasal taleplerin demokratik kanallardan büyük ölçüde gündeme getirilebildiği Türkiye’de, silahlı eylemlere ve teröre başvurulmasına karşı çıkmakta ve herkesi, ülkemizin demokratikleştirilmesi ve çalışanların sorunlarının çözülmesi mücadelesine katkıda bulunmaya ve mücadelelerini meşru ve demokratik platformda sürdürmeye davet etmektedir.

Türk-İş, faili meçhul cinayetlerin önlenmesini, bunların faillerinin bulunmasını, insan haklarına saygılı hukuk devleti anlayışının tüm soruşturma ve kovuşturmalarda hakim kılınmasını, bir insanlık suçu olan işkencenin kesinlikle önlenmesini, işkencecilerin caydırıcı bir biçimde cezalandırılmalarını talep etmektedir. Türk-İş, kimseye potansiyel suçlu gözüyle bakılmamasını, herkesin Anayasa’da, onaylanmış uluslararası sözleşmelerde ve yasalarda yer alan temel hak ve özgürlüklerini eşit biçimde ve özgürce kullanabilmesini, güvenlik güçlerinin halkımıza hukuk devleti anlayışı içinde eşit, hoşgörülü ve saygılı davranmasını istemektedir. Türk-İş, terör olaylarında devletin resmi güçleri dışında hiçbir gücün kullanılmamasını talep etmektedir.

Asgari ücret, iki çocuklu bir ailenin insanca yaşamasına yeterli düzeyde olmalı ve altı ayda bir enflasyona ve ekonomik büyümeye endeksli olarak artırılmalıdır. Asgari ücretten vergi kesilmemelidir. Asgari ücret tespit komisyonu demokratik bir yapıya kavuşturulmalıdır. Gelir dağılımı, aktif devlet müdahalesiyle, adaletli hale getirilmelidir. Hayatın her alanında sosyal adalet sağlanmalıdır.

Fabrikalar, bankalar, büyük ticarethaneler, büyük araziler ve çok miktardaki gayrimenkul üzerindeki bireysel tasarruf hakkı, ülkenin ve halkın çıkarları gerektirdiğinde, demokratik bir biçimde denetlenmeli ve ülkenin ve halkın çıkarları doğrultusunda yönlendirilmelidir. Devlet, aşırı kar peşinde koşanları denetim altına almalı, sosyal adaletin sağlanması doğrultusunda fiyatlara ve üretilen mal ve sunulan hizmetlerin kalitesine gerekli müdahalelerde bulunmalı, tüketiciyi koruyucu mevzuatın etkili bir biçimde uygulanmasını sağlamalı, büyük işletmelerin kendi aralarında çeşitli biçimlerde anlaşarak piyasayı denetimleri altına alma girişimlerini önlemelidir.

Doğal kaynaklar ve kıyılar kamu mülkiyetinde olmalı, ülke ekonomisi ve savunması açısından stratejik önemdeki madenler kamu tarafından işletilmelidir. Enerji, bir kamu hizmeti olarak devletçe üretilmeli ve devletçe dağıtılmalıdır.

Kırsal kesimde demokratik kooperatifçilik desteklenmelidir. Devlet, istihdam yaratıcı üretken ve verimli yatırımlar yapmalıdır. Özel sektörün yatırımlarının teşvikinde istihdam yaratma özelliğine öncelik tanınmalıdır. Yerli ürünlerin kullanımını özendiren politikalar izlenmelidir.

Enflasyon, çalışanlar lehine denetim altına alınmalıdır.

Başta spekülatörler, rantiyeler, büyük toprak sahipleri, büyük tüccarlar, ithalat ve ithalatçılar ve bankacılar olmak üzere tüm sermaye ve servet sahipleri etkili bir biçimde vergilendirilmeli, işçilerin ve memurların sırtındaki gelir vergisi ve dolaylı vergi yükü azaltılmalıdır. Vergi yükü, kazanç ve servete göre adaletli bir biçimde dağılmalıdır. Kayıt-dışı ekonomi engellenmeli, vergi kaçakçılığı önlenmeli, vergi kaçıranlara devlet malını çalanlarla aynı ceza verilmeli, sermaye ve tarıma sağlanan vergi ayrıcalıkları kaldırılmalıdır. Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımızın yurtdışındaki mal varlığı ve banka hesapları tespit edilmeli ve kamuoyuna açıklanmalıdır.

Kamu harcamalarında sosyal adaletin sağlanması ve sosyal devlet anlayışının gereklerinin yerine getirilmesine öncelik verilmelidir. Devlet, temel tüketim mallarına uygulayacağı sübvansiyonlarla, dar ve sabit gelirlileri desteklemelidir. Kamu kurum ve kuruluşları tarafından üretilen malların ve sunulan hizmetlerin fiyatlandırılmasında, “sosyal devlet” anlayışı temel alınmalıdır. Tanzim satışları, sübvansiyonlar ve destekleme alımları gibi yollarla, gelir ve servet dağılımındaki büyük adaletsizliği azaltmaya yönelik girişimlerde bulunulmalıdır. Çay ve tütün gibi küçük üreticilik için önemli alanlarda kamu tekeli yeniden kurulmalıdır.

Ülkede ve devlet yönetiminde israf, yolsuzluklar, rüşvet, hırsızlık önlenmelidir.

Devlet, ülke kalkınmasını demokratik planlama yoluyla yönlendirmelidir. Türkiye’nin gelişmesi ve güçlenmesi ve halkımızın sorunlarının çözümü, kendi çıkarlarına her şeyin üstünde öncelik tanıyan işverenlerin denetimindeki piyasa kurallarına bırakılmamalıdır.

Gelecekten ödünç aldığımız çevre korunmalı, çevrenin temizlenmesinin maliyetini kirletenler ödemelidir.

Kamu işletmeleri aracılığıyla çağdaş teknolojili deniz ve demiryolu ulaştırmacılığı geliştirilmeli, kentlerde belediyelerin mülkiyetinde ve halkın denetimindeki toplu taşımacılık teşvik edilmelidir. Kamu hizmeti niteliğindeki posta ve telefon hizmetleri kamu kurum ve kuruluşları tarafından yerine getirilmelidir. Ülkemizin önemli doğal kaynakları, çalışanların etkin yönetime katılımıyla, kamu kurum ve kuruluşları tarafından işletilmelidir. Ulusal savunma ile doğrudan ilgili sanayiler kamunun mülkiyetinde ve demokratik yönetiminde bulunmalıdır. KİT’lerin yönetimi demokratik ve özerk bir yapıya kavuşturulmalı ve çalışanların yönetime etkin katılımı sağlanmalıdır. Tarım satış ve kredi kooperatiflerinin ve merkez birliklerinin yönetimi demokratik ve özerk olmalıdır. İktidardaki siyasal partilerin çıkarları doğrultusunda yönetilen, birer arpalık olarak kullanılan ve sermayeyi desteklemek amacıyla kurulup işletilen kamu kurum ve kuruluşları, özerk ve demokratik bir yapıya kavuşturularak, halkımıza hizmet eder hale getirilmelidir. Yanlış siyasi kararlar nedeniyle veya sermayeyi desteklemek amacıyla uygun olmayan yerlerde ve geri teknolojiyle kurulan işletmeler, bir süreç içinde özelleştirilmeli veya tasfiye edilmelidir. KİT’lere yeni kaynaklar aktarılarak, bu işletmelerin gelişkin teknolojili, verimli ve etken kuruluşlar haline gelmeleri sağlanmalıdır.

