TÜRK-İŞ’İN 26 KASIM 1994 ANITKABİR VE TBMM YÜRÜYÜŞÜ
1994 yılında 5 Nisan İstikrar Programı uygulandıkça, işçilerin ve memurların tepkileri de kitlesel bir nitelik kazandı. Bu eylemlilik, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının TBMM’ye sunulmasıyla birlikte daha da yoğunlaştı.
TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ
1994 yılında 5 Nisan İstikrar Programı uygulandıkça, işçilerin ve memurların tepkileri de kitlesel bir nitelik kazandı. Bu eylemlilik, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının TBMM’ye sunulmasıyla birlikte daha da yoğunlaştı.
Türk-İş’in 12 Temmuz 1994 günü Başbakanlık’a yaptığı yürüyüş ve 20 Temmuz 1994 Genel Eylemi sonrasında işçiler ve kamu çalışanları aleyhine yapılan düzenleme ve uygulamalara karşı Ekim ayında eylemler oldu.
İşçilerin eylemliliğini artıran bir gelişme de, TBMM’de 24 Kasım 1994 günü kabul edilen ve 26 Kasım 1994 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanundu.
Kanunun görüşülmesi sırasında, Hak-İş’e bağlı Özçelik-İş Sendikası 8 Kasım 1994 günü Karabük’te büyük bir miting düzenledi. (“KARDEMİR KAPATILAMAZ, KARABÜK KARARTILAMAZ” mitingi).
Türk-İş’e bağlı Genel Maden-İş’in girişimiyle, 23 Kasım 1994 günü Zonguldak’ta 4 saat süreyle hayat durdu. Düzenlenen mitingde “uluslararası tekellerin değil, halkın sesine kulak verin”, “ülkemizi IMF’ye, Dünya Bankası’na, uluslararası tekellere ve işbirlikçilere teslim etmeyelim”, “kahrolsun IMF, tam bağımsız Türkiye” pankartları kullanıldı. Miting sırasında atılan sloganlar arasında, “Özal’ı gömdük, sıra Tansu’da”, “Amerikan itleri, sattırmayız KİT’leri”, “hükümet istifa, Tansu Amerika’ya”, “kahrolsun IMF, tam bağımsız Türkiye”, “Bekle Ankara, geliyoruz” vardı. (Milliyet, Cumhuriyet, Dünya, 24.11.1994)
Kamu çalışanlarının Ekim ayı eylemliliği, Bütçe Kanunu Tasarısının Meclis’e 17 Ekim 1994 günü sunulması öncesinde başladı. Eylemlerin yoğunlaşmasıyla Bütçe Kanunu Tasarısında öngörülen hak kayıplarının öğrenilmesinden sonra gerçekleşti.
Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu (KÇSP) ile Eşgüdüm Komitesi’nin birleşmesiyle oluşan ve 1995 yılında KESK’e (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) dönüşecek olan Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonlaşma Kurulu KÇSKK’nın 1 Ekim 1994 günü aldığı karar uyarınca 12 Ekim günü kitlesel basın açıklamaları yapıldı. Basın açıklamalarında aşağıdaki metin okundu:
“Bugüne kadar sorunlarımızı dile getirmek, üzerimizdeki ekonomik, sosyal ve siyasal baskıları açıklamak, grevli – toplu sözleşmeli sendikal haklarımızı kazanabilmek için defalarca iş bırakma ve vizite eylemleri dahil olmak üzere yürüyüşlerle, basın açıklamalarıyla, gösterilerle kamuoyunun gündemine girdik.
“Bugün 500 bin üyeye ulaşan kamu çalışanları sendikaları olarak Türkiye’nin her yanında yeniden basın açıklamaları düzenliyoruz. Yeniden tek bir ses olarak taleplerimizi haykırıyoruz.
“Hepimizin bildiği gibi üzerimizdeki ekonomik, sosyal ve siyasal baskıların alabildiğine arttığı günlerin içinden geçiyoruz.
“Ekonomik istikrar tedbirleri ve kemer sıkma politikaları ile birlikte yaşam koşullarımızın hızla kötüleştiği hepimizin bildiği bir gerçek durumunda. Son 6 ayda tüm kamu çalışanlarının maaşları reel olarak yüzde 50’nin üzerinde değer kaybetti. Tasarruf tedbirleri uygulamaları ile yemek ücretleri, servislerimiz gibi pek çok sosyal hakkımız gasp edildi. Zorunlu tasarruf nemalarımızın ödenmemesi için binbir alavere çevrildi. Hükümet, lütfen yaptığı ve sözleşmeli personel olarak çalışan kamu çalışanlarının da yararlandırılmadığı 217 bin TL’lik zam ile birlikte alay etti. Son altı ayda açıkça anlaşıldı ki, tasarruf ve fedakarlık adı altında bizlerden, hayatımızdan ekmeğimizden tasarruf etmemizi, yaşamımızı feda etmemizi istiyorlar. Bir kez daha belirtiyoruz ki, bizler her dönemde olduğu gibi ekonomik krizin sorumlusunun emeği ile yaşayanlar, işçiler ve kamu çalışanları olarak gösterilmesini kabul etmiyoruz ve etmeyeceğiz.
“Özelleştirmelerle, insan hakları ihlalleri ile, her türlü anti-demokratik uygulamayla, Kürt sorununa askeri çözüm seçeneğinin derinleştirilmesiyle, yeni baskı yasalarıyla tüm emekçiler aleyhinde sürdürülen sosyal ve siyasal koşullara karşı mücadele edeceğiz. Kamu çalışanlarının ve tüm emekçilerin bağımsız, ekonomik ve sosyal çıkarları için, halklar arasında dostluk ve kardeşlik için kamu çalışanlarının gür sesini güçlendirmeye kararlıyız.
“Bizlere ve tüm çalışanlara yaşananlar yeniden öğretti ki, yaşamımız ve sorunlarımız hakkında söz söyleyebilmek, grevli-toplu sözleşmeli sendikal haklarımızı kazanmaktan geçiyor. Bu haklarımızı kazanmanın önünde kimse duramayacaktır.
“Yeniden uyarıyoruz!
“Seçimden seçime yapılan vaatlerin, Meclis kürsülerinden, miting meydanlarından atılan nutukların hesabını sormaktan çekinmeyeceğiz.
“Bilinmelidir ki; bugün kamu çalışanlarının grev ve toplu sözleşme yapma hakları vardır ve bunu bugüne kadar uygulamışlardır. Bu haklarımızı bugünden sonra da kullanmaktan çekinmeyeceğiz. Grevli toplu sözleşmeli sendikal haklarımızın yasal ve Anayasal güvence altına alınması için mücadelemizi geliştirerek sürdüreceğiz.
“BTS, Eğit-Sen, Eğitim-İş, Tüm Bel-Sen, Tüm Sağlık-Sen, Tarım-Sen, Tüm Maliye-Sen, Tüm Haber-Sen, Ener-Sen, Tüm Yargı-Sen, Maden-Sen, Tüm Sosyal-Sen, Or-Kam-Sen, Sosyal Hizmet-Sen, Bem-Sen, Sağlık-Sen, Kültür-Sen, Emek-Sen, Tüm Gıda-Sen, Yapı Yol-Sen, Tüm Tak-Sen.” (Konfederasyonlaşma Yürütme Kurulu adına Eğit-Sen Genel Başkanı İsmet Aktaş, Eğitim-İş Genel Başkanı Dr.Niyazi Altunya ve BTS Genel Başkanı Orhan Altuğ’un imzasıyla kuruluşlara gönderilen yazı)
Kamu Çalışanları Sendikaları İstanbul Şubeler Platformu 12 Ekim 1994 günü, memurlara sendikal hakları tanımayan kamu çalışanları sendikaları yasa tasarısını protesto etmek amacıyla Üsküdar’da Ahmediye Meydanı’nda toplanarak Üsküdar Meydanı’na kadar yürümek istedi. Eyleme çeşitli sendikalara üye 500 dolayında memur katıldı. Polisin yürüyüşü engelleme çabaları üzerine, protestocu memurlar oturma eylemi yaptı. Bunun üzerine yürüyüşe izin verildi. Üsküdar Meydanı’na kadar yürüyen memurlar çeşitli konuşmalar yaptı. Bu arada dört kişi polis tarafından gözetim altına alındı. Bu kişilerin ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakılacaklarının açıklanması üzerine, gösterici memurlar dağılmayı kabul etti. (Günaydın, 13.10.1994)
İstanbul’da Sirkeci Büyük Postane önündeki eyleme ise 20 kamu çalışanı sendikasına üye yaklaşık 1000 memur katıldı. Yapılan konuşmalarda, ekonomik krizin ve sorunların sorumlusunun memurlar ve işçiler olmadığı vurgulandı.
Aynı gün, Bem-Sen üyesi memurlar da İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde bir protesto gösterisi düzenlediler.
İzmir’de de Kamu Çalışanları Sendikaları İzmir Şubeler Platformu’na bağlı sendikaların üyeleri ise 12 Ekim günü öğle saatlerinde Konak Meydanı’nda gösteri yaptı. Adana, Edirne ve Trabzon’da da gösteriler düzenlendi. (Milliyet, Cumhuriyet, 13.10.1994) Ancak bir bütün olarak bakıldığında, 12 Ekim 1994 eylemlerinde kitlesellik, coşku ve kararlılık yoktu.
Bu dönemdeki ilginç gelişmelerden biri de, Tüm Haber-Sen, Türk Haber-Sen ve Birlik Haber-Sen’in “PTT Çalışanları Güç Birliği” adıyla bir işbirliği ve güçbirliği platformu oluşturmasıdır. 1994 yılı Ekim ayı ortalarında oluşturulan ve farklı siyasal çizgilerdeki memurları ve sözleşmeli personeli bir araya getiren bu girişim, amaçlarının, çalışanların sosyal, kültürel, ekonomik ve diğer özlük haklarını almak olduğunu açıkladı. (Cumhuriyet, 14.10.1994) Ancak bu platform uzun ömürlü ve etkili olamadı.
12 Ekim 1994 eylemlerinin yeterince etkili olamaması genel bir yılgınlığa yol açmadı. Tek tek sendikalar eylemlerini sürdürdü.
Bütçe Kanunu Tasarısının içeriğinin öğrenilmesi sonrasında eylemler kitleselleşti.
Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS) 26 Ekim 1994 günü başta İstanbul olmak üzere birçok kentte trenleri durdurdu. BTS Genel Merkezi tarafından yapılan açıklama şöyleydi:
“Bugün (26 Ekim 1994) başta İstanbul olmak üzere birçok yerde trenler durdu. Bazı bölgelerde de yavaşladı. Tren seferleri aksadı. Demiryolu çalışanları, ücretlerinin dondurulmasını, işyerlerinin özelleştirilmesini, fazla mesai ücretlerinin ödenmemesini, yemek ve lojman ücretlerinin arttırılmasını, kafeteryalarının kapatılmasını, toplu sözleşme ve grev haklarının gasp edilmesini protesto ettiler. Bu ilk uyarımız! Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS), DEMARD, DEÇAD ve DEMED’in ortak yaptığı eylemde, İstanbul Haydarpaşa ve Sirkeci garlarında banliyö trenleri ile İzmit – Adapazarı trenleri çalışmadı. Haydarpaşa ve Sirkeci garlarında çalışan demiryolcular, toplu viziteye çıktılar. Ankara, Zonguldak, Samsun, Sivas, Erzurum, Kayseri, Adana, Mersin, Gaziantep ve Soma’da çalışan demiryolcular ise, işi yavaşlattılar. Tren seferleri büyük oranda aksadı. BTS’nin kararı doğrultusunda tüm Türkiye’de demiryolu çalışanlarının işi yavaşlatma eylemi, bir hafta sürecek. Bu bir hafta sonunda işveren taleplerimizi yerine getirmezse, mücadelemiz yeni eylem türleriyle devam edecek. Eylemimiz süresince başta İstanbul ve Ankara olmak üzere tren seferlerinin yapılmaması ve aksaması nedeniyle mağdur olan halkımızın, bizi anlayışla karşılamasını bekliyoruz.” (BTS, Trenler Durdu, 26.10.1994, 1 s.)
26 Ekim 1994 günü PTT ve sağlık çalışanları da yurt çapında yürüdü, iş bıraktı, halay çekip toplu viziteye çıktı. Tüm Haber-Sen ve Tüm Sağlık-Sen üyeleri İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana başta olmak üzere, çeşitli illerde toplu vizite eylemine çıktı, iş durdurdu, yürüyüş yaptı. (Cumhuriyet, 27.10.1994)
Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS) 2 Kasım 1994 günü yaptığı açıklamada, eylemlerinin etkisini şöyle özetledi:
“Trenler durdu! Durmaya devam edecek!
“Bir hafta içerisinde demiryollarında 152 tren seferi iptal edildi.!
“26 Ekim 1994 gününden bugüne kadar BTS ve demiryollarında bulunan dernekler aldıkları karar gereği tüm Türkiye’de demiryolu çalışanları haklarını kullanarak trenleri durdurdular. Özellikle 26 Ekim 1994 günü İstanbul’da Sirkeci-Halkalı arasında 25 adet banliyö, Haydarpaşa – Gebze arasında 32 adet banliyo, 11 adet İzmit-Adapazarı treni, Afyon-Tavşanlı-Balıkesir arasında ise 4 yolcu treni, 14 yük treni seferden kaldırılmıştır. Ayrıca Afyon-Tavşanlı-Balıkesir hattında 16 istasyon ve garda çalışanlar viziteye çıkarak saat 24.00’e kadar trenlerin seferlerinin yapılmamasına neden olmuştur.
“Bir hafta boyunca Adana bölgesinde toplam 50 adet (günde ortalama 10 tren) seferden kaldırılmıştır. Adana-Malatya arasında sefer yapan trenlerde görevli makinistler Malatya’da dinlenme haklarını kullanarak istirahat istediklerinde işveren tarafından görevden uzaklaştırılıyor. Aynı şekilde İstanbul-Ankara arasında sefer yapan Mavi Tren, Anadolu Ekspresi, Yataklı Ankara Ekspresi makinistleri Eskişehir’de dinlenme haklarını kullanarak istirahat istediklerinde görevden uzaklaştırılıyor. Afyon – Tavşanlı hattında bir hafta boyunca çalışanlar haklarını kullandıkları için her gün 1-2 tren seferden kaldırılıyor. Zonguldak – Karabük arasında çalışan yük trenlerinden her gün 1-2 tren seferden kaldırılıyor. Zonguldak – Ankara arasında çalışan Karaelmas Ekspresi çalışanları Çankırı’da dinlenme haklarını kullanıyorlar. 1 Kasım 1994 günü Samsun’da demiryolu çalışanları viziteye çıktılar ve bu yüzden Samsun – Çarşamba arasında çalışan banliyö trenleri, diğer yolcu trenleri ve yük trenleri (toplam 8 tren) çalışmadı. Manevra hizmetleri yapılamadı. Sivas – Samsun arasında çalışan yolcu treninde çalışanlar Zile’de dinlenme haklarını kullanıyor.
“Eyleme devam! Bir hafta önce uyarmıştık ve şimdi artık uyarmıyor, haklarımızı istiyoruz. Trenler haklarımızı kullandığımız için duruyor. Ancak işverenimiz hala sorunlarımızı çözme noktasına gelmedi. Bu duyarsızlığı protesto etmek ve haklarımızı alana kadar fazla çalışmama, dinlenme haklarımızı kullanarak trenleri durdurmaya devam edeceğiz.” (BTS, Trenler Durdu! Durmaya Devam Edecek!, 2.11.1994, 1 s.)
