Türk-İş 23. Olağan Genel Kurulu "Emeğimizden de, Vatanımızdan da Vazgeçmeyeceğiz" sloganıyla 5 Aralık 2019 tarihinde Ankara’da başlıyor. 3 gün sürecek genel kurul işçi sınıfı açısından çok önemli. Görünen o ki; yönetim tek liste olarak devam edecek.
Türk-İş, Türkiye’nin en eski ve en büyük işçi konfederasyonu. Ancak son dönemde giderek sönümlenen işçi hareketinin aynısı Türk-İş için de geçerli. Hatta Türk-İş’teki muhalefetin ortadan kalkmasıyla sessizliğe gömülen konfederasyon, işçi hareketinin de durmasının sebebi. DİSK ve Hak-İş için bu geçerli değil ancak Türk-İş, işçi hareketinde hâlâ belirleyici konumda.
Bu etkili ama suskun konfederasyon genel kurula da suskun gidiyor. Cumhurbaşkanı genel kurula katılmayınca sanırım diğer siyasi partileri de davet etmek istemediler. Türk-İş tarihinde ilk defa böylesi kapalı bir genel kurul yaşayacak. Bunun sebeplerine iyi bakmak gerek. Umarım formalitenin yerine getirildiği bir genel kurul olmanın ötesine geçer.
Türk-İş genel kuruluna cumhurbaşkanının gelmeyecek olmasının nedenlerini düşünecek olursak; her hak arayanı "Hain" ilan etmesi olabilir mi acaba? Emeklilikte Yaşa Takılanları (EYT) azarlarsanız, Kamu Toplu İş Sözleşmesinde işçiyi daha da yoksullaştırırsanız, üstüne bir de vergi yükü ve enflasyon altında ezerseniz kimsenin kapıyı kapatmasına gerek kalmaz, zaten kendiniz gidemezsiniz. Kamuda çalışan taşeron işçilerinin kazanılmış haklarından feragat ettirip, 3 yıl boyunca maaşlarına zam yapmayıp, açlık ve yoksullukla terbiye etmeye kalkarsanız elbetteki gitmezsiniz o genel kurula. Çünkü salonun içinde değilse dışında protesto edilirsiniz.
İşçi sendikalarının hele de konfederasyonların genel kurulları ve kararları, işçi sınıfının manifestosu ve yol haritasıdır. Türk-İş Genel kurulları bu zamana kadar işçi sınıfının sorunlarının en sert tartışıldığı yerlerdi. İşçinin sesinin en yüksek perdeden çıktığı ve üretimden gelen gücün en fazla hissedildiği ortamlardı. Ta ki; özelleştirmelerle son kaleler de teslim edilinceye kadar.
Özelleştirmelerin ülke ekonomisi kadar sınıf bilinci ve hak arama refleksine de zararı oldu. Kamu işçisi özel sektör işçisinin de hak mücadelesinde lokomotifiydi. İşçi sokağa indiği zaman duymayan kalmazdı. Şimdi ise sınıf mücadelesi bir avuç kişinin yaptığı basın açıklamalarından ve hiç kimse duymadan başlayıp biten bir kaç grevden ibaret. O yüzden de bu genel kurul birliğin, büyümenin ve yeniden ayağa kalkmanın miladı olmalı. İntikamcı bir anlayışla hareket etmek kimseye bir şey kazandırmayacağı gibi intikamcılara da kaybettirir.
Cumhurbaşkanının hangi gerekçe veya gerekçelerle katılmadığını sadece tahmin ediyoruz. Ancak Hak-İş’in genel kuruluna katılıp, methiyeler dizilirken Türk-İş’te olmamak niyet beyanıdır bence. Türk-İş yönetimi ve üyeleri oturup düşünmeliler. Gerçi diğer taraftan da fena da olmamış; bu genel kurulda gereksiz ve samimiyetsiz iltifatlar da olmayacak.
Sendikacılığın okulu yok denir ama sendikal mücadele bir okuldur. Hem de öyle bir okul ki, aldığınız nefesten, attığınız adıma kadar şekillendirir. O yüzden de yaşayan bir sendikal yapı, işçi önderleri yaratır. Bürokratikleşmiş sendikal yapılarsa "Hükümet memuru!" üretir. İşçi atılması gündeme geldiği zaman, elini taşın altına sokmayan sendikacı olmamalı. Masa başında işçinin yoksullaşmasına imza atıp, dışarıya çıktığında elimizden geleni yaptık diyen sendikacı olmamalı. Elbetteki hep kazanılmaz ama kaybetmeyi baştan kabullenen sendikacı olmamalı. Özelleştirmelerin önünde siper olan, büyük işçi eylemlerinde en önde yürüyen işçi liderleri Türk-İş genel kurul salonlarından geçerek meydana çıktılar. Umuyorum ve diliyorum ki, Türk-İş, 23. Olağan Genel Kurulu için belirlediği sloganını bu genel kurulda yaşatır ve kararlarına alır. Birliğini güçlendiren, büyüyen, güçlü bir Türk-İş bundan sonra davet etmese de cumhurbaşkanlarının gelmek zorunda hissetiği yerler olur.