Devlet, ülkenin ve halkın çıkarlarını göz önüne alarak, piyasaya aktif bir biçimde müdahale etmeli ve piyasayı yerli ve yabancı tekelci işletmelerin hakimiyetine bırakmamalıdır. Teknik açıdan zorunlu olmayan durumlarda taşeronlaşma önlenmelidir. Kamu kurum ve kuruluşları özel sektöre fason üretim yaptırma uygulamasını asgariye indirmelidir. Kamu kurum ve kuruluşları ellerindeki makine ve teçhizatı geliştirerek ve etkili bir biçimde kullanarak, emanet işleri artırmalıdır.

Yerli ve yabancı kaçak işçilik önlenmelidir.

Emek en yüce değerdir. Çalışanlar ve emekliler, toplumda hak ettikleri saygın yere sahip olmalıdır.

Kamu kesiminde ve özel kesimde tüm ücretli çalışanlar, sendikalarda örgütlenme, toplu pazarlık, grev ve siyasi faaliyette bulunma haklarına sahip olmalıdır. İşçi sınıfının ayrılmaz bir parçasını oluşturan kamu çalışanları da diğer işçilerle birlikte örgütlenebilmelidir. İşçi-memur ayrımı kaldırılmalıdır. Sözleşmeli personel uygulamasına son verilmelidir. Kamu çalışanlarının Türkiye tarafından onaylanmış Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmelerinde yer alan sendikalaşma, grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette bulunma haklarını kullanmalarının önündeki idari ve hukuksal engeller derhal kaldırılmalıdır.

Sendikacıların ve sendikaların siyasi alandaki faaliyetlerini kısıtlayan tüm yasaklama ve kısıtlamalar kaldırılmalıdır. Sendikaların ve konfederasyonların, demokratik biçimde alınmış kararlar doğrultusunda siyasal partilerle ilişki kurabilmelerine olanak tanınmalıdır.

Lokavt yasaklanmalıdır. Geçerli bir nedene dayanmadan işten çıkarma sona ermelidir. İşten çıkarmanın geçerli bir nedene dayanmaması durumunda verilecek yargı kararıyla söz konusu işçi işe geri döndürülebilmelidir. Eve-iş-verme sistemi içinde çalışanlar da “işçi” sayılmalı ve işçiyi koruyucu mevzuatın kapsamı içine alınmalıdır. Kıdem tazminatı tavanı kaldırılmalıdır. İkramiye konusunda uygulanan tavan kaldırılmalıdır.

Ülkemizdeki çalışma mevzuatı bir bütün olarak Uluslararası Çalışma Örgütü’nün ilkeleri ve Türkiye tarafından onaylanmış Sözleşmeleri ile uyumlu hale getirilmelidir. 1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak kutlanmalı ve genel tatil olmalıdır. TRT Yönetim Kurulu’nda işçilerin ve memurların temsilcileri bulunmalıdır. Devlet İstatistik Enstitüsü’nde işçilerin ve memurların temsilcileri bulunmalıdır. İşçilerden ve memurlardan yapılan kesintilerle oluşan tasarrufu teşvik ve konut edindirme fonları, işçilerin ve memurların demokratik yönetimine devredilmelidir.

Sendikalar üzerindeki devlet denetimi sona erdirilmelidir.

İşçi alacaklarının gecikmesinde yargı kararına gerek kalmaksızın en yüksek oranlı mevduat faizi uygulanmalıdır.

Tarım ve orman işçileri İş Yasası kapsamına alınmalıdır. Özel radyo ve televizyonlarda ücret karşılığında çalışanlar 212 sayılı Basın İş Yasası kapsamına alınmalıdır.

Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı işyerlerine ilişkin mevzuat, çağdaş işçi haklarına ve sendikal hak ve özgürlüklere uygun hale getirilmelidir. Kamu kesimindeki geçici işçilerin kadroya geçirilmeleri sağlanmalı, mevsimlik işlerde işçilerin işe giriş ve işten çıkış tarihleri önceden belirlenmeli ve açıklanmalıdır.

Yasalarda yer alan yükümlülüklerini yerine getirmeyen işverenlere uygulanacak yaptırımların caydırıcı olması sağlanmalıdır.

Haftalık çalışma süresi, mazeret izinleri ve yıllık ücretli izinler konularında Avrupa Birliği ülkelerinde geçerli olan düzeyler ülkemizde de uygulanmalıdır.

Giderek yaygınlaştırılan kısmi süreli çalışma veya diğer esnek çalışma biçimlerinde, işçi hakları ve sendikal hak ve özgürlükler bakımından bir kaybın olmamasını sağlayacak düzenlemeler getirilmelidir.

94 sayılı ILO Sözleşmesi, ilgili Bakanlar Kurulu kararı ve 1993 yılı kamu kesimi toplu iş sözleşmelerine konan hüküm uyarınca, kamu kurum ve kuruluşları tarafından ihaleyle yaptırılan tüm işlerde, işkolunda bağıtlanmış toplu iş sözleşmesinin ücretlere ve diğer konulara ilişkin hükümlerinin sendika üyesi olmasalar dahi taşeron işçilerine ve fason olarak iş yapan işyerlerinin işçilerine uygulanması sağlanmalıdır.

Serbest bölgelerde çalışan işçiler de tüm hak ve özgürlüklere sahip olmalıdır. Çırakların, stajyer öğrencilerin, askerlik görevini yerine getirenlerin ve cezaevlerindeki hükümlülerin, normal işçilerin yerinde çalıştırılmaları veya grev kırıcı olarak kullanılmaları önlenmelidir. Kamu işveren sendikaları kapatılmalıdır. Kamu kesimi işverenlerinin özel sektör işverenleri ile aynı örgütlere üye olmaları yasaklanmalıdır.

Grev hakkı konusundaki tüm yasak ve kısıtlamalar kaldırılmalı, Hükümetin grev erteleme yetkisi iptal edilmelidir. Hak grevi hakkı yeniden tanınmalıdır. Uluslararası Çalışma Örgütü yetkili organlarının grev hakkı konusunda kabul ettiği ilkeler ülkemizde de geçerli kılınmalıdır.

Anayasanın emrettiği sosyal devlet anlayışı hayata geçirilmelidir. Toplumda, köşeyi dönmeci ve bireyci anlayışlar değil, halkın ve ülkenin çıkarlarını ön planda tutan ve örgütlü davranmayı savunan anlayışlar hakim kılınmalıdır.

Aile toplumun temelidir. Devlet, her ailenin istihdam, konut, beslenme, sağlık, çocuk yetiştirme, eğitim ve ulaştırma konularındaki gereksinimlerinin karşılanmasında sorumluluk sahibi olmalı ve bu sorumluluğunu öncelikle yerine getirmelidir. Devlet, çocukların, gençlerin, kadınların ve yaşlıların korunması amacıyla özel önlemler almalı ve toplumun bu kesimlerine özel haklar tanınmalıdır. Aile-içi demokrasi geliştirilmeli ve kadın-erkek eşitliği hayatın her alanında uygulanmalıdır.

