MAKARNANIN ÖYKÜSÜNÜ DİNLE ERDOĞAN
Tekgıda-İş Ankara 1 No´lu Şube Başkanı Ayhan Türkel, sendika olmayan fabrikalarda durumun vahim olduğunu söylüyor.
Çiftçi kan ağlıyor, buğday üretiminden kaçıyor. Bir zamanların buğday ambarı Türkiye, şimdi buğday ithal ediyor. Makarna fabrikası işçileri, üç ay önce bir arkadaşlarını toprağa verdiler. Süpermarket çalışanları ancak makarnaya talim ediyor.
Başbakan makarnayı Şükrü’ye sormalı Ucuz diye yediğimiz makarnalar sağlıksız Türkiye Afrika’da toprak kapıyor Erdoğan "empati kuruyoruz" diyor Bu tablo ancak AKP’nin vicdanına sığarMakarnanın öyküsü Türkiye’nin öyküsü ? Erdoğan, marketten makarna alırken o makarnanın oraya nerelerden, hangi trajedilerden geçip geldiğine kafa yormak gerektiğini söyledi. Biz de makarnanın hikayesini anlattık. Hikaye, baştan sona insani trajediler içeriyor. Sorumlu ise AKP.
Bir de Şükrü’nün hikayesi var Satanlar makarnaya talim ediyor aşbakan Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Ormancılık Forumu toplantısında yaptığı konuşmada, gelişmiş ülkelerin halklarının marketten bir paket makama alırken o makarnanın oraya nasıl geldiğini artık sorgulamak zorunda olduğunu söyledi. Erdoğan, "Bir parça elmasın, bir gram altının, bir litre petrolün, bir metreküp doğalgazın, bir torba kömürün nerelerden geçip geldiğine, ne tür trajedilere şahit olarak evlerimize ulaştığına artık kafa yormamız gerekiyor.
Biz sadece gövde taşıyan, gövdesinin üzerinde kafa, o kafanın içinde beyin taşıyan fizyolojik varlıklar değiliz, biz kalp taşıyoruz, ruh taşıyoruz, vicdan taşıyoruz" diye ekledi. Erdoğan’ın tavsiyesine uyarak, bir paket makarnanın evlerimize nasıl ulaştığını hikayesini anlatmaya karar verdik. Hikayede, üzerine kafa yorulması gereken bol bol trajedi var. Makarna, buğdaydan üretiliyor. Ülkemiz, Cumhuriyetin kurulma aşamasında bir "buğday ambarı" olmakla övünür, ilkokul kitaplarımızda her fırsatta "kendi kendini besleyen .bir ülke" olduğumuz anlatılırdı, işler değişti. Türkiye, artık buğdayı ithal eden bir ülke. 1999 yılında IMF’nin istikrar programı, 2001 krizi sonrası Kemal Derviş ve ardından AKP’nin politikaları, Türldye tarımıyla birlikte buğday üretimine de büyük sekte vurdu.
99’da kurulan hükümetin Tarım Bakanı, ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin kendisini "neden ABD’den buğday almıyorsunuz" diye tehdit ettiğini açıkladı.
BUĞDAYDAN KAÇIŞ
Buğday, kârı düşük bir ürün. Yine de Türkiye’de buğday üreten çiftçiler var. AKP iktidara geldiğinde Türkiye’de 93 milyon dekar buğday ekildi. AKP’nin on yıllık performasının ardından, 2012’de bu sayı 75 milyon dekara düştü. Çünkü çiftçi, buğday üretiminden kaçıyor. 2003 yılında Toprak Mahsulleri Ofisi, buğdayın tonunu 392 liradan alıyordu. 2012’de 705 liradan aldı. Ancak aradan geçen on yılda enflasyon artışı, bu artışın üzerinde. Buğday alım fiyatı yüzde 80, enflasyon yüzde 107 arttı. Aradaki yüzde 27’lik fark, çiftçinin cebinden çıktı.
Mazot gibi üretim için gereken ürünler pahalandı. Çiftçinin yaşaması için gereken şeyler de, yiyecekten eğitime, ulaşımdan sağlığa pahalandı. Makarna, durum buğdayı denilen cinsten yapılıyor. Türkiye, durum buğdayı yetişebilen bir ülke. Üstelik ülkemiz, durum buğdayının önemli gen merkezlerinden biri. Ancak AKP, bu geni koruyacağına, genetiği değiştirilmiş buğdayı ülkeye sokuyor. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, GDO’lu ürünler için "yemem de yedirtmem de" diyordu. Oysa, 2012 Ağustosu’nda Toprak Mahsulleri Ofisi’nin depolarında yüzbinlerce ton GDO’lu buğday olduğu açığa çıktı. Skandalin üstü kapatıldı.