BTS’nin eylemleri 22 Kasım 1994 günü de yinelendi. Demiryolcular İstanbul, İskenderun, Adana, Gaziantep, İzmir, Samsun, Sivas, Tavşanlı, Kütahya, Manisa, Soma ve bağlı hatlarda çalışmayı durdurdular. Demiryolları çalışanlarının yanı sıra, 21 Kasım günü eylemlerine başlayan PTT çalışanları 22 Kasım günü de eylemlerini sürdürdüler. Tüm Haber-Sen Genel Başkanı İsmail Çınar ve toplam 22 sendika yöneticisi gözaltına alındı. (Cumhuriyet, 23.11.1994)
24 Kasım Öğretmenler Günü’nde Eğit-Sen ve Eğitim-İş üyesi yüzlerce öğretmen Kızılay’da yolu kapatarak yürüyüş yaptı ve Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı önüne karatahta bıraktı. Karatahtanın üzerinde şunlar yazıyordu: “Göstermelik gün değil. Grevli toplu sözleşmeli sendika. Can güvenliği. İnsanca yaşanacak ücret. Anadilde eğitim. Demokratik, laik bilimsel eğitim. Öğrenim ve öğretim özgürlüğü. Özerk demokratik üniversite istiyoruz.” İzmir’de ise 3000 dolayında öğretmen toplu vizite eylemi yaptı. Öğretmenler yürüyüşte “şehit öğretmenler aramızda,” “gerici faşist eğitime son,” “onurlu yaşam için sendika,” “söz, yetki, karar çalışanlara” sloganlarını attı. (Cumhuriyet, 25.11.1994)
25 Kasım 1994 günü ise İstanbul’da Kamu Çalışanları Sendikaları İstanbul Şubeler Platformu’nun aldığı karar uyarınca iş bırakma ve kitlesel basın açıklamaları eylemleri yapıldı. Öğle saatlerinde yaklaşık 5000 memur Kadıköy Belediyesi önünde toplandı. Birçok işyerinin önünde de gösteri yapıldı. Bursa’da 1500 dolayındaki PTT çalışanı 24-25 Kasım 1994 günleri iş bıraktı. İzmir’de 22 Kasım günü 1000 dolayında demiryolu çalışanı vizite eylemi yaptı. Tüm Haber-Sen’in İzmir’deki şubeleri de 24 – 25 Kasım günleri iş bıraktı. Diğer sendikaların üyeleri de öğle saatlerinde gösteri yaparak, PTT çalışanlarına destek verdi. Konya ve Çorum’da da PTT çalışanlarının eylemleri oldu. (Gerçek Dergisi, 3.12.1994)
Kamu çalışanlarının bu eylemliliği, Türk-İş’in Kasım ayı içinde iyice yoğunlaşan ve Meclis’e yürüyüş girişimi sonucunda hak kayıpları girişiminin büyük ölçüde engellenmesiyle tamamlandı.
Çalışanların Ortak Sesi Demokrasi Platformu da 17 Kasım 1994 günü yayınladığı raporda, 1995 Bütçe Kanun Tasarısına ilişkin görüş ve eleştirilerini yayınladı (Demokrasi Platformu’nun 6 sayfalık raporu)
DYP-SHP Koalisyon Hükümeti 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nda kamu kesiminde işçilerin ve memurların haklarını kısıtlayıcı hükümler ve düzenlemeler getirdi. Bu hükümlerin bir bölümü, Anayasa’nın 161. maddesinde yer alan, “bütçe kanununa, bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamaz” düzenlemesini de ihlal ediyordu. Ancak, bütçe kanununda bu nitelikte hükümlerin yer alması ve bunların iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması durumunda Anayasa Mahkemesi bunları iptal etse bile, bütçe kanununun kabul edilerek yürürlüğe girmesi tarihi ile Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararının yazılıp yayınlanması arasındaki süredeki işlemlerin iptali söz konusu olmayacaktı. Anayasanın 153. maddesi, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceğini açıkça ifade ediyordu.
Bütçe Kanunu Tasarısının Meclis’e sunulmasının ardından Türk-İş tarafından yapılan değerlendirmede, bu tasarının yasalaşması ve uygulanması durumunda çok önemli hak kayıplarının yaşanacağı belirtiliyordu.
Türk-İş’in 4 Kasım 1994 tarihli raporu (Türk-İş’in 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile İlgili Görüş ve Talepleri, 4 Kasım 1994, 8 sayfa) aşağıda sunulmaktadır:
- GENEL DEĞERLENDİRME
1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı, DYP-SHP Koalisyon Hükümeti’nin 5 Nisan 1994 günü ilan ettiği Ekonomik Önlemler Uygulama Planı’nın işçi hak ve çıkarlarını kısıtlayıcı yaklaşımı ile uyum içindedir.
Bu Tasarı, işçi haklarına ve sendikalara yeni bir saldırıdır.
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik kriz, ücret geliriyle geçinenler tarafından yaratılmamıştır. Ancak, krize çözüm olarak uygulamaya konan istikrar programı, yükün çok büyük bir bölümünü ücretlilere, emeklilere ve işsizlere yüklemektedir.
Bütçe Kanunu Tasarısı, bazı işçileri zorunlu olarak memur statüsüne geçirerek, kamu işçilerini sendikal haklardan yoksun bırakma ve işçi sendikalarını zayıflatma amacı taşımaktadır. Kazanılmış hakların ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.
Bütçe Kanunu Tasarısı, “sosyal devlet” anlayışının iyice terkedildiğini göstermektedir. Servislerin paralı hale getirilmesi, ilaç katılım bedellerinin yükseltilmesi, bu nitelikte düzenlemelerdir.
Bütçe Kanunu Tasarısı, kamu kesimi işçilerini yoksullaştırmaya ve işsiz bırakmaya yöneliktir. Öngörülen düzenlemeler, özelleştirme öncesinde kamu işletmelerinin ihbar/kıdem tazminatı yüklerinden kurtulması, sendikalı işçi sayısının olabildiğince azaltılması gibi hedeflerle ve Dünya Bankası ve IMF gibi kurumların bu konudaki tavsiyeleri ile uyum içindedir.
Tasarı, 1995 yılında kamu kesiminde çok sayıda işçinin işten çıkartılacağı izlenimini vermektedir. Tasarı’nın “Gerektiğinde Kullanılabilecek Ödenekler” başlıklı 7. Maddesinde “ihbar ve kıdem tazminatını karşılama ödeneği” ilk defa yer almaktadır.
Mevcut işsizlere iş bulma ve yeni iş imkanları yaratacak yatırımlar yapma yönünde hiçbir çaba harcamayan Hükümet, 1995 yılında yeni işsizler yaratacaktır. Bundan üç yıl önce söz verilmiş olmasına rağmen, Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında işsizlik sigortasına sahip olmayan tek ülke durumunu da korumaktadır.
Tasarı, “memur” ve “sözleşmeli personel” statüsünde çalışanların hakları konusunda da olumsuz düzenlemeler içermektedir. 1994’ün ikinci yarısında çok düşük zam verilen memurların enflasyon karşısındaki kayıplarının 1995’te de giderilmeyeceği anlaşılmaktadır. Bu durum, 1994’ün ikinci yarısında ücretleri dondurulan sözleşmeli personel için de geçerlidir. Ayrıca, sözleşmeli personelin teşvik ikramiyeleri de kaldırılmaktadır.
Şu husus çok iyi bilinmelidir ki, işçileri memur ve sözleşmeli personel yapmakla, işçi sınıfının hak ve özgürlükler mücadelesini engellemek mümkün değildir.
Konfederasyonumuz, Bütçe Kanunu Tasarısı’nın bu haliyle yasalaşmasının büyük toplumsal huzursuzluklara neden olacağı konusunda yetkilileri şimdiden uyarmayı gerekli görmektedir.
- 1995 MALİ YILI BÜTÇE KANUNU TASARISI’NIN MADDELERİNE İLİşKİN GÖRÜŞ VE TALEPLER
Türk-İş’in 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı maddelerine ilişkin görüş ve talepleri, madde sırasına göre aşağıda sunulmaktadır:
- ve 5. Dilim Ücret Zamlarını Karşılama Ödeneği
Tasarı’nın 7(f) maddesi, konsolide bütçeye dahil kuruluşlarda çalışan işçilerin 1994 yılında ödenmeyen alacaklarının karşılanması ile Maliye Bakanlığı bütçesinden aktarma yapılması konusunda Maliye Bakanı’nı yetkili kılmaktadır. Konsolide bütçeden ücret alan işçilerin 1994 yılı alacakları karşılığı 1995 bütçesine konulmuştur.
Ancak, döner sermaye işçilerinin TİS alacakları karşılığı bu fasılda yer almamıştır. Önceki yıllarda yaşanan bu sıkıntının giderilmesi için, 1995 yılı bütçesine, yapılan protokol gereği ödenek konulmasını sağlamak gerekir.
Servis Araçlarının Paralı Olması
Tasarı’nın “Resmi Taşıtlar” başlıklı 12. maddesinde, servis araçlarından yararlanan personelin bu hizmet için para ödemesi öngörülmektedir. (b) fıkrasındaki düzenleme şöyledir: “Resmi taşıtların veya taahhüt yoluyla kiralanın taşıtların personelin zamanında işbaşında olmalarını teminen servis hizmetlerinde kullanılması halinde, yararlanmak isteyen personelden idarelerince belirlenecek miktarlarda servis ücreti alınır. Ancak, alınacak ücret, servis hizmetinin verildiği il için belediyece tespit edilen toplu taşıma kart bedelinin % 50’sinden veya aylık 20 adet bilet bedelinden az olamaz.”
Personelin işyerine taşınması bir sosyal hizmettir ve paralı hizmete dönüştürülmemelidir.
İlaç Katılım Payları
Tasarı’nın 16. maddesi, Maliye Bakanlığı’na, memur, emekli, dul ve yetimlerinin ilaç katılım payı olarak ödedikleri oranları % 50’ye kadar artırma yetkisi tanımaktadır. Bu oranlar halen % 10-%20 olarak uygulanmaktadır.
Sosyal devlet anlayışına tümüyle ters düşen ilaç katılım payı uygulamasının tümüyle kaldırılması gereklidir.
İl Özel İdarelerine İşçilik Ödeneği Aktarılması
Tasarı’nın 23. maddesi, genel ve katma bütçeli kuruluşlarca yürütülen hizmetlerin ilk özel idarelerince yerine getirilmesi halinde, il özel idarelerine işçilik ödeneği aktarılmasını öngörmektedir.
Bazı kamu işletmelerinde 1994 yılında gündeme gelen bu uygulamanın, Bütçe Tasarısı’nda düzenlenmiş olması, 1995 yılında daha da yaygınlaştırılmaya çalışılacağını göstermektedir. Uygulama, işçilerin toplu sözleşme kapsamından çıkarılarak asgari ücretle İl Özel İdarelerinde çalıştırılması biçiminde yürütülmektedir.
İşçileri sendikasızlaştırma amacı güden bu uygulamaya son verilmelidir.
Döner Sermaye Gelirlerinin Bütçeye Aktarılması
Tasarı’nın 33. maddesi, döner sermayeli işletmelerin aylık gayri safi hasılatlarının % 10’unun genel bütçeye aktarılarak gelir kaydedilmesini ve Maliye Bakanlığı’na bu oranı % 35’e kadar artırma yetkisinin verilmesini öngörmektedir. Önceki Bütçe Kanunlarında mevcut olan, ancak farklı oranlar öngören bu düzenleme, döner sermayeli işletmelerin kapanmasına neden olacak nitelikte bir düzenlemedir. Nitekim, maddeye eklenen son fıkra, bu konuda Maliye Bakanlığı’nı yetkili kılmaktadır.
Döner sermayeli işletmeleri zor durumda bırakacak bir düzenleme yapılmamalıdır.
Boş Kadroların İptali
1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın “Kadroların Kullanımı” başlıklı 51(b) maddesinde, Genel Bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelerde, bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlarda, kanunlarla kurulan fonlarda, kefalet sandıklarında, sosyal güvenlik kuruluşlarında, genel ve katma bütçelerin transfer tertiplerinden yardım alan kuruluşlarda 31.12.1994 tarihi itibariyle boş olan sürekli işçi kadrolarının ve bu tarihten sonra boşalacak olanların hiçbir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılacağı belirtilmektedir. Aynı maddenin (d) fıkrası ile, il özel idareleri ve belediyeler ile bunların kurdukları birlik ve müesseselerdeki serbest memur kadroları ve sürekli işçi kadrolarından 31.12.1994 itibariyle boş olan ve daha sonra boşalacak olanların açıktan atama amacıyla kullanılması İçişleri Bakanlığı iznine tabi kılınmıştır. Yine 51. maddenin (e) fıkrası ile, 31.12.1994 tarihi itibariyle KİT’lerde boş olan ve daha sonra boşalacak kadro ve pozisyonlara açıktan personel atanması yasaklanmakta ve ihtiyacın kurum içinde nakil yoluyla karşılanması öngörülmektedir.
Emeklilik ya da başka nedenlerle kamu işletmelerinde boşalan daimi işçi kadroları zaten uzun süredir doldurulmamaktadır. İşletmelerin ihtiyaç duydukları işler, ya geçici statüyle çalıştırılan işçiler tarafından yapılmakta ya da kimi işler özel müteahhit/taşeron firmalara aktarılmaktadır.
Tasarı’nın 55. maddesinde yer alan düzenleme ise, memur ya da sözleşmeli personel statüsüne geçmeye ya da emekliliğe zorlanacak ve bunun gereğini yerine getirmediği takdirde işten çıkartılacak olan işçilerden boşalacak sürekli ve geçici işçi pozisyonlarının da kendiliğinden iptalini öngörmektedir.
Boş ve boşalacak kadroların iptali, kamu kuruluşlarının görevlerini yerine getirmelerini imkansız kılacak bir düzenlemedir. Kamu kuruluşları, üstlendikleri hizmetlerin gerektirdiği sayıda personel çalıştırabilmeli ve bu sayının belirlenmesinde işçi sendikalarına da söz hakkı tanınmalıdır.
Sürekli nitelikteki işlerde geçici statüyle çalıştırılan işçiler sürekli kadrolara geçirilmelidir.
Mecburi Hizmetin Kaldırılması
Tasarı’nın 51/c maddesi, kurumlara eleman yetiştirmek amacıyla 657 sayılı Yasa ve diğer özel yasalarda yer alan hükümlere göre açılan okul ve kurslar ile burs vermek suretiyle okutulan öğrencilerin mecburi hizmet yükümlülüğünü kaldırmaktadır. Mecburi hizmet yükümlülüğü devam edenler ile 1995 yılında öğrenimlerini bitirecek olanların bu yükümlülüklerinin, krediye dönüştürme veya borçlandırma işlemi yapılmaksızın kalkmış sayılacağı belirtilmektedir.
Kamu kuruluşlarının sağladığı imkanlarla yetişmiş personelin bu işletmelerde istihdam edilmesi uygulaması kaldırılmamalıdır.