İşsizlik sigortası uygulanmalı ve işsizlik sigortasının sona ermesi durumunda devlet sosyal yardım yapmalıdır.

Sosyal güvenlik sosyal devlet anlayışıyla gerçekleştirilmelidir. Sosyal güvenliğin finansmanına devlet de katılmalı, sosyal sigorta primi işçi ve işveren payı azaltılmalıdır. SSK, karşılığında prim almadığı sosyal risklerden sorumlu tutulmamalıdır. SSK yönetimi demokratik ve özerk bir hale getirilmelidir. Devlet, sosyal güvenliğin finansmanına katkıda bulunduğu oranda SSK yönetiminde temsil edilmelidir. SSK genel kurulları her yıl toplanmalı ve önemli konularda karar ve ibra yetkisi tanınarak, danışma organı olmaktan çıkarılmalıdır. Sosyal güvenlikteki finansman açığının kapatılması için SSK gayrimenkullerinin satışı yoluna gidilmemelidir. SSK sağlık tesislerinin sağlık işletmesi haline getirilerek özelleştirilmesi girişimlerine son verilmelidir. Kaçak işçi çalıştırmanın, bordroda düşük ücret ve kısa çalışma süresi göstermenin cezası artırılmalı, denetim daha etkili hale getirilmelidir. Sosyal sigorta primlerinin işverenlerce zamanında yatırılmasını sağlayacak yasal ve idari düzenlemeler yapılmalıdır. SSK alacaklarının faizleri affedilmemeli, alacaklar takside bağlanmamalıdır. Özel sigorta programları devlet tarafından sıkı bir biçimde denetlenmelidir. SSK, özel sosyal güvenlik kuruluşları, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur sigortalıları arasında yükümlülükler ve haklar konusunda uyum sağlanmalıdır. Emekli, dul ve yetim aylıkları, gerektiğinde devlet desteğiyle, bu kişilerin insanca yaşamalarına yeterli düzeye çıkarılmalıdır.

Eğitim programları çağın gelişmelerine ayak uydurmalı, çağdaş bilgilerle donanmış, düşünme ve problem çözme yeteneği gelişmiş bireyler yetiştirilmelidir. Okul, teçhizat ve eğitim personeli sayısı ve niteliği yükseltilmelidir. Mesleki eğitimde okul-işyeri bağlantısı geliştirilmelidir. Üniversiteler özerk ve demokratik bir yapıya kavuşturulmalı, Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) kaldırılmalıdır. Devlet bütçesinden eğitime ayrılan kaynaklar artırılmalıdır. Eğitim, devlet tarafından parasız olarak yapılmalıdır. Eğitim alanında özel teşebbüsün teşvik edilmesine son verilmeli, olanakları sınırlı öğrencilere yaygın bir biçimde ve yeterli miktarda burs sağlanmalıdır. Dini eğitim ve öğretimde devletin gözetim ve denetimi etkinleştirilmelidir.

Sağlık hizmetleri devlet tarafından, parasız olarak sağlanmalıdır. Koruyucu hekimliğe önem verilmelidir.

İşçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin mevzuat, yeni teknolojiler ve girdiler göz önüne alınarak, çağdaşlaştırılmalıdır. İşe yeni alınan işçilere, çalışma saatleri içinde, işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimi yaptırılmalıdır. İş müfettişlerinin sayısı ve yetkileri artırılmalıdır. İşçi sağlığı kurulları demokratik bir yapıya kavuşturulmalı, bu kurulların yetkileri artırılmalı ve çalışmaları sağlanmalıdır. TRT’de işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında düzenli programlar yayınlanmalıdır.

Sendikaların radyo ve televizyon kurması konusunda getirilen yasak kaldırılmalıdır.

DİSK de 17 Nisan 1995 tarihinde 1 Mayıs bildirisini yayımladı. Bildiri aşağıda sunulmaktadır:

Birlik, Mücadele, Dayanışma

1 Mayıs 1995

Gözü ülkemiz ve bölgemiz üzerinde olan uluslararası tekelci sermayenin ve süper güçlerin oyunlarının boşa çıkarılması ve toplumsal onurumuzun korunması için, bağımsızlık!

Yasakçı ve baskıcı devlet politikalarından beslenen dinsel, etnik ve mezhepsel bölünme tehlikesinin ortadan kalkması ve emekçi kardeşliğinin pekişmesi için, barış!

Hiçbir ayrım gözetilmeksizin toplumun bütün kesimlerinin düşüncelerini ve inançlarını özgürce ifade edebilmesi ve örgütlenebilmesi için, demokrasi!

Haydi 1 Mayıs’a

İşçilerin, emekçilerin Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü: 1 Mayıs.

İşçi sınıfının insanca ve özgür yaşama talebini haykırdığı gün: 1 Mayıs.

İşçilerin, emekçilerin bayramı, DİSK’in gururu ve onuru: 1 Mayıs.

1995, 1 Mayıs’ında yine omuz omuza yan yana yürüyeceğiz; Bağımsızlık için, Barış için, Demokrasi için.

Bunlar bizim, Türkiye işçi sınıfının onlarca yaldır talepleridir. 1994 Türkiye’si bu talepleri bugün çok daha yakıcı ve acil hale getirmiştir. Çünkü, 1994, 1 Mayıs’ından bugüne

700 bin kişi işten atılmış,

5 bin kişi çatışmalarda ölmüş, 14 bin 433 kişi gözaltına alınmış,

Gaziosmanpaşa’da 22 insanımız öldürülmüş,

Hayat iki kat pahalanmış,

İş bulmak iki kat zorlaşmış,

Çalışma hakkı ücretsiz izinlerle, işten atmalarla yok edilmiş,

Kısacası hayat çekilmez bir hale getirilmiştir.

Bütün bunlar sadece işçilerin değil, işçisiyle, memuruyla, aydınıyla, esnafıyla tüm toplumun sorunudur.

Kavgadan, baskıdan, savaştan çıkar sağlayanların dışında tüm insanlığın sorunudur.

Kan ve baskıdan beslenenler bu sorunları konuşmayalım, çözüm aramayalım dile bizlere yasaklar dayatmaktadır.

Yasakçı ve baskıcı politikalarıyla toplumu sürekli kışkırtmakta, dinsel, etnik ve mezhepsel bölünme tehlikesiyle toplumsal barışı bozmakta, ülkemizi ve toplumumuzu bir kaosun içine sürüklemektedirler.

Sonuçta emekçiler birbirlerine düşmekte, birlik ve dayanışma duyguları zayıflamaktadır. İşte bu nedenle hangi düşünce, inanç ya da etnik kökenli olursa olsun bütün emekçilerin farklılıklarıyla birlikte bir arada, kardeşçe yaşayabileceği bir toplumsal barış ortamının savunulması, yaratılması ve korunması gerekmektedir.