Çiftçinin ise sadece AKP’yle değil, dünyanın kapitalist devleriyle de başı belada. ABD ve diğer emperyalist ülkeler, artık buğday gibi birçok tarım ürününden yakıt üretiyor. Dünya petrol piyasasında fiyatlar yükseldiğinde, uluslararası biyoyakıt tekellerinin fabrikalarında buğday, mısır yakılmaya başlanıyor. Emperyalist ülkeler, çare olarak Türkiye de dahil az gelişmiş ülkelerde büyük topraklar satın alıp, yakmak üzere tarımsal üretim yapıyor. Türkiye ise buğdayı ithal ediyor. Fiyatlardaki dalgalanmalar, ülkemizi milyarlarca lira zarara sokuyor. Sonunda üretilen buğdayın az bir kısmını TMO alıyor. Çiftçide kalan kısmını tüccarlar düşük fiyattan kapatıyor. Bu noktada, buğdayın makarna fabrikasına doğru yolculuğu başlıyor.
Türkiye’de çok sayıda makarna fabrikası var. Çiftçiden alınan durum buğdayı, bu fabrikalara satılıyor. Bunların bazılarında gelişmiş teknolojik aletlerle, bazılarında ise merdiven altı tezgahlarda makarna üretiliyor. iki durumda da işçilerin aldıkları ücret, 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırının altında. Tekgıda-Iş sendikasının örgütlü olduğu fabrikalarda ortalama ücret 1500 lira civarındayken, sendika olmayan fabrikalarda ise asgari ücretin çok az üzerinde.
Tekgıda-İş Ankara 1 No’lu Şube Başkanı Ayhan Türkel, sendika olmayan fabrikalarda durumun vahim olduğunu söylüyor. "Son örnek Gaziantep’teydi. Kimi fabrikalarda patron asgari ücreti bankaya yatırıyor ancak işçi, bu parayı çekip bir kısmını patrona geri vermeye zorlanıyor." Taşeronlaşma, makarna işçisinin durumunu daha da çekilmez kılıyor. Türkel, kendi örgütlü oldukları fabrikalarda iş güvenliği ve hijyen koşullarının iyi olduğunu belirtiyor. Diğer yerlerde ise hem işçinin hem de tüketici olarak hepimizin sağlığı tehlikede.
Başbakan Erdoğan’ın "üzerine kafa yorması" gereken olaylardan biri, Ocak ayında yaşandı. Mersin’deld Arbella makarna fabrikasında, kazan bölümünde patlama oldu. Patlamada 5 işçi yaralandı, fabrika alev aldı. itfaiye yangını söndürdü, fakat hastaneye götürülen 5 işçiden biri kurtarılamadı. Şükrü Şenkaya, henüz 29 yaşındaydı. Hükümetin sendikalara karşı saldırısı, iş sağlığı ve güvenliğini hiç önemsememesi nedeniyle yaşamını yitirdi.
Fabrikada üretilen makarna, süpermarkete geliyor. Süpermarket ise, kendi trajedileriyle yüklü. Makarna paketlerini raflara dizen de, kasada okutup fiyatını alan da süpermarket çalışanları. Türkiye’de süpermarketler, emek sömürüsünün en yoğun olduğu alanlardan biri. Süpermarket çalışanları, genelde asgari ücret alıyor. Büyük kısmı sigortasız ı çalışıyor. Carrefour gibi bazı marketlerde işçi ı direnişleri oldu fakat sektörün geneli örgütsüz. Yapılan iş belirli bir nitelik gerektirmediği için ufak yaşlarda, yarı zamanlı çalışan, harçlığını çıkarma derdindeki vatandaşlar süpermarketlere sık başvuruyor. Kasadakiler, bitmeyen kuyruklara yetişme derdiyle robot gibi çalışırken, diğer çalışanlar genelde tüm günü ayakta geçiriyor.
Türkiye’de asgari ücret, açlık sınırının altında. Bu nedenle süpermarket işçileri de, tıpkı öğrenciler ve diğer yoksullar gibi, çoğu zaman ucuz diye makarnaya talim ediyor. Biraz salça, bazen peynir, bulunursa az kıymayla pişirilen makarnayla karın doyuruyor.