İşçilik Ödeneklerinin Sınırlandırılması
Tasarı’nın 53. maddesinde, “Genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idareler, sürekli işçileri ile 30 işgününden fazla süre ile çalıştıracakları geçici işçileri, bütçelerinin (55) ve (66) alt programlarında yer alan 100-Personel giderleri harcama kalemindeki ödenekleri aşmayacak sayıda ve süre ile istihdam edebilirler. Sürekli ve geçici işçilere bütçede tertiplenen ödeneği aşacak şekilde fazla çalışma yaptırılamaz. Belirtilen alt programlara hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamaz ve bütçenin başka tertiplerinden işçi ücreti ve fazla çalışma ücreti ödenemez.” denmektedir. Önceki Bütçe Kanunu’nda da mevcut olan bu aktarma yasağı, kamu kesiminde büyük sıkıntı yaratmaktadır.
Geçici İşçiliğin Yılda 3 Ay ile Sınırlandırılması
Tasarı’nın 54(d) maddesi, aynı kurumun farklı birimlerinde olsa bile, aynı kişinin yılda üç aydan daha uzun süre çalıştırılamayacağı kuralını getirmektedir.
Şu anda, pekçok kamu işletmesinde sürekli kadro verilmediği için zincirleme akitle çalışan geçici işçiler bulunmaktadır. Bu işçiler sürekli nitelikteki işleri yapmaktadırlar ve hizmetlerine sürekli olarak ihtiyaç vardır.
Geçici işçiliğin 3 ayla sınırlandırılması çok sayıda geçici işçinin sigorta sağlık hizmetlerinden yararlanamaması sonucunu getirecektir. Bilindiği gibi, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası’na göre, Kurum sağlık hizmetlerinden yararlanabilmek için yılda 120 gün prim ödemiş olmak gerekmektedir.
Bir yandan sürekli kadroları iptal edip, diğer yandan geçici işçilik süresini sınırlamak, kamu işletmelerinin çalıştırılmaması anlamını taşımaktadır. Son derece sakıncalı olan bu hüküm değiştirilmelidir.
İşçilerin Memur ya da Sözleşmeli Yapılması ve Zorunlu Emeklilik
Kanun Tasarısı’nın 55. maddesi, kamu işletmelerinde 1994 yılında geçici iş pozisyonlarında istihdam edilmiş yüksek öğrenimli işçilerle sürekli işçi kadrolarında istihdam edilmiş bazı işçilerin “durumlarına uygun boş memur kadrolarına”, KİT ve bağlı ortaklıklarında ise “boş sözleşmeli personel pozisyonlarına” intibak ettirilmesini ya da emeklilik hakkını kazananların emekli edilmesini öngörmekte ve işçilerin 31.3.1995 tarihine kadar başvurularını yapmaları istenmektedir.
Tasarı, memur ya da sözleşmeli personel statüsüne geçmek istemeyenlerin ve 31.3.1995 tarihine kadar emeklilik ya da yaşlılık aylığı almaya hak kazananların sadece kıdem tazminatlarının ödenerek iş akitlerinin feshedileceği hükmünü getirmektedir. Yani, zorla emekli edileceklerle, memur ya da sözleşmeli statüye geçmeyi reddeden işçilere ihbar tazminatı ödenmeyecektir.
Son yıllarda giderek yoğunlaşan sendikasızlaştırma politikası, kamu işletmelerinde bazı işleri özel müteahhitlere devretme, işçi çıkartma, ayrılanların yerine yeni işçi almama ve çeşitli baskılarla zaten uygulanmaktadır. Bütçe Kanunu Tasarısı’nın bu hükmü sendikasızlaştırma politikasında yeni bir aracı daha devreye sokmaktadır.
1984 sonrasında memurlar önce özendirme yoluyla, daha sonra da zorla sözleşmeli personel statüsüne geçirilerek iş güvencesi hakkından mahrum bırakılmışlardı. Tasarı’daki düzenleme ise, çok sayıda işçinin grevli ve toplu sözleşmeli sendika hakkının ellerinden alınmasını hedeflemektedir.
Statüsü ne olursa olsun tüm çalışanların toplu sözleşme ve grev haklarını da içeren sendikal haklardan eksiksiz yararlanması gerektiği bir dönemde, Hükümet’in böyle bir yönteme başvurmasını Türk-İş olarak kabul etmemiz mümkün değildir.
Hükümet, onaylanmış olan ILO Sözleşmelerinin gereğini bir an önce yerine getirmeli ve kamu işçilerinin statülerini değiştirmek yoluyla kazanılmış hakları gaspetme girişimlerinden de vazgeçmelidir.
6772 Sayılı Yasa ile Yapılan İlave Tediyelerin 1995 Yılında Uygulanmaması
Tasarı’nın “Uygulanmayacak Hükümler” başlıklı 72. Maddesinin sonunda, 6772 sayılı Yasa’nın 1, 2, 3 ve 4. Maddelerinin 1995 mali yılında uygulanmayacağı belirtilmektedir.
Yılda 52 günlük (madenlerin yeraltı işlerinde 78 günlük) ücret tutarındaki ilave tediyeler, kamu kesiminde toplu iş sözleşmelerinde madde olarak yer almaktadır. İlave Tediyeler, yıllardır kamu kesimi toplu iş sözleşmelerinin bir parçasıdır. Bütçe Kanunu Tasarısı ile bu hakkı ortadan kaldırma yoluna gidilmemelidir.
Türk-İş Yöneticileri önce Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşüldüğü Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri ile görüşmeler yaptı. Burada bazı sözler verildiyse de, bu sözlerin hiçbirinin yerine getirilmeyeceği, bu konuda asıl yetkilinin Başbakan Tansu Çiller olduğu konusunda görüş birliğine varıldı. Bu sorunun Plan ve Bütçe Komisyonu’nda çözülmesi önemliydi, çünkü Anayasaya göre, bütçe kanunu tasarısı üzerinde TBMM Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilen metin üzerinde üyelerce gider artırıcı veya gelir azaltıcı önergeler verilemiyordu.
Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral 26 Ekim 1994 günü yaptığı basın açıklamasında, bütçe kanunu tasarısının yaratacağı sorunları kamuoyuna açıkladı:
Basınımızın ve Televizyon Kanallarının Değerli Çalışanları,
Değerli Arkadaşlarım,
Hepinizi Türk-İş Yönetim Kurulu adına en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Türkiye’de siyasetin tıkandığı, ekonomik bunalımın derinleşerek sürdüğü ve toplumsal huzursuzlukların yoğunlaştığı bir dönem yaşıyoruz.
Halkımız, Hükümetin icraatından ve muhalefet partilerinin halkımızın sorunlarını dile getirmedeki yetersizliğinden şikayetçidir.
Yaz aylarında yavaşlayan enflasyon, sonbaharla birlikte hızlanmıştır ve daha da hızlanacaktır.
İşsizlik her geçen gün artmaktadır. İşten çıkarmalarla, işyeri kapatmalarıyla, özelleştirmeyle, taşeronlaştırmayla birlikte, evine ekmek götüremeyenlerin sayısı hızla çoğalmaktadır.
Terörle mücadelede elde edilen başarılar, demokratikleşme ve istihdam yaratıcı yatırımlarla pekiştirilmemektedir.
12 Eylül döneminin anti-demokratik Anayasası ve yasaları, tüm vaadlere rağmen, hala yürürlüktedir.
Kamu çalışanlarına grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette bulunma hakları hala verilmek istenmemekte, sendikalaşma hakları tartışma konusu yapılmaktadır.
Onaylanan 87 ve 151 sayılı ILO Sözleşmeleri henüz iç mevzuatımıza yansıtılmamıştır. Bakanlar Kurulu tarafından onaylanan 158 sayılı Sözleşme henüz Uluslararası Çalışma Bürosu’nda tescil edilmemiş, iç mevzuatımızda 158 sayılı ILO Sözleşmesinin gerekli kıldığı değişiklikler henüz yapılmamıştır.
Emeklilerin hiçbir sorunu çözülmemiştir. 25-30 yılını bu ülkeye hizmetle geçiren emeklilerimiz bugün 3-4 milyon lira emekli aylığıyla ölüm kalım mücadelesi vermektedir.
Hükümet, özellikle 5 Nisan İstikrar Programı sonrasında, bu vaadlerini bile rafa kaldırmıştır.
Hükümet, özelleştirmeyi her derde deva bir ilaç olarak sunmaktadır.
Zenginden vergi almayan, bir avuç sermayedarın devleti çeşitli yollardan soymasına ve yağmalamasına ses çıkarmayan ve aksine bu ufacık gruba devlet bankalarından trilyonlarca lira kredi aktaranlar, işçinin-memurun-emeklinin üç beş kuruşuna göz dikmiştir.
Devletin soyulmasına imkan yaratanlar ve böylece kamu açıklarını büyütenler, kamu açıklarını kapatacağız diye devlet malını daha fazla yağmalatmayı savunmaktadır.
1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında ele alınan konular Hükümetin bu sermaye yanlısı politikasının en açık ifadesidir.
Hükümet, genel ve katma bütçeli kuruluşlarca yürütülen hizmetlerin il özel idarelerine aktarılmasını öngörmektedir. Genel ve katma bütçeli kuruluşlardaki sendikalı işçiler işten çıkarılacaktır. İşten çıkarılan işçilerin bir bölümünün işleri, il özel idarelerine alınan sendikasız ve asgari ücretli geçici işçilere yaptırılacaktır.
Hükümet, geçici işçiliği yılda üç ay ile sınırlamaktadır.
Hükümet, çok sayıda işçiyi memurlaştırarak ve sözleşmeli personel statüsüne geçirerek, temel sendikal haklardan yoksun bırakmayı amaçlamaktadır.
1995 yılında çok sayıda işçinin, memurun ve sözleşmeli personelin işten çıkarılması planlanmaktadır. Kamu kesimindeki istihdam hızla azaltılacak, işsizler ordusu daha da büyütülecektir.
Memurlar ve sözleşmeli personel, servis araçları ve hastane giderlerine katılacak, ilaç parası ödeyecektir.
6772 sayılı Yasa gereği verilmesi gereken ikramiyeler ödenmeyecektir.
Hükümet, 1995 yılı toplu sözleşmelerinde ücret artışlarını iyice sınırlayarak ve belki bizi grevlere zorlayarak, ücretlerimizin satınalma gücünü hızla düşürmeyi planlamaktadır.
1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında yer alan bu ve benzeri tedbirler, yeni bunalımlara davetiyedir.
Hükümet, farkında olarak veya olmayarak, bombayla oynamaktadır.
Değerli Arkadaşlarım,
Türk-İş hiçbir zaman sorun yaratmamıştır. Türk-İş halkının ve ülkesinin sorunlarının en aza inmesi için üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır. Ne yazık ki, Hükümet hala bunun farkında değildir.
Ancak Hükümet, büyük toplumsal karışıklıklara yol açacak bir bombayla böyle pervasızca oynamaya devam ederse, çıkacak olayların sorumlusu yalnızca Hükümet olacaktır.
Değerli Arkadaşlar,
Türkiye Cumhuriyeti öyle büyük ve güçlü bir devletmiş ki, bu Hükümete ve yıllardır süren yağmaya rağmen ayakta durabilmiştir.
Türk-İş, Hükümetimizi sorumlu davranmaya davet etmektedir.
Koalisyon Hükümeti’nin üç yıllık icraatı halkımıza elle tutulur bir yarar sağlamamıştır.
Hükümet, halkın sorunlarını çözeceğim gerekçesiyle Türk-İş’ten ve işçilerden fedakarlık istemiştir.
Türk-İş ve İşçiler de bu fedakarlığı fazlasıyla yapmıştır.
İkramiye tarihleriyle oynanarak, hatta ikramiyeler 2-3 ay geç ödeme yapılarak, emekli işçilerin kıdem tazminatları 3-5 ay geç verilerek, zorunlu tasarruf fonundaki paramızın önemli bir bölümüne el konularak, işçiden kesilen Konut Edindirme Fonu yersiz kullanılarak, toplu sözleşme zam farklarımız geç ödenerek, SSK’nın prim alacaklarının faizleri affedilerek, enflasyonun yüzde 120’lere tırmanmasına imkan tanınarak işçinin trilyonlarca lirası gasp edilmiştir.
Bizim elimizden alınan kaynaklarla
– Hangi memurun maaşı artırılmıştır?
– Nereye yatırım yapılmıştır?
– Hangi işsize iş bulunmuştur?
– Hangi emeklinin sorunu çözülmüştür?
– Hangi küçük esnafa kredi verilmiştir?
– Hangi köylünün sıkıntıları aza indirilmiştir?
Memurlara uygun görülen, 400 bin lira zamdır. Memurlar, İkinci Dünya Savaşı yıllarından bile daha zor bir dönem yaşamaktadır.
Emekliler yoksulluk içindedir. Kendilerini güvenceye alan milletvekillerimiz, emeklilerin acılarına kulaklarını tıkamışlar, gözlerini kapamışlardır.
Küçük esnaf, sattığı malın yenisini rafına koyamamaktadır.
Köylünün yüzü, ürününü kaldırdığında gülmemektedir. Köylünün büyük bir bölümü mağdurdur ve perişandır.
Değerli Arkadaşlarım,
Yurtdışında çalışan vatandaşlarımız da, Hükümetlerin ilgisizliğinden ve duyarsızlığından şikayetçidir ve ülkesine karşı kırgındır.
Bu vatandaşlarımız, büyük sorunlarla baş başa bırakılmıştır.
Hükümetler yurtdışında çalışan vatandaşlarımızı sürekli olarak döviz makinesi gözüyle görmüştür.
Hükümetimizin, bu vatandaşlarımızın sorunlarına kısa sürede çözüm aramasını istiyoruz.
Değerli Arkadaşlarım,
Bu Hükümet, halkımızın isteklerine göre değil, IMF’nin, Dünya Bankası’nın, uluslararası ve yerli tekelci sermayenin, bir avuç vurguncunun isteklerine göre hareket etmektedir.
Bu Hükümet, çalışan insanların değil, vurguncuların ve yağmacıların çıkarlarını korumaktadır.
Bu Hükümet, özelleştirme adı altında, Cumhuriyetimizin ve bağımsızlığımızın sembolü olan KİT’leri yok pahasına elden çıkarmayı planlamaktadır.
Bu Hükümet, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile, kamu kesiminde işçileri işten çıkararak ve memurlaştırarak, demokrasinin güvencesi sendikalarımızı zayıflatmak istemektedir.
4 Aralık ara seçimlerinden sonra, halkımıza yönelik saldırı daha da yoğunlaşacaktır.
4 Aralık ara seçimlerinin ardından 1996 yılına kadar bizden oy istemeyeceğini düşünenler, sermayenin programını daha da pervasızca uygulayabileceklerini zannetmektedirler.
Bu oyunu bozacağız.
Türk-İş, siyasetin ve ekonominin tıkandığı bu noktada halkımızın ümididir.
Türk-İş, ekmeğimizi ve özgürlüğümüzü elimizden almak isteyenlere karşı, yalnızca kendi üyelerinin değil, tüm çalışanların, memurların, emeklilerin, işsizlerin, ezilen ve sömürülen yoksul halk kitlesinin çıkarlarını korumaktadır ve koruyacaktır.
Bu nedenle, önümüzdeki günlerde ülkemizin ve çalışanların çıkarlarının korunması için başlatacağımız haklı ve meşru mücadelede, halkımızı da yanımızda görmek istiyoruz.
Türk-İş, aşı olmayana aş, işi olmayana iş diyerek oylarımızı isteyen ve sonra işimize ve aşımıza göz koyanlardan hesap soracaktır.
Türk-İş, tüm siyasi partilerimizi ve milletvekillerimizi uyarmaktadır.
Hükümetin bu politikalarının sürmesi durumunda, Türkiye’de büyük karışıklıklar çıkacaktır. Elinden ekmeği alınmak istenen işçi, memur ve emekli, haklarını kolayca bırakmayacaktır.