Barışın güvencesi eksiksiz demokrasidir. Bugüne kadar kuru bir vaat olmanın ötesine geçemeyen demokratikleşmenin söz düzeyinden çıkarılıp, gerçekliğe dönüştürülmesi gerekmektedir. Devletin ve toplumun tepeden tırnağa demokratikleştirilmesi sorunların çözümü için tek geçerli yoldur. Hiçbir ayrım gözetilmeksizin toplumun bütün kesimlerinin, en başta da emekçilerin, düşüncelerini ve inançlarını özgürce ifade edebileceği, düşünceleri ve çıkarları doğrultusunda özgürce örgütlenebileceği ve faaliyet yürütebileceği bir demokrasi ise, ancak işçilerin, emekçilerin ve tüm demokratik güçlerin birlikte mücadelesiyle kazanılabilir.

Barış ve demokrasi, bağımsızlıktan ayrı düşünülemez. Günümüzde, “Yeni Dünya Düzeni” adına uluslararası tekelci sermayenin ve süper güçlerin gözünü ülkemize ve bölgemize dikmesi, bağımsızlığın önemini daha da artırmaktadır. Ülkemiz ve bölgemiz üzerinde oynanan oyunların boşa çıkarılması, insanlarımızın tehlikeli maceralara sürüklenmesinin önlenmesi ve toplumsal onurumuzun korunması için verilecek bağımsızlık mücadelesi, barış ve demokrasi mücadelesiyle birlikte yürütülmek zorundadır.

Başta işçiler, emekçiler olmak üzere tüm örgütlü kesimler bağımsızlık, barış ve demokrasi için birlik, mücadele ve dayanışma içine girmelidirler, çünkü bağımsızlık, barış ve demokrasi olmadan, hakların korunması ve geliştirilmesi güçtür.

İşte bu yüzden 1 Mayıs 1995’teki talebimiz Barış ve Demokrasi’dir.

Çocuklarımıza iyi bir gelecek kurmak,

İşsiz kalmamak,

Dilediğimizce örgütlenip, sendikalı olmak,

Karakollara korkmadan girmek,

Yolsuzluklara son vermek,

Temiz bir toplum kurmak,

Üniversitelerimizde özgürce bilim yapmak,

Etnik veya dini temelli çatışmalarda, Somali’de, Bosna’da, İstanbul’da, Sivas’ta, Diyarbakır’da akan kanları durdurmak istiyorsak,

Eşitlik, Kardeşlik ve Özgürlük vazgeçilmezdir diyorsak,

İşçisi, aydını, memuru ve esnafıyla Barış ve Demokrasi talebimizi yükseltelim.

Ülkenin dört bir yanındaki alanlarda gücümüzü, kararlılığımızı gösterelim.

1 Mayıs’ı Barış ve Demokrasi mücadelemizin sesi yapalım.

Yaşasın 1 Mayıs,

Yaşasın Emekçilerin Birliği,

Yaşasın DİSK. (DİSK’in Sesi, Özel Sayı 60, 17 Nisan 1995)

1990 yılında kurulan sol eğilimli kamu çalışanları sendikaları, daha sonraki yıllarda Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu (KÇSP) ve Eşgüdüm Komitesi adı verilen enformel üst yapılanlarda yer almıştı. Bu iki yapı, Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonlaşma Kurulu’nu (KÇSKK) oluşturdu ve bu örgütlenme Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’na (KESK) dönüştü. 1995 yılı 1 Mayıs’ında KÇSKK içinde şu örgütler yer alıyordu: ASİM-SEN, BEM-SEN, BTS, DEÇEM-SEN, DEMİR-SEN, EĞİTİM-SEN, EMEK-SEN, ENER-SEN, GENEL SAĞLIK-İŞ, KÜLTÜR-SEN, LİM-SEN, MADEN-SEN, OR KAM-SEN, SAĞLIK-SEN, SEKAM-SEN, SOSYAL HİZMET-SEN, ŞEKME-SEN, TARIM-SEN, TURİZM-SEN, TÜM BANKA-SEN, TÜM BEL-SEN, TÜM GIDA-SEN, TÜM HABER-SEN, TÜM MALİYE-SEN, TÜM SAĞLIK-SEN, TÜM SOSYAL-SEN, TÜM TAK-SEN, TÜM YARGI-SEN, YAPI YOL-SEN.

KÇSKK 1995 yılında 1 Mayıs için bir bildiri yayımladı. “Bağımsızlık, barış ve demokrasi için işçi sınıfının birlik, dayanışma, mücadele günü 1 MAYIS” başlıklı bildiride, 1 Mayıs’ın tarihine ilişkin hata yineleniyordu. Ardından da Türkiye’de 1 Mayıs kutlamalarına ilişkin özet bilgi veriliyordu. Bildirinin daha sonraki bölümü aşağıda sunulmaktadır:

Görülüyor ki egemen sınıfların baskı ve engellemelerinden dolayı Türkiye’de 1 Mayıs’lar egemenlere karşı verilen mücadelede işçi sınıfı açısından daha bir önem kazanmakta, mücadelenin önemli kilometre taşlarını oluşturmaktadırlar. Denebilir ki Türkiye’de 1 Mayıs’ların tarihi, işçi sınıfının, burjuvazinin tüm baskılarına ve engellemelerine karşı mücadeleyi sürdürme kararlılığının, burjuva düzenine karşı 1 Mayıs’ı bir mücadele mevzisi haline getirme ve sahiplenmesinin tarihidir.

Bugünün Türkiye’si tarihinin en derin krizlerinden birini yaşıyor. Uluslararası sermayenin eğilimleri doğrultusunda yeniden yapılandırmaya ihtiyaç duyan sistem bugüne kadar biriktirdiği ve yoğunlaşarak ortaya dökülen pek çok sorunla da yüz yüze. Yeniden yapılan, liberalleşme, özelleştirme akımları yukarıdan aşağıya ve uluslararası sermayenin yeni yönelimlerinin doğrudan bir uzantısı olarak gündeme geliyor.

5 Nisan uygulamalarıyla enflasyon rakamları Türkiye tarihinin en üst boyutlarına ulaşırken, özelleştirme politikaları da işsizlik, sendikasızlaştırma, talan ve baskının, sömürünün, haksızlıkların artması sonucunu doğurmaktadır. Özelleştirme politikaları sermayenin işçi ve emekçilere ekonomik-ideolojik-siyasi saldırısı olarak ifadesini bulmaktadır.

Kürt sorununda askeri çözüm zorlaması sorunun çözümüne hiçbir katkıda bulunmazken üstelik iki halkın bir arada yaşam, umut ve olanaklarını da giderek ortadan kaldırıyor. Bütçeden kirli savaş için ayrılan yüksek oran enflasyonun yükselmesinde, ekonomik krizde, işçi ve kamu çalışanının ücretlerinin erimesinde, düşürülmesinde önemli bir etki yaratmaktadır.

Kamu emekçilerinin haklı, meşru mücadelesi de devleti yönetenlerin kör ve sağır organlarınca fark edilememektedir.

Tüm bu durumlarsa toplumun tüm kesimlerinde hoşnutsuzluğun içten içe tepreşmesine, gelişmesine yol açarken, siyasi iktidarın baskı ve katliamlarla halkı sindirme ve muhalefet potansiyelini yok etme saldırganlığı da artmaktadır. İşte yüzlerce faili meçhul cinayetler. İşte Sivas katliamı. İşte cezaevlerine konulan aydınlar, yazarlar.