İŞÇİ BİRBİRİNE DÜŞÜRÜLÜYOR
Bazen "şanslı" günlerinde oluyorlar. Görüştüğümüz bir market işçisi, "diğer ürünler gibi makarna paketleri de defolu geldiğinde veya patladığında patron bize veriyor, eve götürüp yiyoruz" diyor. Bir Carrefour çalışanı ise, görünmeyen trajidelere ışık tutuyor: "Zaten kölelik koşullarında çalışıyoruz, bir de bizi birbirimize düşürüyorlar. Uzun yıllar çalışmış ve tazminatı birikmiş işçilerin ‘açığını yakalayıp’ patrona gammazlayan, böylece işten atılmalarını sağlayanlar, verilmesi gereken tazminatın yüzde 10’u kadar prim alıyor."
Erdoğan bunlara kafa yorsun Bu tabloyu hangi vicdan açıklar? Erdoğan dün yaptığı konuşmada "Bir parça elmasın, bir gram altının, bir litre petrolün, bir metreküp doğalgazın, Pir torPa kömürün nerelerden geçip geldiğine, ne tür trajedilere şahit olarak evlerimize ulaştığına artık kafa yormamız gerekiyor. Biz, kalp taşıyoruz, ruh taşıyoruz, vicdan taşıyoruz. Bizi, hayvan ve Pitkilerden ayıran en önemli farkımız, düşünePildiğimiz kadar, vicdan sahibi olmamızdır" dedi.
Afrika’yla böyle ’empati’ kurdular Başbakan Erdoğan, dün BM Ormancılık Forumu’nda yaptığı konuşmada, Afrika’daki açlığa da değinerek, "Sahip olduklarımızı sorgulamak, yoksulları hatırlamak, yoksullarla çok daha fazla empati kurmak zorunda olduğumuz Pir sınavdan geçiyoruz" dedi.
Açlıkla boğuşan Afrika ülkelerini hatırlatan Erdoğan, Somali’ye yaptığı ziyarette Pir PePeğin yetersiz Peslenme nedeniyle hayatını kayPetmesine tanık olduğunu söyledi. Konuşmasını "Somali’de her gece rüyasında PePeği için Pir Pardak süt gören annelerin tersine, kuzeyde ve batıda, alışveriş arabasını tıka basa dolduran, Pir araPa yetmeyip arkasına ikincisini takan insanlara şahit olduk" diye sürdüren BaşPakan, iletişimin Pu kadar yaygınlaştığı, dünyanın "küresel köye" döndüğü Pir çağda hiçkimsenin "Pana ne başkasından" deme lüksünün olmadığını ifade etti. Geçtiğimiz aylarda Türkiye’nin Sudan’da milyonlarca dönüm tarım arazisi kiraladığı açığa çıkmış, soL konuyu 8 ŞuPat’ta manşetine taşımıştı.
Yabancı devlet ve şirketlerin Püyük miktarda tarım alanını "kaparak" dış tüketime yönelik ürünlerin yetiştirilmesi amacıyla kullanılması, Afrika’da kıtlığın en önde gelen nedenleri arasında gösteriliyor. Erdoğan’ın örnek verdiği Somali de geçmişte kendi kendini besleyebilen bir ülkeyken, emperyalist politikalar nedeniyle açlığa mahkum oldu. Tarım işletmeleri Genel Müdürü, soL’un Sudan’da kapılan arazileri haberleştirmesinin ardından yaptığı açıklamada Etiyopya, MALİ, MozamPik, Tanzanya giPİ ülkelerde de uzun süreli tarım arazisi kiralanacağını söylemişti.
Nedense "Arap Baharı" birdenbire unutuldu! Gece onunla yatıp sabah onunla kalkan, iki lokma atıştırırken bile o konuda öten, günün ilk programına yetişebilmek için gece son programdan sonra stüdyoda sabahlayan onca "devrim, demokrasi, özgürlük, insan hakları savunucusu, Ortadoğu uzmanı"nın ağzında bu konu birdenbire sırra kadem bastı. Hani söz gelimi Libya, daha mı iyi oldu, daha mı kötü oldu, şimdi ne oluyor, umurlarında değil.
Çekirge sürüleri gibi, başka tarladalar! Talanlanmış tarlanın derdi yine çiftçisine kaldı, yani halka ve solcusuna! Sadece makarna değil, marketten alıp tükettiğimiz her ürünün geçmişinde, emek verenler ve kâr edenlerin öyküsü yatıyor.