Karışıklık yaratılarak, Anayasa’nın 119. maddesi uyarınca olağanüstü hal ilanı planlanıyorsa, böyle bir adımın ülkemiz açısından yaratacağı sıkıntılar konusunda tüm ilgilileri şimdiden uyarıyoruz.
Hükümet bu tahrip edici programlarında ısrar ederse Türk-İş meşru ve demokrasi mücadelesini kesin olarak sürdürecektir.
Bu mücadelemiz sırasında, çoğulcu ve özgürlükçü parlamenter demokratik düzene inanan, vatanını seven, çalışanlara saygı duyan, demokrasiye ve özgür toplu pazarlık düzenine inanan herkesin, Türk-İş’in haklı ve meşru mücadelesinde birlikte hareket edeceğine inanıyoruz.
Hepinizi en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Bu durum, Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun 18 Kasım 1994 günü yapılan toplantısında ele alındı. Bu toplantıda, özel sektör işyerlerinde sendikal hak ve özgürlüklere yönelik saldırılar ve işverenlerin toplu sözleşme görüşmelerindeki tutumu da değerlendirildi.
Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, Antalya’da yapılan Başkanlar Kurulu toplantısını açarken yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Basınımızın ve Televizyon Kanallarımızın Değerli Çalışanları,
Başkanlar Kurulu’muzun Değerli Üyeleri,
Hepinizi Türk-İş adına en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Başkanlar Kurulumuz, işçi sınıfımıza ve sendikacılık hareketine yönelik son derece büyük ve ciddi tehditlerin ve saldırıların yaşandığı bir dönemde toplanmaktadır.
Koalisyon Hükümeti, 3 yıllık icraatı sırasında, halkımıza ve çalışanlara verdiği sözleri tutmamış, IMF’nin ve Dünya Bankası’nın taleplerini yerine getirmekle yetinmiştir.
Muhalefet partilerinin de halkımıza karşı sorumluluklarını ve görevlerini yerine getirdiğini söylemek mümkün değildir. Hükümet, farkında olarak veya olmayarak, Türkiye’yi büyük karışıklıklara götürebilecek bir bombayla pervasızca oynamaktadır. 5 Nisan İstikrar Programı, ülkemize huzur ve istikrar getirmemiş; aksine huzuru kaçırmış, istikrarsızlığı artırmıştır.
Türkiye ekonomisi, 1993 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 11,1 oranında büyümüşken, 1994 yılının Nisan-Mayıs-Haziran aylarında yüzde 10,6 oranında küçülmüştür.
İşsizlik artmaktadır. Devletin verilerine göre, 1994 yılı Ocak-Eylül döneminde özelleştirme, resen emeklilik, işyeri kapatmaları, sendikalaşmayı önlemek amacıyla işten çıkartmalar ve diğer nedenlerle işten ayrılanların sayısı 802 bin olmuştur. Bu rakama, kayıt-dışı sektörde çalışan ve işten çıkarılanlar dahil değildir. Çeşitli nedenlerle köylerden şehirlere göç edenlerin de katılmasıyla, işsizlik her geçen gün büyümektedir. 1995 yılı sonunda Gümrük Birliği’ne girilmesiyle birlikte çökecek olan sanayi kuruluşlarıyla, bu işsizlik daha da artacaktır.
Değerli Arkadaşlarım,
Koalisyon Hükümeti enflasyonu da dizginleyememiştir. 12 aylık enflasyon yüzde 116’dır. 1993 yılı Ekim ayında yüzde 6,9 olan enflasyon, 1994 yılı Ekim ayında yüzde 9,5 olarak gerçekleşmiştir. 12 aylık enflasyonun yüzde 116 olduğu bir dönemde, asgari ücret yüzde 67 oranında artmıştır. Memurların zaten düşük olan ücretlerine yapılan bir yıllık toplam zam yüzde 61’dir. Memur emeklilerine yüzde 60, işçi emeklilerine yüzde 61 ve Bağ Kur emeklilerine yüzde 62 oranında zam yapılmıştır. Bu zamlarla, emekliler açlığa mahkum edilmiştir. Emeklilerimizin hiçbir sorunu çözülmemiştir. Asgari ücretlinin, memurun ve emeklinin satınalma gücü bir yıl içinde yarı yarıya indirilmiştir.
Hükümet, kamu çalışanlarının grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette bulunma haklarını tanımamakta direnmektedir. TBMM Anayasa Alt Komisyonu’nda kamu çalışanlarının varolan ve kullanılan sendikalaşma hakkı bile yok edilmek istenmektedir.
Koalisyon Hükümeti, 12 Eylül döneminin anti-demokratik Anayasasını ve yasalarını, tüm vaadlerine rağmen, değiştirmemiştir.
Adaletli bir vergi düzeni bir türlü kurulmamıştır. Hükümet, devletin gelirlerini vergi toplayarak artırmak yerine, özelleştirmeyle gelir sağlama yolunu tercih etmektedir.
Ancak, Hükümet, Türk-İş’in, halkımızın ve tüm çalışanların kararlı tutumu karşısında, birçok işyerini kapatma planından vazgeçmek zorunda kalmıştır.
Bugünkü özelleştirme metodu ile ülkemize ve halkımıza bir yarar sağlamak mümkün değildir. Hükümet, bağımsızlığımızın dayanağı olan, özel sektörü yaratmış ve desteklemiş olan KİT’leri, yok pahasına elden çıkarma çabası içindedir. Hükümetin bu konudaki uygulamaları, belirli çıkar çevrelerine yarar sağlamaktadır. Bu yağmaya ilişkin bir örnek vermek istiyorum.
Erzurum Yem Fabrikası 21 Nisan 1994 günü 6 milyar 615 milyon liraya Has Nur Yem Sanayiine satılmıştır. Bu bedel karşılığında satılanlar şunlardır: 20 dönüm arazi, 12 kaloriferli daire, 1 fabrika, 1 idare binası, 1 misafirhane, 1 yemekhane, 1 su kuyusu, 1 büyük depo. 6 milyar 615 milyon liranın yalnızca 840 milyon liralık bölümü peşin alınmış, geri kalan bölümünün ise 2 yıl süre içinde ödenmesi kararlaştırılmıştır. Devlet bu satıştan 840 milyon lira alırken, işverene, işçilerin kıdem tazminatı karşılığı olarak 5 milyar 806 milyon lirayı hemen ödemiştir. Eskiden 33 işçinin çalıştığı fabrikada bugün 11 işçi çalışmaktadır. Ücretler düşürülmüştür. Resmi belgelerde işçilerin büyük bir bölümünün asgari ücret aldığı gösterilmektedir.
Değerli Arkadaşlarım,
Hükümetin altına imza attığı toplu sözleşme zamlarını ödememesi, teşkilatımız içinde bazı sorunlar ve sıkıntılar yaratmıştır. Başkanlar Kurulumuz belirli bir ödeme planını kabul ederken, bazı sendikalarımızın yargı yoluna başvurmalarını da saygıyla karşılıyoruz. Diğer taraftan, belirlenen takvim uyarınca 15 Kasım’da ödenmesi gereken zam farklarının zamanında ödenmiş olması, hükümete karşı duyulan güveni kısmen de olsa artırmıştır. Bundan sonraki ödemelerin de herhangi bir aksama olmaksızın yapılmasını istiyor ve bekliyoruz.
İşçiler ve sendikalar olarak, ülkemizin ve halkımızın sorunlarının aşılması için gereken fedakarlığı fazlasıyla yaptık. Bu fedakarlığımızın amacına ulaşıp ulaşmadığını sormak en tabii hakkımızdır. Hükümet, bizim fedakarlığımız sonucunda memurlara hangi yeni hakları tanıdığını açıklamalıdır. Hükümet, bizim fedakarlığımız nedeniyle emeklilerin hangi sorununu çözdüğünü, hangi işsize iş bulduğunu, hangi küçük esnafa ve ev kadınına kredi verdiğini açıklamalıdır.
Günümüzde Hükümetin artık işçiden, memurdan, emekliden, işsizden, küçük esnaftan, köylüden fedakarlık isteme hakkı kalmamıştır.
Değerli Arkadaşlarım,
Türk-İş bu dönemde fiilen muhalefet partisi görevini üstlenmiş durumdadır. Parlamentoda temsil edilen siyasi partiler, tüm çalışanların, işçi sınıfının ve sendikalarımızın en önemli sorunları ve talepleri karşısında tam bir duyarsızlık içindedir.
Türk-İş, bu koşullarda, halkımızın umudu olmuştur. Türk-İş’in tüzel kişiliğine yönelik her türlü saldırı, halkımızın umudunu zayıflatmakta, ülkeyi büyük bir kargaşaya götürmek isteyenlere hizmet etmektedir.
Türk-İş yönetimi bu konuda büyük bir duyarlılık içindedir. Bu duyarlılığın Başkanlar Kurulumuz tarafından da paylaşıldığına inanıyoruz. Sermayenin ve Hükümetin 5 Nisan İstikrar Programı’nı etkisiz kılacak tek güç, Türk-İş’tir. Sorunlarımızın 1995 Malı Yılı Bütçe Kanunu ile daha da artmasının söz konusu olduğu bu günlerde, Türk-İş’in tüzel kişiliğinin büyük bir özenle korunması, daha da önem kazanmaktadır.
Resen emeklilik, işten çıkarmalar, özelleştirme, taşeronlaştırma, işyerlerini kapatma yoluyla binlerce işçiyi işten atan ve atmayı planlayan bugünkü Hükümet, bu kez 1995 Bütçe Kanunu Tasarısı ile, 12 Eylül döneminde bile yaşamadığımız sorunları yaratmaktadır.
1995 Mali Yılı Bütçe Yasa Tasarısı, kamu sektöründe sendikacılığı yok etmeyi ve çalışanları haklarından mahrum bırakmayı amaçlayan bir programdır. Türk-İş’e 12 Eylül askeri yönetiminin veremediği zararı, , DYP-SHP Koalisyon Hükümeti bu bütçe kanunuyla vermek istemektedir.
Kamu kesiminde çalışan işçilerin memurlaştırılması, kadrolu işçilerin yaptığı işlerin il özel idarelerine alınacak geçici işçilere yaptırılması, geçici işçiliğin 3 ay ile sınırlandırılması, 6772 sayılı Yasaya göre ödenmesi gereken ikramiyelerin verilmemesi gibi uygulamalar gerçekleşirse, Türk-İş de, tüm çalışanlar da, halkımız da, ülkemiz de büyük bir darbe yiyecektir. Bu bütçe kanunu tasarısı bu şekilde kabul edilirse, birçok işçi ve memur işten çıkarılacaktır; memurlar ve sözleşmeli personel, servis araçları ve hastane giderlerine katılacak, ilaç parası ödeyecektir.
1995 yılı toplu sözleşme görüşmelerinde de Türk-İş’i büyük zorluklar ve mücadeleler beklemektedir. Türk-İş, geçmişte olduğu gibi, 1995 yılında da, birlik ve beraberliği ve kararlı mücadelesiyle, bu sorunların üstesinden gelecektir.
Türk-İş, tüm Sendikalarımız ve üyelerimiz, bu konularda gereken duyarlılığı göstermektedir. 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında değiştirilmesini istediğimiz konular bir rapor halinde hazırlanmış ve Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve üyelerine takdim edilmiştir. Buna rağmen bu tasarının Plan ve Bütçe Komisyonu’nda değiştirilmemesi ve temel sorunlarımızın çözümü konusunda somut adımların atılmaması durumunda, Türk-İş sorumluluklarını yerine getirecektir.
Bu tasarıya karşı, işyeri kapatmalarına karşı, özelleştirme nedeniyle binlerce işçinin işten atılmasına karşı, taşeronlaştırmaya karşı, resen emekliliğe karşı, Başkanlar Kurulumuzun belirleyeceği meşru ve demokratik eylemlerimiz Türkiye’nin dört bir tarafında derhal başlatılacaktır. Hükümeti, bu eylemlerimize gerek bırakmadan, uyguladığı ve planladığı yanlış politikasından vazgeçmeye çağırıyorum.
Bu toplantının ülkemize, halkımıza ve tüm çalışanlara hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun Antalya’da 18 Kasım 1994 günü yaptığı toplantısı sonunda aşağıdaki bildiri açıklandı:
Türkiye’de çalışanlar ve sendikacılık hareketi, tarihinin en büyük saldırısıyla karşı karşıyadır. Büyük vaadlerle işbaşına gelen ve 3 yıllık yönetimi döneminde tümüyle IMF’nin ve Dünya Bankası’nın programını uygulayan DYP-SHP Koalisyon Hükümeti, 5 Nisan İstikrar Programı’nın yanı sıra, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanun Tasarısı ile de ülkemizde sendikacılık hareketini yok etmek çabası içine girmiştir.
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu ve işverenler de, özel sektör toplu sözleşme görüşmeleri sırasında, 31 yıllık grevli toplu pazarlık döneminin kazanımlarını yok etme çabası içindedir.
Hükümet’in uygulamaları ve programı, tüm çalışanlara 12 Eylül döneminde askeri yönetimin bile vermediği zararları vermektedir ve, bu gidişe engel olunamazsa, Türkiye’de işçi hakları ve sendikacılık hareketi tümüyle tahrip edilecektir.
TİSK’in bu dönem özel sektör toplu sözleşmelerde izlediği strateji ise, askeri yönetim döneminde Yüksek Hakem Kurulu’nda bile dokunulmayan kazanımlarımızı yok etmeyi amaçlamaktadır. İşverenler, “sıfır zamlı” toplu sözleşmeler, ikramiyelerde ve fazla mesai ücretlerinde indirim ve toplu sözleşmelerdeki sınırlı söz hakkının da tümüyle ortadan kaldırılmasını istemektedir.
Türk-İş’in tüm olumlu çabalarına rağmen, Hükümetin uygulamaları ve bütçe yasa tasarısıyla, sosyal hukuk devleti anlayışı bir kez daha ayaklar altına alınmaktadır. Özelleştirme, taşeronlaşma, resen emeklilik ve ayrıca geçici işçilerin işten çıkarılması, kamu kesiminde kadroların dondurulması, 6772 sayılı Yasa uyarınca verilen ikramiyenin kaldırılması, sendikalı işçilerin yerine il özel idarelerine asgari ücretle geçici işçi alınması gibi uygulamalar yoluyla sendikalı işçi sayısı azaltılmakta; kalan işçilerin büyük bir bölümü de memur ve sözleşmeli personel statüsüne geçirilerek, grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette bulunma haklarından mahrum bırakılmaktadır. Tüm işyerlerimizde ve özellikle de askeri işyerlerinde sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılmasının önündeki engeller ve baskılar her geçen gün daha da artırılmaktadır.
DYP-SHP Koalisyon Hükümeti, bu tavrıyla, demokrasinin dayanağı ve güvencesi olan sendikacılık hareketini tasfiye etme çabası içindedir.
Türk-İş, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nda bir bütün olarak ve tümüyle değiştirilmesini talep ettiği noktaları, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı’na ve Üyelerine takdim
etmiştir.
Türk-İş,
– 158 sayılı ILO Sözleşmesi’nin tescil işlemlerinin tamamlanmasını, iş güvencesi sağlayacak ve işsizlik sigortası getirecek yasaların kabul edilmesini;
– Kamu sektöründe özelleştirme nedeniyle işçi kıyımının ve işyeri kapatmalarının durdurulmasını;
– 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısının TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda taleplerimiz doğrultusunda değiştirilerek, haklarımızı yoketme çabasına son verilmesini;
– Sosyal Sigortalar Yasasında yapılmak istenilen değişikliklerle haklarımızı gaspetmeye yönelik girişimlerin durdurulmasını ve kazanılmış hakların korunmasını talep etmektedir.