Tüm bu emekçilerin hayatını cehenneme çeviren gelişmelere karşı tek kurtuluş umudu ise örgütlenen işçi ve emekçilerin birlik ve dayanışmasını geliştirerek mücadele etmesidir.

Emekçiler büyük bir güç olduklarının bilincinde olmalıdır. Bilinmeli ki tüm yaşamı, güzellikleri, zenginlikleri yaratan işçi ve emekçilerin nasırlı, üretken, yaratıcı elleridir. İşçi ve emekçiler üretenler olarak yönetmek için, söz-yetki-karar sahibi olmak için mücadelelerini geliştirmelidirler.

Örgütlenen emekçilerin birlik ve dayanışmasının mücadeleye dönüşmesi bağımsızlığın, barışın, demokrasiyi kurmanın, hakları almanın teminatıdır.

Özgürlük kendi ellerimizdedir.

Bu inançla tüm işçi ve emekçileri, halkımızı mücadeleye çağırıyoruz.

HAYDİ 1 MAYIS’A!

HAYDİ MÜCADELEYE!

KÇSKK’nın bildirisinin son bölümü “Taleplerimiz”di. Bu bölümde, Demokrasi Platformu’nun taleplerinin özetlendiği ileri sürülmekteydi. Ancak Demokrasi Platformu bildirisinde yer almayan “Türkiye halkları” ve “Kürt sorunu” gibi konular Demokrasi Platformu bildirisinden aktarılmış gibi sunulmaktaydı. KÇSKK, herhalde Demokrasi Platformu içinde yer almasını bazı çevrelere meşru gösterebilmek amacıyla belgede tahrifat yapmıştı.

TALEPLERİMİZ:

Çalışanların ortak sesi Demokrasi Platformu, 1995 yılında işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs’ta işçilerin, kamu çalışanlarının, işsizlerin, emeklilerin ve bütün olarak halkımızın demokratik ve ekonomik taleplerini kamu oyuna şöyle açıklıyor:

Uluslararası tekelci sermayenin sözcüsü ve beyni IMF ve Dünya Bankası’nın yaptırımlarına karşı çıkılmalıdır. Türkiye halklarının çıkarları ve insanların evrensel değerleri doğrultusunda ülkemizin bağımsızlığını savunan bir dış politika izlenmelidir.

Uluslararası sermayenin küreselleşme programları doğrultusunda geliştirilen özelleştirilmeye karşı çıkılmalıdır. KİT’ler emperyalistlere değil, halka, sermayeye değil, emekçilere devredilmelidir. Özelleştirme değil, demokratikleşme gerçekleştirilmelidir.

Anti-demokratik düzenleme ve uygulamalar kaldırılmalıdır. 12 Eylül mantığının ürünü olan anti-demokratik Anayasa kaldırılmalıdır. Toplumun demokratik güçleri tarafından oluşturulacak bir demokratik Anayasa kabul edilmelidir.

Kürt sorununun çözümü için öngörülen askeri çözümden derhal vazgeçilmelidir. Barışçı ve demokratik siyasi çözüm üretilmelidir. İki halkın birlikte yaşama koşullarını güçleştiren toplumda düşmanlığı besleyen tüm politikalar terk edilmelidir.

Düşünce özgürlüğünün önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır. Demokrasinin bir gereği olarak düşüncelerin örgütlenmesi ve ifade edilmesi zorunludur. Basın ve yayın özgürlüğü en geniş biçimiyle tanınmalı, halkın doğru haber alması önündeki engeller kaldırılmalıdır.

Meslek örgütleri özerk ve demokratik bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Eğitim ve eğitim koşulları demokratikleştirilmeli, herkese eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalıdır. Eğitim programları çağın gelişmelerine uyak uydurmalı, çağdaş bilgilerle donanmış düşünme ve problem çözme yeteneği gelişmiş bireyler yetiştirilmelidir. Eğitim alanında özel teşebbüsün teşvik edilmesine son verilmeli, olanakları sınırlı öğrencilere yaygın biçimde ve yeterli miktarda burs sağlanmalıdır. Dini eğitim ve öğretimde devletin gözetim ve denetimi etkinleştirilmelidir. Din dersleri seçmeli ders haline getirilmelidir. Din dersi müfredatı İslam ve sünnilik dışında diğer din ve mezhepleri de içine alacak biçimde yeniden düzenlenmelidir.

Üniversiteler özerk ve demokratik bir yapıya kavuşturulmalı, yüksek öğretim kurumu (YÖK) kaldırılmalıdır.

Çalışanların ortak sesi Demokrasi Platformu toplumsal ve siyasi taleplerin ülkemizin demokratikleştirilmesi ve çalışanların sorunlarının çözülmesi mücadelesine katkıda bulunmaya ve mücadelelerini meşru ve demokratik platformda sürdürmeye davet eder. Demokrasi Platformu kimseye potansiyel suçlu gözüyle bakılmamasını, insan hakları ve özgürlükleri temelinde herkese eşit, hoşgörülü ve saygıyla davranılmasını istemektedir.

Asgari ücret, iki çocuklu bir ailenin insanca yaşamasına yeterli düzeyde olmalı ve altı ayda bir enflasyona ve ekonomik büyümeye endeksli olarak arttırılmalıdır. Asgari ücretten vergi kesilmemelidir. Asgari ücret tespit komisyonu işçilerden, kamu çalışanlarından ve işsizlerden temsilcilerin içinde yer aldığı demokratik bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Doğal kaynaklar ve kıyılar kamu mülkiyetinde olmalı ve tüm madenler ve yeraltı zenginlikleri, demokratik örgütlerin ve çalışanların oluşturacağı kurullar tarafından işletilmelidir. Ülkemizin turistik zenginlikleri örgütlülükleri aracılığıyla onlardan yararlanacak bütün emekçilere açılmalıdır.

Çevre kirliliğini yaratan tüm koşullar ortadan kaldırılmalıdır.

İşsizlik sigortası uygulanmalı, işsizlik sigortasının sona ermesi durumunda devlet sosyal yardım yapmalıdır. Kadın ve erkek işçiler için eşit işe eşit ücret uygulanmalıdır. İşyerinde tacize karşı gerekli önlemler alınmalıdır. Haftalık çalışma süresi, mazeret izinleri, yıllık izinler, Avrupa Birliği ülkelerinde geçerli olan standartlara ulaştırılmalıdır. (KÇSKK’nın 5 sayfalık çoğaltma bildirisi)

Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu’nun 1995 yılındaki 1 Mayıs Ekonomik ve Demokratik Talepler Bildirgesi, kapsamlı bir program niteliğindedir. Ancak, Türk-İş’in hazırladığı taslak üzerinden geliştirilen bu metin gerektiği gibi tartışılmadı, Demokrasi Platformu’nu oluşturan örgütlerin politikalarına yansıtılmadı ve Demokrasi Platformu’nun çalışmalarının daha içerikli ve kapsamlı hale getirilmesini sağlayamadı. Bildiri, belirli bir dönemde Demokrasi Platformu’nu oluşturan örgütlerin sınıf kimliği temelinde kapsamlı asgari müştereklerini kayda geçirmiş olmakla kaldı. Bildiri aşağıda sunulmaktadır:

“İşçiler, Kamu Çalışanları, Ücretliler, İşçi Sınıfımız,

“Bugün 1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü,

“Bugün dünyanın tüm ülkelerindeki ücretliler, aralarındaki siyasal görüş, ırk, etnik köken, ülke, din ve mezhep, cinsiyet, meslek, pozisyon ve benzeri farklılıkları kenara atarak, işçilik bağını ve sınıf kardeşliğini öne çıkartmaktadır.

