TAŞERON İŞÇİLERİNİN ÖRGÜTLENMESİ VE SERAMİK SEKTÖRÜNDE SLİKOZİS
Sendikacılar, taşeron işçilerini örgütlemiyor, sorunlarıyla yeterince ilgilenmiyor. Çoğu sendikanın o işyerindeki varlığı, Hükümetin, o özel şirket işvereninin ya da Belediye Başkanı´nın rızasına bağlıdır.
Sendikacılar, taşeron işçilerini örgütlemiyor, sorunlarıyla yeterince ilgilenmiyor. Çoğu sendikanın o işyerindeki varlığı, Hükümetin, o özel şirket işvereninin ya da Belediye Başkanı’nın rızasına bağlıdır. Sendikacılarımız, işçiyi işveren egemenliğinden koparamamış, sınıf bilinci verememiş, işverene rağmen örgütlenememiştir. Kendi üyesini işveren baskısına karşı korumakta zorlanan sendika, işverenin sendikalaşmasını istemediği taşeron işçisini örgütleyerek elindeki üyeden de olmak istemiyor. Taşeron işçisinin sözleşmeli çalışıyor olması, sendikalı olmalarını ürküten başka bir etmen. Taşeron işçisi için geriye demeklerde örgütlenmek kalıyor. Onların da başvurdukları yol bu. Her yerde işçi dernekleri kuruluyor artık. İskenderun, Eskişehir, Çorlu, Lüleburgaz, Denizli ve Zonguldak’tan sonra Bursa’da da derneklerini kurdular. Sırada başka il ve ilçeler var. Görüştüğümüz dernek başkanları, "bir derneğin o il sınırlarındaki işçilerin tamamına yetmeyebileceğini, bazı ilçelerde de kurmak gerekebileceğini" söylüyorlar. Başarılar diliyoruz.
Yıldırım Koç hocamızla, geçtiğimiz hafta sonu Zonguldak’ın Kandilli beldesinde, sonra Eskişehir ve Bozüyük’te idik. Kandilli’de Armutçuk kömür madeni ocağı var. Ocak, Zonguldak’ın diğer ocaklarında olduğu gibi çürümeye terk edilmiş. Yıllardır yatırım yok. İşçi sayısı da öyle… 1990’larda 11 bin işçi çahşıyorken 1202 işçiye düşürülmüş. Taşeron buraya da girmiş. Yardımcı işler bir yana, asıl işler de taşerona verilir olmuş. Taşeron işgalinden ürken işçi "yeter" diyor artık. 2 hafta önce birleşen 2 vardiya, 600 işçi ile yürümüş, müessese müdürünün kapısına dayanmış. Kandilli’de her sokakta, terkedilmiş, harabeye dönmüş işyerlerini, evleri görebilirsiniz. Cumhuriyetin yıkıldığı, yıkıntıya dönmüş evlerde ayan beyan görünüyor.
Eskişehir Taşeron İşçileri Derneği’nin davetlisi olarak Yıldırım Koç, Harb-İş Eskişehir Şube Başkanı Hasan Atak ve ben konuşmacı idik. Harb-İş, bir yıl kadar önce taşeron sistemine son verilmesi için imza kampanyası yapmış. Hasan Başkanın anlattıkları ibretlikti. "Bizim işyerlerinde taşeron yokken bu işlerle uğraşmamıza şaşırmış, ‘sana ne Başkan. Taşeron olan yerler uğraşsın’ demişler. "Diğer sendikacılardan bile bu lafı duyduk" diyor. 30 yıllık acı bu. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyenler yüzünden, yılanın sokmadığı kimse kalmadı.
Bozüyük’te, seramik sektöründe çalışan bir işçi anlatıyor. Fabrikalarında 1000 kişi çalışıyormuş. Her altı ayda bir, işyerinde röntgene girer, sağlık kontrolünden geçerlermiş. İşyeri kontrollerine göre bütün işçiler zımba gibi. Derken aniden hastalanması üzerine, bu kez işyeri doktoruna değil, hastaneye gitmiş. Kontroller ve röntgen… "slikozis hastalığına yakalanmışsın" demişler. "İşyerindeki röntgende neden çıkmadı" diye kafasmda sorular… Hastalığının ciddiyeti artmış, nefes yetmezliği başlamış. İşyeri kontrolüne güvenmeyen diğer işçiler de hastanelere gitmiş. Bakmışlar ki, slikozis hastalığına yakalanan sayısı meğer 60 kişi. Fabrikadaki bin kişinin hepsi taransa, belki de yüzlerce kişinin hasta olduğu görülecek. Çoğu seramik fabrikasında fıltrelemenin yetersiz olduğunu, ucuz ve yetersiz fıtreleme yoluna kaçıldığmı örneklerle anlatıyor. "Sadece üretimdekiler değil, üretimin içinde olmayan forklifçi ve formen bile hastalandı" diyor. Maske diye verilen ise, bezden bir ağız bandı imiş. Anlattıkça bir acı saplamyor içimize.
Seramik sektörünü yakından tanıyan bir teknik uzman söze giriyor. "Kamuoyu, slikozis hastalığını kot taşlamacılarla tamdı ve sadece onların yakalandığı bir meslek hastalığı olarak bilinir. Oysa seramik ve çimento sektöründeki slikozis hastaları, tamamı denizin altındaki dev bir buz kütlesidir. Nolur gün yüzüne çıkarın" diyor. Seramik ve çimento sanayindeki yüzlerce fabrikada çalışan on binlerce işçi, ölümcül hastalığın kol gezdiği ortamda çalışıyorsa, pahalı diye filtre takmaktan kaçımlıyorsa, maske diye bez bandı veriliyorsa, işyerindeki sağlık kontrolleri yetersiz ve göstermelikse, sendikalar ne iş yapar? Sendikacının görevi gözlerini kapatmak mıdır? Hükümet ne işe yarar? Devletin görevi üretimin sağlıklı ve güvenilir ortamda yapılmasını sağlamak değil midir?