Türk-İş halkımızın umududur. Türk-İş, tam bir birlik ve bütünlük içinde, ülkemizin, halkımızın ve tüm çalışanların çıkarlarını koruma, demokrasiye sahip çıkma ve geliştirme konusunda kararlı bir mücadeleye hazırdır.
Türk-İş, kamu sektöründe ve özel sektörde 1995 yılında başlatılacak toplu sözleşme görüşmelerinde de, oluşturulan toplu sözleşme koordinasyon kurulu aracılığıyla, tam bir birlik ve bütünlük içinde hareket edecek; 31 yıllık grevli toplu pazarlık döneminin kazanımlarından vazgeçmeyecektir.
Geçmişte Türk-İş’in haklı isteklerine kulaklarını tıkayanlar nasıl bunun bedelini çeşitli platformlarda ve seçim sandıklarında ödemişlerse, bu tavrın sürmesi durumunda, bugünkü iktidar partileri de icraatlarının bedellerini ödeyeceklerdir.
Hükümet, 1995 Bütçe Kanunu Tasarısı ile işçilerin ve memurların birçok hakkını ellerinden almaya çalışmaktadır. Türk-İş bu konuyu kesinlikle pazarlık konusu yapmamaktadır ve yapmayacaktır. Bütçe Kanunu Tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülürken, haklarımızı yokedecek hükümlerin kaldırılması doğrultusunda durumu iyileştirici düzenlemeler yapılmazsa, tüm illerden Ankara’ya gelecek üyelerimiz Ankara’da çeşitli eylemler yaparken; tüm illerdeki üyelerimiz de, Türk-İş Bölge ve İl Temsilcilerinin ve Şube Yöneticilerinin başkanlığında Parlamento’da temsil edilen siyasi partilerin il örgütlerini topluca ziyaret edecekler, sorunlarını dile getirecekler, DYP ve SHP’nin ve Hükümetin tutumunu protesto edeceklerdir.
Türk-İş bu arada, karşı karşıya bulunduğu sorunları Sayın Cumhurbaşkanı ve TBMM Başkanı ile de görüşecektir.
Türk-İş, 12 Eylül döneminde bile karşılaşmadığımız boyuttaki bu büyük saldırının sürmesi, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu tasarısının Plan ve Bütçe Komisyonu’nda isteklerimizin tümü doğrultusunda değiştirilmemesi ve özelleştirme ve kapatma nedeniyle işçi kıyımının durmaması durumunda, ülke genelinde sürekli genel eylemi başlatacak ve üretimden gelen gücünü kullanacaktır. Sendikalarımızın Genel Merkez ve Şube Yönetim Organları, işyeri sendika temsilci ve baştemsilcileri ve üyeleri, ekmek-barış-özgürlük ve demokrasi mücadelesinde halkımıza önderlik etmeye hazırdır ve kararlıdır.
Türk-İş Başkanlar Kurulu, Genel Maden İş Sendikamızın önderliğindeki Zonguldak halkının, ülkemizin bağımsızlığının ve ekonomik kalkınmasının temel dayanaklarından biri olan Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun kapatılması girişimlerine karşı yürüttüğü meşru kitle mücadelesini ve 23 Kasım 1994 günü Zonguldak’ta düzenlenen mitingi yürekten desteklemektedir.
Türk-İş Yönetimi, 21 ve 22 Kasım günleri Başbakan Tansu Çiller ile görüşemedi. Ara seçim konusunun gündemin birinci maddesini işgal ettiği bu günlerde, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ziyaret edilerek, kendisine Türk-İş’in talepleri iletildi.
21 Kasım 1994
SAYIN CUMHURBAŞKANIM,
Ülkemiz büyük bir bunalımı aşmaya çalışırken, Türk-İş ve işçiler olarak, üzerimize düşen fedakarlığı fazlasıyla yaptığımıza inanıyoruz. Ancak, Hükümetin uygulamakta olduğu politikalar, bunalımdan çıkışın yükünü, bunalımın sorumlusu olan kesimler yerine, çalışanların sırtına yüklemeyi temel aldığından, ülkemizde yeni bunalımlar yaratılmaktadır. Türk-İş, ülkemize ve halkımıza karşı duyduğu büyük sorumluluk duygusuyla, en acil sorunlarımızı bu nedenle Size arz etmeyi uygun görmüştür.
İşsizlik en büyük toplumsal yaramızdır ve birçok başka toplumsal ve siyasal sorunun kaynağını oluşturmaktadır. Hükümet, Anayasamızın emrettiği sosyal devlet anlayışını bir kenara atarak, uyguladığı politikalarla, ülkemizdeki işsizler ordusuna her geçen gün yeni işsizler katmaktadır. Özelleştirme ve işyeri kapatmaları nedeniyle çok sayıda işçimizin ve memurumuzun işsiz kalması, tedavisi güç toplumsal yaralara yol açmaktadır.
Hükümet, 1982 Anayasasında ve 12 Eylül döneminin diğer anti-demokratik mevzuatında söz verdiği değişiklikleri yapmamıştır. Bununla da yetinmeyen Hükümetimiz, çeşitli yasaları daha da anti-demokratik hale getirmeye çalışmış ve bu durum ancak meşru ve demokratik tepkimizle önlenebilmiştir. Hükümet, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile, demokrasinin dayanağı ve güvencesi olan sendikacılık hareketini de yok etmeyi amaçlamaktadır. Sendikacılık Hareketi, 12 Eylül askeri yönetim döneminde bile karşı karşıya kalmadığı büyük sıkıntıları ve yokolma tehditlerini yaşamaktadır.
Hükümetin, devlet memurlarına vaadettiği grevli toplu pazarlık hakkını da tanımamış olması, devletimizin yükünü omuzlayan 2 milyonluk bir kitleyi,
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş ölçüde, mağdur etmiştir. Tam üyesi olmak için başvurduğumuz Avrupa Birliği ülkelerinde polislerin ve subayların sendikalaştığı bir dönemde, Türkiye’deki memurların bu hakları tanınmamakta ve hatta işçiler memurlaştırılarak bu haklarından mahrum bırakılmak istenmektedir.
1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile ise şu konularda haklarımız elimizden alınmak istenmektedir:
– Kamu kurum ve kuruluşlarında çok sayıda işçi memurlaştırılmaktadır.
– Kamu kurum ve kuruluşlarında mevsimlik işçilerin sayısı azaltılmakta, geçici işçilerin yıllık azami çalışma süresi 3 ay ile sınırlanmaktadır.
– Kamu kurum ve kuruluşlarında sendikalı işçilerin yaptığı hizmet, il özel idarelerine alınacak ve asgari ücretle çalıştırılacak geçici işçilere yaptırılmak istenmektedir.
– 6772 sayılı Yasa uyarınca verilen ilave tediye ödenmeyecektir.
– Kamu kesiminde işçilere, memurlara ve sözleşmeli personele 1995 yılında yapılacak zamlarda, geleceğe ilişkin enflasyon beklentisi esas alınmaktadır.
– Servis araçları paralı hale getirilmekte, ilaç giderlerine katılım öngörülmekte, kamu kesimindeki boş kadrolar iptal edilmektedir.
Öngörülen bu düzenlemelerin 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nda yer alması durumunda, Türkiye’de çalışanların birçok önemli hakkı ellerinden alınmış olacaktır. Hükümetin bu tavrı, ülkemizin her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ve huzura ihtiyacının olduğu bir dönemde, ciddi sorunlar yaratacaktır.
Bilgilerinize arz ediyorum. Saygılarımla,
Bayram MERAL
Genel Başkan
Süleyman Demirel, işçilerin kazanılmış haklarını ellerinden alacak bir düzenlemenin kendisinden geçmeyeceğini söyledi. 22 Kasım 1994 günlü Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan konuşmasında Sayın Demirel şunları söylüyordu: “Kazanılmış hakları devlet vatandaşının elinden almaz. Ben Devlet Başkanıyım. Gayet açıkça söylüyorum ki, iktisap edilmiş haklara müdahale veya bunların gaspı noktasına varacak her şeyde vaziyet alırım. Gayet açık söylüyorum: İktisap edilmiş haklar zail olacak bir durum varsa, benden geçmez.” Ancak daha sonra, Anayasa’nın 89. maddesinin buna izin vermediği, Cumhurbaşkanı’nın bütçe kanununu görüşülmek üzere TBMM’ne geri gönderme yetkisinin bulunmadığı öğrenildi. 23 Kasım 1994 günü sabahı, Türk-İş Genel Başkanı Bayram MERAL, Devlet Bakanları Bekir Sami Daçe ve Necmettin Cevheri ile görüştü. Devlet Bakanları Daçe ve Cevheri, Bütçe Kanunu tasarısında, ikramiyelere ilişkin düzenlemenin dışında, hakları gasp edici hükümlerin geri çekilemeyeceğini söylediler.
Türk-İş, 23 Kasım 1994 günü yayımladığı bildiriyle, yapılacak eylemler hakkında sendika üyelerini ve kamuoyunu bilgilendirdi. Bildiri aşağıda sunulmaktadır:
23 Kasım 1994
HAKLARIMIZI GASPETTİRMEYECEĞİZ.
Ülkemiz ve halkımız çok büyük sorunlarla karşı karşıyadır. DYP-SHP Koalisyon Hükümeti ise, halkımızın sıkıntılarına kulaklarını tıkamıştır. DYP-SHP Koalisyon Hükümeti, 5 Nisan İstikrar Programı ve 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile, uluslararası ve yerli tekelci sermayenin, IMF’nin ve Dünya Bankası’nın programını insafsızca uygulamaktadır.
İşsizlik artmaktadır. IMF’nin programı uygulanmaya devam edilirse, daha da artacaktır.
Özelleştirmeyle, işyeri kapatmalarıyla ve işten atmalarla, işsizler ordusuna yeni neferler katılmaktadır.
Enflasyon artmaktadır. Sermayenin programı uygulanırsa, halkımızı yoksullaştırmak için enflasyon sürecektir. Ülkemizdeki adaletsizlikler arttı. Devletin sağlık hizmetleri geriliyor. Devletin eğitim hizmeti geriliyor.
Hükümet ise vaadlerini tutmadı, halkımıza verdiği sözleri yerine getirmedi.
12 Eylül döneminin Anayasası ve anti-demokratik mevzuatı sürdürülüyor. Hükümet, Terörle Mücadele Yasasında ve İl Özel İdareleri Yasasında yapmak istediği değişikliklerle, haklarımızı daha da kısmaya çalıştı. Hükümet, Özel Dedektiflik Yasası ile temel hak ve özgürlükleri kullanmamızı engellemeye çalıştı.
Hükümet, 20 Nisan 1994 tarihinde yayınlanan yasa ile, sendikaların özel radyo ve televizyon kurmalarını yasakladı.
Hükümet, 1994 yılında memur ve sözleşmeli personelin maaşlarını, işçi ve memur emeklilerinin aylıklarını enflasyonun yarısı kadar artırdı. 12 aylık enflasyon yüzde 116 iken, bu kesimlerin zaten düşük olan aylıkları yüzde 60 dolaylarında arttı.
Hükümet, işverenlerle anlaşarak, asgari ücreti yalnızca yüzde 67 oranında artırdı ve bir ay geç yürürlüğe soktu. Hükümet, işçilerin ve özellikle de belediye işçilerinin ücret, ikramiye, fazla mesai ücreti, seyyar görev tazminatı gibi alacaklarını ve işten ayrılanların kıdem tazminatlarını aylar boyu ödemedi. Hükümet, kamu kesiminde ödenen ikramiyelerin tarihlerini toplu sözleşme zammından önceye alarak, işçilerin trilyonlarca lirasına el koydu. Hükümet, dövize endeksli hazine bonolarına yatırılan zorunlu tasarruf fonlarını düşük kur üzerinden Türk Lirasına çevirerek, işçilerin ve memurların 70 trilyon liradan fazla kazancına el koydu. Hükümet, kamu kesiminde imzalanmış toplu iş sözleşmelerinin öngördüğü zamları önce uygulamak istemedi, daha sonra da ödemeleri geciktirdi.
Hükümet, adaletli bir vergi düzeni kurmadı. Bugün toplam gelir vergisinin yüzde 56’sını işçi ve memurlar ödemektedir. Hükümet, asgari ücretin gelir vergisi dışında tutulması konusunda Parlamento’nun 11.7.1992 gün ve 3824 sayılı Yasayla kendisine verdiği yetkiyi kullanmadı. Hükümet, katma değer vergisi oranını artırdı ve aylık vergi iadesi uygulamasını kaldırdı.
Hükümet, SSK’nın prim alacaklarının faizini affetti ve bazı alacakları 36 ay takside bağladı.
Hükümet, ülkemiz çalışma mevzuatını, ILO ilke ve standartlarına ve Türkiye tarafından onaylanmış ILO Sözleşmelerine uyumlu hale getirmedi. Hükümet, iş güvencesi sağlamadı. Hükümet, kamu çalışanlarına grevli toplu pazarlık hakkını tanımadı.
Parlamentoda temsil edilen diğer siyasi partiler de, sorunlarımıza sahip çıkmadılar, IMF’nin ve Dünya Bankası’nın ekonomik bunalımın yükünü çalışanların sırtına yıkma programına ve uygulamalarına çeşitli biçimlerde destek verdiler.
İşçi sınıfı olarak, 1994 yılında bunalımın azaltılacağı ve memura, emekliye, işsize, küçük esnafa ve köylüye yeni haklar sağlanacağı umuduyla, önemli fedakarlıklarda bulunduk.
– Bizden alınanlarla, işsize iş bulunmadı; memurun maaşı artırılmadı; emeklinin aylığı yükseltilmedi; küçük esnafa ve ev kadınına kredi verilmedi; köylüye destek sağlanmadı. Bizim yaptığımız fedakarlık, uğrunda herşeyimizi vermeye hazır olduğumuz halkımız için harcanmadı.
– Bizden alınanlarla, uluslararası ve yerli tekelci sermayenin alacakları ödendi; batan bankalara trilyonlarca lira aktarıldı; bir avuç vurguncuya batak kredi verildi; bizden alınanlar, ufak bir sermayedar grup tarafından yağmalandı.
Hükümet, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile, haklarımıza ve özgürlüklerimize yönelik yeni bir saldırı başlattı.
Gün, ekmeğine ve demokrasiye sahip çıkma günüdür.
1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda ele alınmaktadır. Plan ve Bütçe Komisyonu, 26 Kasım 1994 günü görüşmesini bitirecek ve tasarıyı TBMM Genel Kurulu’na sunacaktır. Anayasaya göre, TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında, devletin giderlerini artırıcı veya gelirlerini azaltıcı önerge verilememektedir.
Anayasaya göre, Sayın Cumhurbaşkanı’nın Bütçe Kanununu veto yetkisi de yoktur.
26 Kasım 1994 günü Plan ve Bütçe Komisyonu’nda gerekli değişikliklerin yapılmasının sağlanamaması durumunda, tek kurtuluş yolu, bütçenin TBMM’nde reddedilmesidir. Siyasi alanda bugünkü gücümüzün yetersizliği düşünüldüğünde, bu mümkün değildir.
1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı bu biçimiyle kanunlaşırsa hangi haklarını kaybedeceksin?