“Özelleştirme, taşeronlaştırma, yerli ve yabancı kaçak işçi çalıştırma, işten çıkarma, zorunlu emeklilik, işyerlerini bölme, işyerlerini geçici olarak kapatma, geçici işçilerin sayısını ve çalışma süresini kısaltma, işçileri tehditle sendikadan istifa ettirme, sendikacılara baskı yapma, kamu çalışanlarının 20 Aralık 1994 eyleminden sonra yaşadıkları sürgün ve benzeri ceza uygulamaları, kamu çalışanlarının uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette bulunma haklarının kullanılmasının önündeki iç hukuk engellemelerinin ısrarla kaldırılmaması, yürürlükteki toplu iş sözleşmelerini uygulamama, ‘sıfır zam’ veya geleceğe yönelik enflasyon tahminine dayalı ücret zammı önerme, memurlaştırma çabaları, emeklilik hakkını yok edici ve işçiyi işyerinden mezarlığa götürecek yasa değişikliği teklifleri, grev erteleme, grev kırıcılığını teşvik etme gibi uygulamalarla, ülkemizde demokrasinin güvencesi sendikacılık hareketi çökertilmek istenmektedir.

“Bugün ülkemizde tüm çalışanlar ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.

“Bütün bu olumsuz koşullar karşısında, başta işçi sınıfımız olmak üzere, tüm çalışanların daha çok birlik, dayanışma ve mücadele içinde olmalarına, üretim, tüketim ve siyaset alanlarındaki güçlerini daha etkin kullanmalarına gerek vardır.

“İşçi sınıfı üretkendir, yaratıcıdır. İşçi sınıfı, ağırlaşan sorunlar karşısında, doğasından kaynaklanan iyimserliği ile yalnızca kendisinin değil, fakat aynı zamanda tüm halkın ve ülkemizin de umudu olmuştur. Ülkemizi ve dünyamızı demokrasiye, toplumsal barışa ve huzura kavuşturacak, halkımızın refahını ve mutluluğunu sağlayacak güç, işçi sınıfımızdır.

“Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu, 1995 yılında işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs’ta işçilerin, kamu çalışanlarının, işsizlerin, emeklilerin ve bir bütün olarak halkımızın ekonomik ve demokratik taleplerini kamuoyuna açıklamaktadır.

“Ülkemizde toplumsal huzursuzluk kaynağı olan anti-demokratik düzenleme ve uygulamalar kaldırılmalıdır. 12 Eylül döneminin anti-demokratik Anayasası ve diğer mevzuatı, sendikaların ve diğer demokratik kuruluşların da katılacağı bir tartışma sürecinde, evrensel demokrasi ilkelerine, onaylanmış uluslararası sözleşmelere ve tam üyelik için başvurduğumuz Avrupa Birliği standartlarına uygun hale getirilmelidir. Çoğulcu, özgürlükçü ve katılımcı demokrasi, tüm kurum ve kurallarıyla uygulanmalıdır.

“Anayasa’da Cumhuriyetin temel nitelikleri olarak kabul edilen ‘insan haklarına saygılı, demokratik ve laik sosyal hukuk devleti’ anlayışı hayata geçirilmelidir.

“Demokrasi Platformu, ifade edilen amacı ne olursa olsun, her türlü diktatörlüğe, darbelere, silahlı eylemlere ve teröre, hukukdışı baskılara ve zor ve şiddet kullanarak görüşleri kabul ettirme ve iktidara gelme çabalarına karşıdır.

“Toplumsal barışın ve huzurun ana dayanağı olan inanç, ibadet, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü özgürce kullanılabilmelidir.

“Demokrasi Platformu, kimseye potansiyel suçlu gözüyle bakılmamasını, herkesin Anayasa’da, onaylanmış uluslararası sözleşmelerde ve yasalarda yer alan temel hak ve özgürlüklerini eşit biçimde ve özgürce kullanabilmesini, güvenlik güçlerinin halkımıza hukuk devleti anlayışı içinde eşit, hoşgörülü ve saygılı davranmasını istemektedir.

“Demokrasi Platformu, faili meçhul cinayetlerin önlenmesini, bunların faillerinin bulunmasını, insan haklarına saygılı hukuk devleti anlayışının tüm soruşturma ve kovuşturmalarda hakim kılınmasını, bir insanlık suçu olan işkencenin kesinlikle önlenmesini, işkencecilerin caydırıcı bir biçimde cezalandırılmalarını talep etmektedir.

“Basın ve yayın özgürlüğü en geniş biçimiyle tanınmalı ve idari kararlarla engellenememelidir.

“Demokratikleşmenin bir unsuru olarak, yerel yönetimlerin ve yerel meclislerin yetkileri artırılmalıdır. Köyle, işyerinde ve mahallede etkin bir yönetime katılma gerçekleştirilmelidir.

“Meslek örgütleri özerk ve demokratik bir yapıya kavuşturulmalıdır.

“Ülkemizdeki çalışma mevzuatı bir bütün olarak Uluslararası Çalışma Örgütü’nün ilkeleri ve Türkiye tarafından onaylanmış Sözleşmeleri ile uyumlu hale getirilmelidir.

“İşçi sınıfının ayrılmaz bir parçasını oluşturan kamu çalışanları da diğer işçilerle birlikte örgütlenebilmelidir. İşçi-memur ayrımı kaldırılmalıdır. Sözleşmeli personel uygulamasına son verilmelidir. Kamu çalışanlarının Türkiye tarafından onaylanmış Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmelerinde yer alan sendikalaşma, grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette bulunma haklarını kullanmalarının önündeki idari ve hukuksal engeller derhal kaldırılmalıdır.

“Geçerli bir nedene dayanmadan işten çıkarma sona ermelidir. İşten çıkarmanın geçerli bir nedene dayanmaması durumunda verilecek yargı kararıyla söz konusu işçi işe geri döndürülebilmelidir.

“Sendikalar üzerindeki devlet denetimi sona erdirilmelidir.

“Sendikacıların ve sendikaların siyasi alandaki faaliyetlerini kısıtlayan tüm yasaklama ve kısıtlamalar kaldırılmalıdır. Sendikaların ve konfederasyonların, demokratik biçimde alınmış kararlar doğrultusunda siyasal partilerle ilişki kurabilmelerine olanak tanınmalıdır.

“Giderek yaygınlaştırılan kısmi süreli çalışma veya diğer esnek çalışma biçimlerinde, işçi hakları ve sendikal hak ve özgürlükler bakımından bir kayıp olmamasını sağlayacak düzenlemeler getirilmelidir.

“Grev hakkı konusundaki tüm yasak ve kısıtlamalar kaldırılmalı, Hükümetin grev erteleme yetkisi iptal edilmelidir. Hak grevi hakkı yeniden tanınmalıdır. Uluslararası Çalışma Örgütü yetkili organlarının grev hakkı konusunda kabul ettiği ilkeler ülkemizde de geçerli kılınmalıdır.