– Enflasyonun 12 ayda yüzde 116 olduğu bir dönemde, 1995 yılı için sana yıllık toplam yüzde 20 dolayında bir zam teklif edecekler.
– Memurların ve sözleşmeli personelin zaten çok düşük olan aylıklarına ve işçi ve memur emeklilerinin emekli aylıklarına da yıllık toplam yüzde 35-40 dolayında bir zam yapılacak.
– Yüzbinlerce işçi memurlaştırılacak. Memurlaştırılan işçi, grevli toplu pazarlık hakkını kaybedecek. Memurlaştırılan işçinin, siyasi partilere üye olma ve siyasi faaliyette bulunma hakkı kalmayacak.
– Kamu kurum ve kuruluşlarındaki yüzbinlerce mevsimlik işçi işten çıkarılacak. 1995 yılında geçici işçilerin yıllık toplam çalışma süresi 3 ayı geçemeyecek. Geçici işçiler, böylece, Sosyal Sigortalar Kurumu’na prim ödeyecekler ama SSK’nın sağladığı birçok haktan mahrum bırakılacak.
– İl özel idarelerine asgari ücretle alınacak işçiler, kamu kurum ve kuruluşlarından çıkarılacak yüzbinlerce sendikalı işçinin yaptıkları işleri yapacak.
– Her yıl kamu kuruluşlarında çalışan işçilere 4 defa 13 yevmiye tutarında ödenen ikramiyeler kaldırılacak.
– Servis araçları kaldırılacak veya paralı hale gelecek. İlaç katılım payları artacak. Kamu kuruluşlarının eğitim ve dinlenme tesisleri ile misafirhane ve kreşlerinde işçi çalıştırılmayacak.
– Kamu kurum ve kuruluşlarından onbinlerce işçi ve memur, zorla emekliye sevkedilecek.
1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında yer alan bu hükümler, haklarımız gaspetmektedir.
12 Eylül döneminde düşünülen ve yapılamayanları, DYP-SHP Koalisyon Hükümeti yapmakta ve Parlamento’da temsil edilen diğer siyasi partiler de haklarımızı gasp etmeye yönelik bu saldırı karşısında sessiz kalmaktadır.
Eğer böylesine büyük bir saldırı karşısında haklarını korumak için, meşru ve demokratik mücadelemize katılmazsan, saldırının arkası gelecektir.
Sessiz kalırsan, teslim olursan, ancak mezarda emeklilik hakkına kavuşabileceğin yasa değişiklikleri yapılacaktır.
Hakkını koruma cesaretini göstermezsen, özelleştirmeyle, taşeronlaştırmayla, işten atmalarla, yerli ve yabancı kaçak işçiliğin yaygınlaşmasıyla, köleliğe, işsizliğe ve açlığa mahkum olacaksın.
Meşru ve demokratik mücadelemize katılmayan yok olup gidecektir.
Güvencen, Türkiye’de milyonlarca işçinin, memurun, emeklinin ve işsizin, diğer bir deyişle, işçi sınıfının birliği ve bütünlüğüdür. Güvencen, küçük esnafın ve köylünün, IMF ve Dünya Bankası politikalarına ve bu politikaların savunucusu ve uygulayıcısı siyasi partilere karşı tavrıdır. Güvencen, bugüne kadar kazandığın tecrübeler ışığında, haklarını gasp ettirmeme kararlılığın ve mücadele azmindir.
İşçi sınıfı ve sendikacılık hareketi, IMF’nin ve Dünya Bankası’nın bu yeni saldırısını da geri püskürtecek, ülkemizin bağımsızlığını, demokrasiyi, halkımızın huzurunu ve çocuklarımızın geleceğini koruyacaktır. Hükümeti ve tüm siyasi partileri, ülkemizin ve halkımızın çıkarları konusunda duyarlı davranmaya ve haklarımıza yönelik bu saldırıdan vazgeçmeye çağırıyoruz.
1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında haklarımızı gasp eden hükümlerin tümüyle kaldırılmasını ve acil taleplerimizin derhal yerine getirilmesini talep ediyoruz. Aksi taktirde, ülkemizin geleceği ve halkımızın mutluluğu için sürdürdüğümüz haklı ve meşru mücadele, işçilerin, memurların, emeklilerin ve işsizlerin katılmasıyla, ülkemizin her tarafına yayılacaktır. Eylemlerin sonuçlarının sorumlusu, Hükümet’tir.
Meşru ve demokratik hakları için eylem yapan PTT ve TCDD çalışanlarını kutluyor ve haklı mücadelelerini destekliyoruz.
Karabük’te ve Zonguldak’ta işçi sınıfının öncülüğünde ülkemizin bağımsızlığı ve işyerlerinin kapatılmaması için mücadele eden halkımızı kutluyor ve haklı mücadelelerini destekliyoruz.
Haklı ve meşru mücadelemizde halkımızın desteğini istiyoruz.
Türk-İş Dergisi Ekidir. 23.11.1994
Türk-İş, 24 Kasım 1994 günü bağlı sendikaların genel başkanlıklarına, Türk-İş bölge temsilciliklerine ve Türk-İş il temsilciliklerine aşağıdaki yazıyı gönderdi (24.11.1994 gün ve 94-1261-5/43 sayılı yazı):
18 Kasım 1994 günü Antalya’da toplanan Türk-İş Başkanlar Kurulu kararı uyarınca, başta 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile haklarımıza ve özgürlüklerimize yönelik yeni saldırılar olmak üzere sorunlarımızın çözümü doğrultusunda hükümet yetkilileri ile yapılan görüşmelerden şu ana kadar olumlu bir sonuç alınamamıştır.
23 Kasım 1994 günü Ankara’da yeniden toplanarak durum değerlendirmesi yapan Türk-İş Başkanlar Kurulu, aşağıdaki eylemlerin en geniş katılımla gerçekleştirilmesini kararlaştırmıştır:
25 Kasım 1994 Cuma günü, Türk-İş Bölge ve İl Temsilciliklerinin önderliğinde, tüm şubelerimizin ve üyelerimizin katılımıyla, iktidar partileri DYP ve SHP İl Başkanlıklarına topluca gidilip protesto edilecek ve diğer parti örgütlerine de sorunlarımız aktarılacaktır.
26 Kasım 1994 Cumartesi günü saat 12:00’de, Ankara’da Celal Bayar Bulvarı Tandoğan tarafında (şehirlerarası otobüs terminali arkası) toplanılacak ve önce Anıtkabir’e, ardından TBMM doğrultusunda yürünecektir.
Türk-İş Başkanlar Kurulu, Sendikalarımızın 26 Kasım yürüyüşüne, ağırlıklı olarak Ankara’ya yakın illerden olmak üzere, en geniş üye sayısıyla katılımını kararlaştırmıştır. Bu en geniş katılımı sağlamak üzere gereken çalışmaları yapmanızı rica eder, Hükümet’in saldırısına karşı ekmeğimize ve demokrasiye sahip çıkma eylemlerinde tüm Sendikalarımıza başarılar dileriz.
Saygılarımızla.
Türk-İş tarafından bağlı sendikalara gönderilen 25 Kasım 1994 tarihli yazıda da yürüyüşte kullanılacak sloganlar bildirildi ve bazı uyarılarda bulunuldu (25.11.1994 gün ve 94-1272-5/43 sayılı yazı):
Türk-İş Başkanlar Kurulu’nun kararı uyarınca, 26 Kasım 1994 Cumartesi günü saat 12:00’de Ankara’da Celal Bayar Bulvarı Tandoğan tarafında (şehirlerarası otobüs terminali arkası) toplanılarak, yapılacak olan ziyaretlere ilişkin toplantı alanı krokisi ve slogan listesi ekte sunulmaktadır.
Ziyaretler sırasında, belirlenen sloganlar dışında slogan atılmaması, Türk-İş görevlileri ile yakın ilişkide bulunulması ve sendikal camiamız dışından kışkırtıcı unsurların saflarımıza katılmasına engel olunması ve tahriklere karşı uyanık bulunulması önemli rica olunur.
Bilgilerinizi ve gereğini rica ederiz.
Saygılarımızla.
Yazı ekinde yer alan listede aşağıdaki sloganlar belirtilmişti:
Türk-İş nerede, biz oradayız.
Çok zor kazandık, kolay vermeyiz.
Demokrasi hakkımız, söke söke alırız.
İşçi memur el ele, genel greve.
Fiyatlara değil, ücretlere zam.
İşçiler birleşin.
İşçiyiz, örgütlüysek güçlüyüz.
İşçinin emeği, sermayenin yemeği.
Meclis’in güvencesi işçi sınıfı.
Patron devlet değil, sosyal devlet.
Ekmek, barış, özgürlük.
Hükümet şaşırdı, sabrımızı taşırdı.
Sermaye şaşırdı, sabrımızı taşırdı.
Teslim olmayacağız, direneceğiz.
Hükümet istifa.
Ana baba diyorlar, hakkımızı yiyorlar.
Zonguldak, Karabük kapatılamaz.
Hükümet hükümet duy sesimizi.
Kahrolsun IMF, tam bağımsız Türkiye.
İşçilerin onuru, hükümeti yenecek.
İşçilerin onuru, sermayeyi yenecek.
Vur vur inlesin, parlamento dinlesin.
Haklıyız, güçlüyüz, kazanacağız.
Halkımızla omuz omuza, daha güzel günlere.
Yaşasın Demokrasi Platformu.
25 Kasım 1994 günü tüm ülkede siyasi partilerin ziyaret edilmesi, 26 Kasım günü ise Ankara’ya gelecek işçilerle birlikte, önce Anıtkabrin ziyaret edilmesi, ardından da dilekçe vermek üzere TBMM’ne yürünmesi kararı alındı. Aynı gün Türk-İş tarafından yayınlanan ve ertesi gün 50 bin adet dağıtılan bildiride şöyle deniliyordu:
İşçi sınıfı olarak, 1994 yılında bunalımın azaltılacağı ve memura, emekliye, işsize, küçük esnafa ve köylüye yeni haklar sağlanacağı umuduyla, önemli fedakarlıklarda bulunduk.
– Bizden alınanlarla, işsize iş bulunmadı; memurun maaşı artırılmadı; emeklinin aylığı yükseltilmedi; küçük esnafa ve ev kadınına kredi verilmedi; köylüye destek sağlanmadı. Bizim yaptığımız fedakarlık, uğrunda herşeyimizi vermeye hazır olduğumuz halkımız için harcanmadı.
– Bizden alınanlarla, uluslararası ve yerli tekelci sermayenin alacakları ödendi; batan bankalara trilyonlarca lira aktarıldı; bir avuç vurguncuya batak kredi verildi; bizden alınanlar, ufak bir sermayedar grup tarafından yağmalandı.
Hükümet, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı ile, haklarımıza ve özgürlüklerimize yönelik yeni bir saldırı başlattı.
Gün, ekmeğine ve demokrasiye sahip çıkma günüdür.
1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda ele alınmaktadır. Plan ve Bütçe Komisyonu, 26 Kasım 1994 günü görüşmesini bitirecek ve tasarıyı TBMM Genel Kurulu’na sunacaktır. Anayasaya göre, TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında, devletin giderlerini artırıcı veya gelirlerini azaltıcı önerge verilememektedir.
Anayasaya göre, Sayın Cumhurbaşkanı’nın Bütçe Kanununu veto yetkisi de yoktur.
26 Kasım 1994 günü Plan ve Bütçe Komisyonu’nda gerekli değişikliklerin yapılmasının sağlanamaması durumunda, tek kurtuluş yolu, bütçenin TBMM’nde reddedilmesidir. Siyasi alanda bugünkü gücümüzün yetersizliği düşünüldüğünde, bu mümkün değildir.
1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı bu biçimiyle kanunlaşırsa hangi haklarını kaybedeceksin?
– Enflasyonun 12 ayda yüzde 116 olduğu bir dönemde, 1995 yılı için sana yıllık toplam yüzde 20 dolayında bir zam teklif edecekler.
– Memurların ve sözleşmeli personelin zaten çok düşük olan aylıklarına ve işçi ve memur emeklilerinin emekli aylıklarına da yıllık toplam yüzde 35-40 dolayında bir zam yapılacak.
– Yüzbinlerce işçi memurlaştırılacak. Memurlaştırılan işçi, grevli toplu pazarlık hakkını kaybedecek. Memurlaştırılan işçinin, siyasi partilere üye olma ve siyasi faaliyette bulunma hakkı kalmayacak.
– Kamu kurum ve kuruluşlarındaki yüzbinlerce mevsimlik işçi işten çıkarılacak. 1995 yılında geçici işçilerin yıllık toplam çalışma süresi 3 ayı geçemeyecek. Geçici işçiler, böylece, Sosyal Sigortalar Kurumu’na prim ödeyecekler ama SSK’nın sağladığı birçok haktan mahrum bırakılacak.
– İl özel idarelerine asgari ücretle alınacak işçiler, kamu kurum ve kuruluşlarından çıkarılacak yüzbinlerce sendikalı işçinin yaptıkları işleri yapacak.
– Her yıl kamu kuruluşlarında çalışan işçilere 4 defa 13 yevmiye tutarında ödenen ikramiyeler kaldırılacak.
– Servis araçları kaldırılacak veya paralı hale gelecek. İlaç katılım payları artacak. Kamu kuruluşlarının eğitim ve dinlenme tesisleri ile misafirhane ve kreşlerinde işçi çalıştırılmayacak.
– Kamu kurum ve kuruluşlarından onbinlerce işçi ve memur, zorla emekliye sevk edilecek.
1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında yer alan bu hükümler, haklarımız gasp etmektedir.
12 Eylül döneminde düşünülen ve yapılamayanları, DYP-SHP Koalisyon Hükümeti yapmakta ve Parlamento’da temsil edilen diğer siyasi partiler de haklarımızı gasp etmeye yönelik bu saldırı karşısında sessiz kalmaktadır.
Eğer böylesine büyük bir saldırı karşısında haklarını korumak için, meşru ve demokratik mücadelemize katılmazsan, saldırının arkası gelecektir.
Sessiz kalırsan, teslim olursan, ancak mezarda emeklilik hakkına kavuşabileceğin yasa değişiklikleri yapılacaktır.
Hakkını koruma cesaretini göstermezsen, özelleştirmeyle, taşeronlaştırmayla, işten atmalarla, yerli ve yabancı kaçak işçiliğin yaygınlaşmasıyla, köleliğe, işsizliğe ve açlığa mahkum olacaksın.
Meşru ve demokratik mücadelemize katılmayan yok olup gidecektir.
Güvencen, Türkiye’de milyonlarca işçinin, memurun, emeklinin ve işsizin, diğer bir deyişle, işçi sınıfının birliği ve bütünlüğüdür. Güvencen, küçük esnafın ve köylünün, IMF ve Dünya Bankası politikalarına ve bu politikaların savunucusu ve uygulayıcısı siyasi partilere karşı tavrıdır. Güvencen, bugüne kadar kazandığın tecrübeler ışığında, haklarını gasp ettirmeme kararlılığın ve mücadele azmindir.
İşçi sınıfı ve sendikacılık hareketi, IMF’nin ve Dünya Bankası’nın bu yeni saldırısını da geri püskürtecek, ülkemizin bağımsızlığını, demokrasiyi, halkımızın huzurunu ve çocuklarımızın geleceğini koruyacaktır. Hükümeti ve tüm siyasi partileri, ülkemizin ve halkımızın çıkarları konusunda duyarlı davranmaya ve haklarımıza yönelik bu saldırıdan vazgeçmeye çağırıyoruz.
1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında haklarımızı gasp eden hükümlerin tümüyle kaldırılmasını ve acil taleplerimizin derhal yerine getirilmesini talep ediyoruz. Aksi taktirde, ülkemizin geleceği ve halkımızın mutluluğu için sürdürdüğümüz haklı ve meşru mücadele, işçilerin, memurların, emeklilerin ve işsizlerin katılmasıyla, ülkemizin her tarafına yayılacaktır. Eylemlerin sonuçlarının sorumlusu, Hükümet’tir.
Meşru ve demokratik hakları için eylem yapan PTT ve TCDD çalışanlarını kutluyor ve haklı mücadelelerini destekliyoruz.
Karabük’te ve Zonguldak’ta işçi sınıfının öncülüğünde ülkemizin bağımsızlığı ve işyerlerinin kapatılmaması için mücadele eden halkımızı kutluyor ve haklı mücadelelerini destekliyoruz.
Haklı ve meşru mücadelemizde halkımızın desteğini istiyoruz.
Bu arada sorun Demokrasi Platformu’na iletildi. Demokrasi Platformu’nu oluşturan örgütlerin genel başkanlarının katıldığı toplantıda, 26 Kasım eylemine Demokrasi Platformu’nun sahip çıktığı ve her örgütün kendi gücü oranında katılacağı bildirildi. Aynı gün Demokrasi Platformu olarak TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk ziyaret edildi.
25 Kasım 1994 günü hemen hemen tüm illerde, Türk-İş bölge veya il temsilcisinin önderliğinde, şube yöneticileri ve bazı işçilerin katılmasıyla, DYP ve SHP il örgütleri ziyaret ve protesto edildi. Bazı illerde diğer siyasi parti örgütleri de ziyaret edildi. Protestolar oldukça etkili oldu.
Cumhuriyet Gazetesi, İstanbul, İzmir ve Adana’daki protestoları şu şekilde anlatmaktadır:
Türk-İş’in İstanbul’daki 1. Bölge Temsilciliği’nin Gümüşsuyu’ndaki binası önünde toplanan sendika temsilcileri sloganlar atarak Taksim’deki SHP il binası önüne kadar yürüdüler. Çağlayan’daki DYP il binası önüne siyah çelenk bırakan işçiler, “işçi memur el ele, genel greve” sloganını attılar.
İzmir’de Tük-İş’in 3. Bölge Temsilciliği’ne üye işçiler dün iktidardaki partilerin il binalarına yürüyerek özelleştirmeyi protesto ettiler. DYP il binası önünde “yaşasın işçi sınıfının birliği” yazılı pankart açan Türk-İş’e üye bini aşkın işçi, hükümet aleyhinde sloganlar attı.
Adana’da da Türk-İş’e bağlı sendikaların başkan ve yöneticileri, 1995 Mali Yılı Bütçe Tasarısının yasalaşmamasını isteyerek yürüdü ve SHP ve DYP il örgütlerine siyah çelenk bıraktı. (Cumhuriyet, 26.11.1994)
Türk-İş’in Diyarbakır’da bulunan 7. Bölge Temsilciliği tarafından Türk-İş Genel Merkezi’ne gönderilen yazıda (25.11.1994 gün ve 994-70 sayı), DYP ve SHP il başkanlıklarının protesto edilmesine ilişkin bilgi verildi:
İlgi talimatlarınız gereğince 25 Kasım 1994 Cuma günü DYP ve SHP parti binalarına topluca gidilip protesto edilmesi ve diğer siyasi partilere de sorunlarımızın aktarılması konusu, Bölge Temsilciliğimize bağlı tüm illere bildirilmiştir.
25 Kasım 1994 tarihinde (büyük bir çoğunluğun katıldığı) başta Diyarbakır olmak üzere Elazığ, Van, Muş, Ş.Urfa illerindeki Sendika Şube Başkan ve Yönetim Kurulu üyeleri ile İşyeri Temsilci ve Baş Temsilcilerinden oluşan gruplar parti il teşkilatlarını ziyaret etmişlerdir (DYP ve SHP protesto edilmiştir).
Parti il teşkilatlarının yöneticileri, genel merkezlerini gerek telefon ve gerekse faxla arayacaklarını söylemişlerdir.
Bölge Temsilciliğimize bağlı diğer illerle iletişim kurulamadığından haber alınamamıştır bu illerimizden de bilgi alındığında Konfederasyonumuza bilgi verilecektir.
Gereğini bilgilerinize arz ederiz.
Saygılarımızla.
25 Kasım günü İçişleri Bakanı, Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral’le görüşmek istedi. Meral, İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü ve Ankara Valisi ile bir görüşme yaptı. Akşam da Başbakan Tansu Çiller’le bir görüşme yapıldı.
Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral ve yönetim kurulu üyeleri, Anıtkabir ve TBMM’ye yürüme kararı olan Demokrasi Platformu adına dün gece Başbakan Tansu Çiller, Devlet Bakanları Necmettin Cevheri, Bekir Sami Daçe, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe ve bazı ekonomi bürokratlarıyla bir araya geldiler. Yaklaşık 2,5 saat süren görüşmede, hükümetin, Türk-İş’e, tasarının anayasaya aykırı olduğu ileri sürülen 55. maddesini kaldırma sözü verdiği öğrenildi.
Görüşmeden sonra Bayram Meral, Devlet Bakanı Necmettin Cevheri’nin “Türk-İş Meclis’e yürüyemez” şeklindeki sözlerinin hatırlatılması üzerine, Anıtkabir’den sonra Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın önüne kadar yürüyeceklerini, burada bir heyetin Necatibey Caddesi’nden ineceğini bildirdi. Meral, şunları söyledi: “Biz oraya kadar yürüyeceğiz. Gelsin durdursun bakalım Sayın Cevheri. Biz zaten ‘Meclis’in içine gireriz’ demedik. Anıtkabir’den sonrası Meclis’e yürümedir. Hava Kuvvetleri’ne kadar gelmemize engel olamazlar.
Türk-İş Genel Başkanı Meral ve konfederasyon yönetim kurulu üyeleri, dün İçişleri Bakanı Menteşe’yi makamında ziyaret ederek, bugün saat 12:00’de Tandoğan Meydanı’nda toplanarak yapılacak yürüyüş için izin istedi. Ancak Valisi Erdoğan Şahinoğlu ile Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar’ın da katıldığı görüşme, bir saat sürdü.
Menteşe, konuşmasında Türk-İş’in “vatansever” olduğuna dikkat çekerek, “güvenlik için kolordu çağırmak dahil her türlü tedbirin alınacağını” söyledi. Menteşe, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasında “TBMM’ye 1 kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamayacağına” dikkat çekildiğini ifade etti. (Cumhuriyet, 26.11.1994)
26 Kasım 1994 günü ise TBMM’ne dilekçe verme eylemi gündeme geldi. Bu arada yaşanan ilginç olaylardan biri, Cumhuriyet Gazetesi’nin 26.11.1994 günlü sayısının birinci sayfasında Meclis’e yürüme kararının iptal edildiğinin ilan edilmesiydi. Haber şöyleydi: “Demokrasi Platformu, bugün için aldığı Meclis’e yürüme kararını, hükümetin bütçe yasa tasarısında işçi lehine geri adım atması sonucu iptal etti.” Nedeni anlaşılamayan bu haber nedeniyle birçok kişi Türk-İş’i aradı.
Türk-İş tarafından hazırlanan ve 30 bin adet çoğaltılarak yürüyüşe katılanlara dağıtılan dilekçede, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında işçi haklarını gasp eden hükümlerin kaldırılması talebinin yanı sıra başka talepler de vardı:
T.B.M.M. BAŞKANLIĞI’NA
ANKARA
İşçiler olarak, 1994 yılında bunalımın azaltılacağı ve memura, emekliye, işsize, küçük esnafa ve köylüye yeni haklar sağlanacağı umuduyla, önemli fedakarlıklarda bulunduk.
– Bizden alınanlarla, işsize iş bulunmadı; memurun maaşı artırılmadı; emeklinin aylığı yükseltilmedi; küçük esnafa ve ev kadınına kredi verilmedi; köylüye destek sağlanmadı. Bizim yaptığımız fedakârlık, uğrunda her şeyimizi vermeye hazır olduğumuz halkımız için harcanmadı.
– Bizden alınanlarla, uluslararası ve yerli tekelci sermayenin alacakları ödendi; batan bankalara trilyonlarca lira aktarıldı; bir avuç vurguncuya batak kredi verildi; bizden alınanlar, ufak bir sermayedar grup tarafından yağmalandı.
Hükümet bu fedakarlıklarımızı da yeterli bulmamaktadır. 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında birçok hakkımız gasp edilmek istenmektedir. Bu tasarıda aşağıdaki düzenlemelerin değiştirilmesini arz ediyorum:
– İşçileri memurlaştırma ve böylece grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette bulunma haklarından mahrum bırakma girişimine son verilmelidir;
– Geçici işçilerin çalışma süresinin azami 3 ay ile sınırlandırılması ve birçok yerde geçici işçilerin işten çıkarılması girişimine son verilmelidir;
– İl özel idarelerine asgari ücretle geçici işçi alma girişimi engellenmelidir;
– Memur ve sözleşmeli personelin aylıklarında, işçi ve memur emeklilerinin emekli aylıklarında ve kamu kesimi toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde en az geçen dönemin gerçek gelir kaybını telafi edecek bir zam verilmeli; IMF’nin ve Dünya Bankası’nın talebi olan, bir sonraki dönemin enflasyon beklentisine dayalı ücret zammı önerisinden vazgeçilmelidir;
– 6772 sayılı Yasa uyarınca yapılacak ek ödemenin (ikramiyelerin) kaldırılması girişimine son verilmelidir;
– Servis araçlarının kaldırılması, ilaç katılım paylarının artırılması, kamu kuruluşlarının eğitim ve dinlenme tesisleri ile misafirhane ve kreşlerinde işçi çalıştırmama girişimlerine son verilmelidir.
T.B.M.M.’nden acilen talep ettiğimiz diğer konular da şunlardır:
– İş güvencesi sağlayacak yasa değişiklikleri gerçekleştirilmeli, işsizlik sigortası kurulmalıdır;
– Kamu çalışanlarının grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette bulunma hakları, 87, 98 ve 151 sayılı ILO Sözleşmeleri doğrultusunda, iç mevzuatımızla düzenlenmelidir;
– Yerli ve yabancı kaçak işçilik önlenmelidir;
– İşyeri kapatmaları durdurulmalıdır;
– Sosyal Sigortalar Yasası’nda öngörülen ve emekliliği çok zorlaştıracak değişiklik önerileri gündemden kaldırılmalıdır;
– Hükümetin, Hükümet Programları ve Protokollerinde yer alan ve ayrıca 18 Mayıs 1994 günü açıklanan “Demokratikleşme ve Yeniden Yapılanma Uygulama Planı”nda yer alan vaadleri yerine getirilerek, ülkemiz demokratikleştirilmelidir.
Çoğulcu ve özgürlükçü Parlamenter Demokrasiye olan sonsuz güven ve inancımızla, yukarıda belirttiğim acil sorunların çözümü konusunda gerekli girişimlerde bulunulmasını arz ediyorum. Saygılarımla,26.11.1994
26 Kasım 1994 günü sabahı Türk-İş Başkanlar Kurulu toplandı. Bayram Meral, bir önceki gece Tansu Çiller’le yapılan görüşmeyi anlattı ve sorunun büyük ölçüde çözüleceğini söyledi. Bu arada, sorunun çözülmesi durumunda Meclis’e yürümek için zorlanmayacağı, Anıtkabir’den çıkıldıktan sonra Meclis doğrultusunda atılan her adımın Meclis’e yürümek anlamına geleceğini açıkladı. Sorunun çözülmesi durumunda, Hava Kuvvetleri Komutanlığı önünden Necatibey Caddesine dönüleceğini gösteren bir güzergah krokisi de bu toplantıda dağıtıldı.
Anıtkabri ziyaret ve TBMM’ne dilekçe verme eylemleri, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu çerçevesinde bir toplantı ve yürüyüş olmadığı için, Türk-İş, yetkililerden bir izin alma girişiminde bulunmadı. Ayrıca, TBMM’ne gösteri yapmak için değil, yalnızca dilekçe vermek için gidilmesi düşünüldüğünden, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nın TBMM’nden bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamayacağına ilişkin yasağı da eylemle ilgili değildi.
26 Kasım 1994 günü Tandoğan’da 100 bin dolayında işçi ve memur toplandı. Hak-İş’ten gelenlerin sayısı 100 dolayındaydı. DİSK’in katılımı 300-400 kişiydi. Kamu çalışanları sendikalarının ve meslek örgütlerinin toplam katılımı 5 bin dolayındaydı. Geri kalan kitle, Türk-İş’e bağlı sendikaların üyeleriydi. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden bir yetkili, yürüyüş için Ankara’ya 571 otobüsün giriş yaptığını saptadıklarını belirtti. Birçok işçi, normal yolcu gibi otobüslerle, trenle ve özel araçlarla Ankara’ya geldi. 150 dolayında otobüs ise, bazı illerdeki engellemeler ve kötü hava koşulları nedeniyle yürüyüşe yetişemedi.
Bu yürüyüşün 2,5 günde hazırlanmasına bağlı olarak, çeşitli organizasyon bozuklukları ve yetersizlikleri oldu. Ancak yürüyüş son derece coşkuluydu. 15-20 kişilik sık sıralar halinde Anıtkabir’e giriş bir saati buldu. Yürüyüşçülerin bir ucu daha otobüs terminalinin oradayken, diğer ucu Anıtkabir’in Anıttepe kapısından çıkmış, Kara Kuvvetleri Komutanlığı önünden Eskişehir yoluna girerek, DSİ Genel Müdürlüğü önüne ulaşmıştı. Anıtkabir’de görevli subaylardan biri, “Anıtkabir bugüne kadar böyle kalabalık ve disiplinli bir ziyaret görmedi” diyordu.
Yaklaşık 100 bin işçinin Anıtkabir’in ziyareti, Türkiye tarihinde ilk kez gerçekleşti.
Türkiye tarihinde ilk defa 100 bin dolayında işçi ve memur, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna önderlik eden, “hakimiyet milletindir” ve “hayatta en hakiki mürşit ilimdir” gibi çağdaşlığın temellerini oluşturan anlayışları ülkemizde hakim kılan, demokrasinin ve sendikal hakların güvencesi laikliği yerleştiren ve çağdaş bir ulusçuluk anlayışıyla Osmanlı’dan devralınan ümmeti bir ulusa dönüştüren Mustafa Kemal Atatürk’ü ziyaret etti. Mustafa Kemal’in anti-emperyalist çizgisi, 100 bin kişinin benimsediği ve sık sık attığı “Kahrolsun IMF, tam bağımsız Türkiye” sloganında da yaşıyordu.
Yürüyüşe geçilmesi öncesinde Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, TBMM’ne giderek, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı İlyas Aktaş ile yeniden görüştü. İlyas Aktaş, kazanılmış hakları iptal etmeye yönelik hükümlerin kaldırılacağı konusunda, kendi elyazısıyla yazdığı ve imzaladığı bir belgeyi Bayram Meral’e verdi.