“Sosyal güvenlik, sosyal devlet anlayışıyla gerçekleştirilmelidir. Sosyal güvenliğin finansmanına devlet de katılmalı, sosyal sigorta primi işçi ve işveren payı azaltılmalıdır. SSK, karşılığında prim almadığı sosyal risklerden sorumlu tutulmamalıdır. SSK yönetimi demokratik ve özerk bir hale getirilmelidir. Devlet, sosyal güvenliğin finansmanına katkıda bulunduğu oranda SSK yönetiminde temsil edilmelidir. SSK genel kurulları her yıl toplanmalı ve önemli konularda karar ve ibra yetkisi tanınarak, danışma organı olmaktan çıkarılmalıdır. Sosyal güvenlikteki finansman açığının kapatılması için SSK gayrimenkullerinin satışı yoluna gidilmemelidir. SSK sağlık tesislerinin sağlık işletmesi haline getirilerek özelleştirilmesi girişimlerine son verilmelidir. Kaçak işi çalıştırmanın, bordroda düşük ücret ve kısa çalışma süresi göstermenin cezası artırılmalı, denetim daha etkili hale getirilmelidir. Sosyal sigorta primlerinin işverenlerce zamanında yatırılmasını sağlayacak yasal ve idari düzenlemeler yapılmalıdır. SSK alacaklarının faizleri affedilmemeli, alacaklar takside bağlanmamalıdır. Özel sigorta programları devlet tarafından sıkı bir biçimde denetlenmelidir. SSK, özel sosyal güvenlik kuruluşları, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur sigortalıları arasında yükümlülükler ve haklar konusunda uyum sağlanmalıdır. Emekli, dul ve yetim aylıkları, gerektiğinde devlet desteğiyle, bu kişilerin insanca yaşamalarına yeterli düzeye çıkarılmalıdır.

“Başta spekülatörler, rantiyeler, büyük toprak sahipleri, büyük tüccarlar, ihracat ve ithalatçılar ve bankacılar olmak üzere tüm sermaye ve servet sahipleri etkili bir biçimde vergilendirilmeli, işçilerin ve memurların sırtındaki gelir vergisi ve dolaylı vergi yükü azaltılmalıdır. Vergi yükü kazanç ve servete göre adaletli bir biçimde dağılmalıdır. Kayıt-dışı ekonomi engellenmeli, vergi kaçakçılığı önlenmeli, vergi kaçıranlara devlet malını çalanlarla aynı ceza verilmeli, sermaye ve tarıma sağlanan vergi ayrıcalıkları kaldırılmalıdır.

“Devlet, aşırı kar peşinde koşanları denetim altına almalı, sosyal adaletin sağlanması doğrultusunda fiyatlara ve üretilen mal ve sunulan hizmetlerin kalitesine gerekli müdahalelerde bulunmalı, tüketiciyi koruyucu mevzuatın etkili bir biçimde uygulanmasını sağlamalı, büyük işletmelerin kendi aralarında çeşitli biçimlerde anlaşarak piyasayı denetimleri altına alma girişimlerini önlemelidir.

“Fabrikalar, bankalar, büyük ticarethaneler, büyük araziler ve çok miktardaki gayrimenkul üzerindeki bireysel tasarruf hakkı, ülkenin ve halkın çıkarları gerektirdiğinde, demokratik bir biçimde denetlenmeli ve ülkenin ve halkın çıkarları doğrultusunda yönlendirilmelidir.

“Gelir dağılımı, aktif devlet müdahalesiyle, adaletli hale getirilmelidir. Hayatın her alanında sosyal adalet sağlanmalıdır.

“Asgari ücret, iki çocuklu bir ailenin insanca yaşamasına yeterli düzeyde olmalı ve altı ayda bir enflasyona ve ekonomik büyümeye endeksli olarak artırılmalıdır. Asgari ücretten vergi kesilmemelidir. Asgari ücret tespit komisyonu demokratik bir yapıya kavuşturulmalıdır.

“Gelecekten ödünç aldığımız çevre korunmalı, çevrenin temizlenmesinin maliyetini kirletenler ödemelidir.

“İktidardaki siyasal partilerin çıkarları doğrultusunda yönetilen, birer arpalık olarak kullanılan ve sermayeyi desteklemek amacıyla kurulup işletilen kamu kurum ve kuruluşları, özerk ve demokratik bir yapıya kavuşturularak, halkımıza hizmet eder hale getirilmelidir.

“Çalışanların Ortak Sesi DEMOKRASİ PLATFORMU, herkesi ülkemizin demokratikleştirilmesi ve çalışanların sorunlarının çözülmesi mücadelesine katkıda bulunmaya ve mücadelenin meşru ve demokratik platformda sürdürülmesine davet eder.”( Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu, Demokrasi Platformu Ekonomik ve Demokratik Talepler Bildirgesi, Nisan 1995, 3 s.

Bu metnin imzacıları şu örgütlerdi: Türk-İş, DİSK, Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonlaşma Kurulu, TMMOB, Türk Tabipleri Birliği, TÜRMOB, T.Diş Hekimleri Birliği, T.Veteriner Hekimleri Birliği, İnsan Hakları Derneği, Halkevleri, Öğretim Üyeleri Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği, Çağdaş Gazeteciler Derneği, T.Ziraatçılar Derneği. Bu tarihte, Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonlaşma Kurulu şu sendikalardan oluşuyordu: Asim-Sen, Bem-Sen, BTS, Deçem-Sen, Demir-Sen, Eğitim-Sen, Emek-Sen, Ener-Sen, Genel Sağlık-İş, Kültür-Sen, Lim-Sen, Maden-Sen, Or Kam-Sen, Sağlık-Sen, Sekam-Sen, Sosyal Hizmet-Sen, Şekme-Sen, Tarım-Sen, Turizm-Sen, Tüm Banka-Sen, Tüm Bel-Sen, Tüm Gıda-Sen, Tüm Haber-Sen, Tüm Maliye-Sen, Tüm Sağlık-Sen, Tüm Sosyal-Sen, Tüm Tak-Sen, Tüm Yargı-Sen, Yapı Yol-Sen.)

Demokrasi Platformu bildirisinin bu sonuç bölümü de, 1995 yılında sürmekte olan bazı tartışmalar konusunda açık bir tavır alıştı.

Bu metne çeşitli eleştiriler geldi. Yeni Dünya İçin Dergisi, “bolşevik işçiler” imzasıyla hazırlandığını ileri sürdüğü uzun bir eleştiri yayımladı. Bu uzun eleştiri, sosyalist-komünist solun bazı kesimlerindeki yaklaşımı yansıtması açısından ilginçtir. Eleştirinin bazı bölümleri aşağıda sunulmaktadır:

“Evet, çalışanların ve tüm ezilenlerin ‘ortak sesi’ olabilecek bir ‘Demokrasi Platformu’na ciddi anlamda ihtiyaç var. Yaşadığımız acıların, sıkıntıların ve baskıların geriletilmesi ve ortadan kaldırılması için; kısmi demokratik haklar için ve ayrıca, sonuna kadar tutarlı devrimci-demokratik ve sosyalist bir mücadeleyi hedefleyen, bir ‘Platform’ kuşkusuz zorunlu ve gereklidir.