Yürüyüşün başı Anıtkabirden çıkıp, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın önlerine geldiğinde, Türk-İş’in yürüyüşte kullandığı büyük araç acele olarak buraya çağrıldı. Bayram Meral bu aracın üstüne çıkarak, kurulu ses düzeni aracılığıyla, 1995 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısında hakları gasp edici hükümlerin kaldırılması konusunda söz alınmış olduğunu, isteklerin büyük ölçüde karşılandığı koşullarda Meclis’e yürümek için polis ve asker barikatını zorlamanın zararlı olacağını, Sıhhiye ve Tandoğan doğrultusunda yürüneceğini söyledi.
Türk-İş’in organizasyon eksiklikleri kendini bu noktadan sonra gösterdi. Necatibey Caddesi’ne girenlerin bir bölümü, Saracoğlu Mahallesi’nin köşesinden Meclis’e giden yoldaki polis barikatını görünce, bu barikatı aşarak Meclis’e gitmek istedi. Türk-İş’in görevli aracı yoluna devam edemedi. Yürüyüş durunca arkadan gelenler Eskişehir yolunda birikti. Arkadan gelenlere Bayram Meral’in mesajı aktarılamadı ve bir düzensizlik yaşandı. Bu arada 30-40 kişilik bir grup, Necatibey Caddesi’nin Sıhhiye tarafında Bayram Meral’e saldırdı. Bayram Meral daha sonra barikatın yanına dönerek, hâlâ bekleyen 15 bin kişilik bir gruba bir ağacın üzerinden bir saate yakın bir süre konuştu. Yürüyüş daha sonra dağıldı.
Yürüyüşe açıkça karşı çıkan tek sendikacı, Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Mustafa Özbek oldu. Mustafa Özbek yürüyüşe katılmadı. 28 Kasım 1994 günlü Ortadoğu Gazetesi’nde yayınlanan bir demecinde ise şunları söyledi: “Türk-İş yönetimi aklını başına toplamalıdır. İkide bir sokağa çıkılmamalıdır. Konfederasyon sokağa çıkmakla ağırlığını ve itibarını kaybetmektedir.”
Türkiye tarihinde ilk defa 100 bin işçinin ve memurun yürüyüşü ile TBMM’nde bir yasa tasarısında işçi haklarını gasp etmeyi amaçlayan hükümler hemen hemen tümüyle değiştirildi. 26 Kasım Büyük Yürüyüşü, bu yönüyle büyüktür.
Türk-İş, 2,5 günlük bir çalışmayla 100 bin insanı dilekçe vermek için Meclis’e yürütebildiğini gösterdi. 100 bin işçi ve memur, soğuğa, yağmura ve daha sonra da başlayan kar yağışına rağmen, 5 Nisan İstikrar Programı’na karşı son derece coşkulu bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşte, “işçi-memur birleşin, iktidara yerleşin” türü sloganlarda atıldı.
Ancak Türk-İş yürüyüşün organizasyonunda önemli hatalar yaptı. Görevli sayısı yetersizdi. Görevlilerle yürüyüş öncesinde hiçbir toplantı yapılmadı. Görevliler görevlerini gerektiği gibi yerine getirmediler. Katılımın beklenenin üstünde olmasıyla da bağlantılı olarak, yürüyüş öncesinde toplanma yerinde kortej gerektiği gibi düzenlenemedi. Ses düzeni yetersizdi. Türk-İş’in ses düzeniyle donatılmış tek aracı da, gerek sloganları duyurmada, gerek yürüyüşü düzenlemede yetersiz kaldı. Bayram Meral’in konuşması kitleye iletilemedi. Anıtkabir’in Anıttepe kapısından çıkıldıktan sonra Anıttepe’deki büyük meydanda toplanılmış ve Bayram Meral buradan kitleye konuşmuş olsaydı, ciddi bir sorun çıkmayacaktı.
Gazeteler ve televizyon kanalları ise, yürüyüşün görkemini ve coşkusunu görmek ve göstermek yerine, Bayram Meral’e yönelik saldırıyı ön plana çıkardılar. Bayram Meral’in ağaca çıkarak yaptığı konuşmanın resmi, gazetelerde miting resimlerinden daha fazla yer kapladı.
Ancak bütün bu eksikliklere ve kitle iletişim araçlarının yürüyüşü yansıtmadaki yetersizliklerine ve bazan çarpıtmalarına rağmen, bu yürüyüş Türkiye işçi sınıfı ve sendikacılık hareketi tarihine BÜYÜK YÜRÜYÜŞ olarak geçti.
26 Kasım 1994 eylemi gazetelerde geniş yer aldı.
Cumhuriyet’in haberi aşağıda sunulmaktadır:
Hükümet, bütçe yasa tasarısında işçi lehine geri adım atarken Anıtkabir’de yürüyen on binlerce işçi ve memur, Türk-İş Genel Başkanı Meral’in yürüyüşten vazgeçmesini kınadı.
Türk-İş, Hak-İş, DİSK ve Kamu Çalışanları Sendikaları Platformu’nun (KÇSP) aralarında bulunduğu Demokrasi Platformu’na bağlı örgüt üyesi işçi ve memurlar ekonomik ve demokratik haklarını dile getirmek için dün sabah saat 11:00’den itibaren Tandoğan Meydanı’nda toplanmaya başladı.
Başbakan Tansu Çiller ile önceki gün temas kurarak işçilerin memurlaştırılmasını engelleyen Türk-İş Genel Başkanı Meral ile Türk-İş Genel Mali Sekreteri Enver Toçoğlu, yürüyüş öncesinde TBMM Bütçe Plan Komisyonu Başkanı İlyas Aktaş ile bir görüşme yaptılar. TBMM’deki görüşme sonunda, Başbakan Çiller’den yeniş ışık alan, komisyonun DYP’li Başkanı Aktaş, Türk-İş’in isteklerinin dikkate alınmasını kabul etti.
Meral ve Toçoğlu’nun, TBMM’Den Tandoğan Meydanı’na gelmesinden sonra Türk-İş Başkanı Meral, Hak-İş Genel Başkanı Necati Çelik, DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak, Türk-İş Başkanlar Kurulu üyeleri ve Demokrasi Platformu’ndaki teşkilatların yöneticileri, Anıtkabir’e giderek Atatürk’ün mozolesine çelek koydular.
Slogan atmadan ve pankartlarını açmadan Anıtkabir’den ayrılan topluluk, Akdeniz, Fevzi Çakmak caddelerini izleyerek İnönü Bulvarı’na kadar ilerledi. Türk-İş yöneticilerinin Başbakan’la yaptığı görüşmede “Meclis’e yürünmemesi” konusunda uzlaşılması nedeniyle Meral, İnönü Bulvarı ile Necatibey Caddesi’nin köşesinde, topluluğa “yürüyüşün hedefine ulaştığını” belirterek dağılma çağrısı yaptı.
Meral’in konuşmasından sonra (yürüyüşe katılanlar) Necatibey Caddesi’nden geçerken Başbakanlık binasını ıslık çalarak ve yuhlayarak protesto etti. Yahya Galip Caddesi’nin girişinin çevik kuvvet barikatıyla kesilmesine tepki gösteren bazı sendikaların üyelerinin, kitleye dağılma çağrısı yapan Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri Salih Kılıç’ın bulunduğu minibüsü zorla barikatın üzerine itmeleriyle kargaşa çıktı.
İşçilerin Meral’in konuşmasına izin vermeyerek ellerine geçirdikleri taş ve kola kutularını fırlatmaları üzerine Meral, yakındaki bir ayakkabıcı dükkanına sığınmak zorunda kadı. Daha sonra Çankaya Emniyet Amirliği’ne giden Meral, bazı grupların dağılmaması üzerine, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Devlet İstatistik Enstitüsü önünde konuşarak topluluğun dağılmasını sağladı.
İzmir Büromuzun haberine göre, Türk-İş’e bağlı sendikalarda örgütlü işçiler önceki gece Basmane Meydanı ve Türk-İş binası önünden otobüslere binerek Ankara’ya gitmek istediler. Otobüslerin ruhsatlarını ve kontak anahtarlarını toplayan emniyet güçleri, araçların hareketini engelledi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, eylemlere ilişkin bir soru üzerine, yasaların, insanlara çok geniş hak arama olanakları verdiğini savunarak, şunları söyledi: “Beğenmediğiniz hadiseler karşısında susmayın. Fakat bütün bunları Türkiye Cumhuriyeti devletinin kanunlarının gösterdiği şekilde yapın.”
Ankara’da yaşamı durduran işçi eyleminde, ayrı ayrı semtlerde öbek öbek toplanan kalabalıkların öfkesini sendika başkanları da durduramadı. Türk-iş Başkanı Bayram Meral, öncülüğünü yaptığı eylemde “satılık başkan, hükümetin uşağı” haykırışlarıyla para ve taş protestosuna hedef olurken, kitle eylemlerindeki tavırlarıyla adını duyuran Orhan Taşanlar, güvenlik güçlerine yaptığı “sabırlı olun” uyarılarıyla bu kez üstlerinden olumlu not aldı.
Anıtkabir’de başlayan ve Meclis’in 1 kilometre yakınına gelinmeden bitirilmesi planlanan yürüyüşün, başkentin yaşamında birkaç saat sorun yaratması önlenemedi. Türk-İş Başkanı Beyram Meral’in konuşmasının ardından dağılması beklenen kalabalık, Bakanlıklar, Anıttepe, Sıhhiye gibi merkezi yerlerde öbek öbek haykırmaya devam etti. Eylemi dindirmek için TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda işçilerin istedikleri yönde çalışma yapılacağını anlatmak amacıyla teknolojinin son olanaklarından yararlanıldı. Komisyon Başkanı, çevrede bulunan bir cep telefonuyla Bayram Meral’i bilgilendirdi.
Komisyondan alınan sözü işçilere anlatmaya çalışan sendika başkanları da kalabalıkları dağıtamazken, Çankaya Emniyet Amirliği önünde bulunan kalabalığı dağıtacağı umuduyla konuşması istenen Bayram Meral, “satılık başkan, hükümetin uşağı” sloganlarıyla tepki aldı. Meral’in konuşma ısrarı, işçilerin, önce ceplerindeki bozuk paraları, onlar da bitince çevredeki taş ve kola kutularını fırlatmalarıyla kırıldı. İşçileri dağıtmak amacıyla emniyet ekipleri arasında paylaşılamayan Bayram Meral’in, bir ayakkabıcı dükkanında tutulduğunu öğrenen emniyet amiri, sinirle çıkıştı: “Bayram Meral’i buraya getirin.”
Bu talimat karşısında başkanı korumaya çalışan polis memurunun “Efendim çıkaramam. Durum tahmin ettiğinizden hassas” uyarısı dışarıdaki işçilerin kararlılığını gösteriyordu. Saatler süren eylem sırasında işçilerin dağılmaması ve trafiğin kilitlenmesi nedeniyle görevli polislerin sinirlerinin gerginleştiği telsiz konuşmalarından da anlaşılıyordu. Bir görevlinin, “efendim, burada en az 1500 kişi var. ‘Yürüyeceğiz’ diyorlar, nasıl durduracağım” sözlerine karşılık amirin “Sabırlı olun, sabırlı olmaya devam edin. Müdahale olması gerekirse mutlaka bize bilgi verilecek” uyarısı dikkat çekiyordu. Kitle eylemlerindeki tavırları ve memurları dövmesiyle ünlenen Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar da polislere yaptığı “sabırlı olun” uyarıları sonucunda, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe’den olumlu not aldı. (Cumhuriyet, 27.11.1994)
Milliyet de gelişmeleri şu şekilde verdi:
Necatibey Caddesi ile Sezenler Sokağı’nın kesiştiği noktada saygı duruşunda bulunan bir grup işçi dağılma kararına tepki gösterdi. Şeker-İş, Harb-İş, Haber-İş ve DİSK işçilerinin çoğunlukta olduğu grup Meclis’e yürünmesi gerektiğini söyleyerek eylemin sona erdirilmesine itiraz ettiler.
Bu sırada arabayla geçmekte olan Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral’i gören kalabalık, “bizi sattın”, “satılık başkan”, “hükümetin uşağı” diye bağırmaya başladı. Meral, bunun üzerine otomobilinden inerek bir polis aracının megafonuyla işçileri yatıştırmaya çalıştı, ancak işçiler Türk-İş Genel Başkanı’nın konuşmasını “satılmış başkan” sloganı ve ıslıklarla kesti.
Meral’in konuşmaya devam etmesi üzerine protestocu işçiler bu kez çevreden ellerine geçirdiği taş ve cola kutularını fırlatmaya başladı. Olayın büyümesi ve öfkeli kalabalığın tepkisinin çoğalması üzerine Bayram Meral, yanındakilerle birlikte Çankaya Karakolu’na sığındılar. Karakol çevresinde toplanan işçiler, “işçiler burada, başkan nerede”, “kahrolsun sendika ağaları” diye slogan attı. Protestocuların dağılmasının ardından karakoldan dışarı çıkan Bayram Meral, Başbakanlık önünde toplanmış olan bir başka işçi grubunu görünce DSİ önündeki bir ağaca tırmanarak konuşma yaptı.
Bayram Meral, ağaçtan yaptığı konuşmada hükümetin işçilerin aleyhine olan hükümleri geri çektiğini ilettiğini bildirerek kendisini kaçmakla suçlayan kişilerin işçi olmadıklarını öne sürdü. Meral, konuşmasını “ben sizi bırakım de nereye gideceğim? Sizi bırakırsam ancak Bakırköy’e giderek” diye sürdürdü. “En büyük başkan bizim başkan” diye bağıran işçilerin sevgi gösterileriyle moral bulan Bayram Meral, Türk-İş binasına kadar kalabalıkla birlikte yürüdü. (Milliyet, 27.11.1994)
Bayram Meral, 27 Kasım 1994 günü düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Ne yürüyüşten vaz geçtik, ne de bir tarafta gizlendik. Yaptığımız görüşmede isteklerimiz kabul edilince Meclis’e yürümenin anlamı kalmadı. Zaten 100 metre kalmıştı. Bizim amacımız polisle, askerle çalışanları karşı karşıya getirmek, kan dökmek değildi. Bazıları Türk-İş’in büyüklüğüne gölge düşürmek istemiştir. Bu, 100 bin kişinin yürüdüğü bir yerde 30 – 40 kişidir. Bu, Türk-İş tarihine “büyük yürüyüş” olarak geçecektir. Bazı arkadaşlarımızın tepkisi, “biraz daha canlı, biraz daha Meclis’e doğru yürüyelim” anlamındadır. Bu bizi rahatsız etmez, halkın sorunlarını gözardı edenleri rahatsız etmelidir. Bana taş atmadılar. Sıkıştırma da yok. Beni omuzlarına almak istediler. (Milliyet, 28.11.1994)
Bayram Meral, işçilerin kendisine taş değil, para ve kartopu attıklarını söyledi. (Cumhuriyet, 28.11.1994)
Eylem öncesinde Türk-İş, üyesi bulunduğu ICFTU ve ETUC’a, yaşanan sorunu anlatan bir ileti gönderdi. Türk-İş’e bağlı sendikalara gönderilen bir yazıyla da, bu sendikaların üyesi bulundukları küresel sendika federasyonları ve Avrupa sendika federasyonlarına benzer iletiler göndermeleri istendi. Bu girişimler sonucunda, bu sendikalar, Başbakan Tansu Çiller’e gönderdikleri yazılarda, eylemi desteklediklerini belirttiler. Ancak bu destek, bir mesajla sınırlı kaldı ve hiçbir etkisi olmadı.




















































