“İdeal bir demokrasi platformu, aynı zamanda, demokrasi sorununun devrimle çözülebileceğini vurgulamak; devrimi, önüne varılması mutlaka gerekli olan bir hedef olarak koymak zorundadır. Aksi takdirde, gerçek demokrasiye varmanın yolu; reformist hayalperest, sahte ‘demokrasi’cilik engelleriyle doldurulmuş olur ve ‘demokrasi’ lafazanlığından öteye gidemez…

“Sendikalarda sendikal demokrasiyi uygulamayanların, sıkıştığında burjuva hilebazlıklara başvuranların, demokrasinin D’sini bile tanımak istemeyenlerin, ayak oyunları yapanların, işverene ve devlete ihbarlarda bulunanların, çokça ‘demokrasi’ havarisi kesilmeleri tartışma götürmez mi acaba?

“Biz bunu tartışmaya sokmadan, bunu işçilere anlatmadan edemeyiz. Platformun başını çeken kuruluşların –özellikle Türk-İş ve DİSK gibi düzenin ayrılmaz parçası olan konfederasyonların-, düzenin bazı hatalarını düzeltmek peşinde olmaları, düzenin ömrünü uzatmak peşinde olmaları gerçeğini, ‘gönüllerinde yatan aslan’ın bu olduğunu bilinçlere çıkarmamız lazım.

“Düzenin ‘hata’larını düzeltmek isteyenlerin olduğu yerde, hatanın, düzenin kendisinin varlığı olduğunu anlatmak bizim görevimiz olmalıdır. Onlar, asıl bu gerçeği örtbas etme gayreti içindedirler. Ama biz sınıf bilinçli işçiler, bu gayretleri mutlaka boşa çıkarmalıyız ve er geç çıkaracağız da!…

“Alternatiften anladığımız şey; sendika bürokrasisinden bağımsız, sürekliliği sağlanmış, işletmelerdeki işçiler tarafından seçilen; işçi sınıfının kendi mücadelesini kendi eline almasını sağlayan, devrimci sendikal mücadeleyi ve hareketi de gerçek haline getirecek olan Grev ve Mücadele Komiteleri’nin oluşturulmasıdır. İşçi sınıfının taleplerinin ve mücadelesinin başarısının garantisi bugün buna bağlıdır…

“Bu ‘Demokrasi Platformu’nun öncülerinin, başı çekenlerinin DİSK ve Türk-İş gibi ihanet şebekelerinden oluşması, bu platformun ‘nelere kadir’ olacağının garantisidir!!!…

“Bu platform içindeki olası bazı kuruluşların zorlaması ise, bu genel durumu değiştirmeyecek, arada boğulup kalacaklar veya bu platformdan –belki de kısa bir süre sonra- ayrılacaklar ve ‘Platform’ dağılacaktır. Bu ise, şimdi sevinen kitleleri hayal kırıklığına uğratarak üzecektir. Bu durum, kaçınılmaz olarak görünüyor! Bunu da hep birlikte yaşayacağız.” (“1 Mayıs Mitinginin de Resmi Sorumlusu ‘Demokrasi Platformu’, Ne Kadar ‘Çalışanların Ortak Sesi’ ve Ne Kadar ‘Demokrat7?”, Yeni Dünya İçin Dergisi, Sayı 16, Haziran 1995, s.3-8.)

Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu’nun 1 Mayıs mitinginden önce, DİSK Başkanlar Kurulu, 24-26 Nisan 1995 günleri “Mezarda Emeklilik Yasa Tasarısı”nı protesto etmek amacıyla Ankara’ya “yürüdü” ve yetkililerle görüştü. (Cumhuriyet, 27.4.1995) Türk-İş de 30 Nisan 1995 günü İzmir’de Mezarda Emekliliğe Hayır Mitingini gerçekleştirdi.

1 Mayıs İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Samsun, Zonguldak, Bursa ve İzmit’te Demokrasi Platformlarının ortak etkinlikleri olarak kutlandı.

Demokrasi Platformu’nu oluşturan örgütlerin bir bölümünün genel başkanları 1 Mayıs 1995 günü sabah Taksim’e yürüyerek, 1 Mayıs 1977 katliamında ölenlerin büyük bir bölümünün hayatını kaybettiği Kazancı Yokuşu’nun başında saygı duruşunda bulundu.

1 Mayıs günü İstanbul’da Söğütlüçeşme Parkı’nda toplanan katılımcılar, saat 11’de Kadıköy’e doğru yürüyüşe geçti.

Kadıköy’deki miting, Ruhi Su Dostlar Korosu’nun konseriyle başladı. Daha sonra Ferhat Tunç sahneye çıktı. İstiklal Marşı’nın söylenmesinin ardından ilk konuşmayı Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral yaptı. Bayram Meral katılımcıları selamlarken, yuhalama başladı. Yuhalama Bayram Meral’in konuşması boyunca sürdü. Bayram Meral de kısa bir konuşmadan sonra kürsüden ayrıldı.

DİSK adına Genel Başkan Rıdvan Budak ve Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonlaşma Kurulu adına da dönem sözcüsü Yıldırım Kaya birer konuşma yaptı. Coşkulu geçen mitinge toplam 25 bin civarında kişi katıldı.

Mitinge katılan örgütler arasında, Demokrasi Platformu’nun bileşenlerinin yanı sıra, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Birleşik Sosyalist Parti (BSP), Sosyalist İktidar Partisi (SİP), bazı illegal örgütlenmeler (özellikle gerilla giysili katılımcılarıyla Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi – DHKC) ve çeşitli demokratik kitle örgütleri de vardı. (Cumhuriyet, Zaman, Türkiye, 2.5.1995; Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Kurtuluş Dergisi, 6.5.1995, s.3-8)

DİĞER HABERLER
ENFLASYON ENFLASYON OLALI BÖYLE ÇELİŞKİ GÖRMEDİ!
ENFLASYON ENFLASYON OLALI BÖYLE ÇELİŞKİ GÖRMEDİ!

TÜİK enflasyonuna genel olarak güven duyulup duyulmaması bir yana kasım ayı için ortada çok tuhaf oranlar söz konusu, onların üstünde durmak gerekiyor.

3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ
3 ARALIK DÜNYA ENGELLİLER GÜNÜ

3 Aralık Dünya Engelliler Günü, toplumun tüm kesimlerinin eşit ve insan onuruna yakışır bir yaşam hakkına sahip olduğunu hatırlatan önemli bir gündür.

ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU’NDA TARİHİ DEĞİŞİKLİK
ASGARİ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU’NDA TARİHİ DEĞİŞİKLİK

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda yapıyı yeniden düzenlemek için adım atıyor. Hükümet temsilcilerinin sayısı azaltılırken, işçi ve işveren üyeler mevcut sayıda kalacak. Komisyonun yapısı ve karar mekanizmasıyla ilgili tartışmalar devam ediyor.

ÖZ GIDA İŞ’TEN SENDİKAMIZA ZİYARET
ÖZ GIDA İŞ’TEN SENDİKAMIZA ZİYARET

Öz Gıda İş Sendikası Genel Başkanı Ramazan Gülpolat ve yönetim kurulu üyeleri, Genel Başkanımız İbrahim Ören ve yönetim kurulumuzu ziyaret ettiler.