DELİ DELİ İŞLER…
12 Eylül´ün sendikal hak ve özgürlükleri önündeki yasaklarını aynen koruyan, sadece sistemin iflasının belgesi komik sayılara düşmüş sendikalı, toplu pazarlıktan yararlanabilen düşük işçi sayısı, gerçeği karşısında, ortaya çıkan yüzde 10 işkolu örgütlenme barajını kaldırma zorunluluğu operasyonunu getiren, henüz Bakanlar Kurulu´ndan çıkmamış, Meclis´ten geçirilmemiş yeni yasalarımız sanal demokrasimiz, insan-sendikal haklar düzenimizde hayırlara vesile olsun.
Salı günü yayımlanan bu köşedeki yazımda, Çalışma Bakanlığı’nın beklenen, yetkili sendikaların belirlenmesinde kullanılan, yasal yükümlülüğünde resmi istatistiklerin yayımlanmasının da yayımlanmamasının da hükümet, Bakanlık adına yasal suç oluşturduğunun altını çizmeye çalışmıştım.
Sonuçta sorumlu Bakan derdini Başbakan’a anlatmış olmalı ki, beklenen her hali yasalar ve hukukun çiğnenmesi sonucunu doğuracak istatistiğin yayımlanması tehdidinden geri dönülmüş, yerine beklenen yasa değişikliğinin yapılacağı ilan edilmiş.
Dünün aynı gündem, sorunlar bağlantılı haber ve tartışmalarında ise, bu kez göreceli sendikal tarafların görüşleri alınmış yasa taslakları metninin "hokus pokusla" yeniden değişikliğe, sendikal hak ve özgürlükler aleyhine oynanmasının kimi bilgileri vardı.
Sendikacılığın iflasının belgesi sonuç tabloda, 8.5 milyon sigortalı işçinin ancak 500 bin altı kalmış sendikalısının göstermelik korunacağı sistemin vitrini için, sendikal hak ve örgütlenme özgürlükleri önündeki yaşamsal yasaklar korunarak çıkarılması kabul buyurulan taslakların bu haline bile Bakanlar Kurulu içinde itirazlar olmuş. Besbelli Başbakan daha yasakçı paracı bakanlardan yana ağırlığını koymuş.
İktidarımızın rejimi demokrasi olan ülkelerde benzeri olmayan, 12 Eylül’ün sendikal hak ve özgürlükleri önündeki yasaklarını aynen koruyan, sadece sistemin iflasının belgesi komik sayılara düşmüş sendikalı, toplu pazarlıktan yararlanabilen düşük işçi sayısı, gerçeği karşısında, ortaya çıkan yüzde 10 işkolu örgütlenme barajını kaldırma zorunluluğu operasyonunu getiren, henüz Bakanlar Kurulu’ndan çıkmamış, Meclis’ten geçirilmemiş yeni yasalarımız sanal demokrasimiz, insan-sendikal haklar düzenimizde hayırlara vesile olsun.
Başbakanımız hızlarını alamadılar, perşembe günü yayımlanan yazıma konu olan, yeni bir insan hakları, demokrasi, hukuk devleti suçu içeriğinde bir açıklamada daha bulundular.
Dindar gençlik yetiştirme iradelerini açıkladılar.
İnsan hakları, demokrasi, hukuk devletinin geçerli olduğu ülkeler ve rejimlerde, devletin, iktidarların, eğitim bakanlıklarının dindar gençlik yetiştirme gibi bir amacının olamıyacağı, anayasal, yasal suç oluşturacağı., iktidarımızın yakın destekçisi pek çok hukukçu tarafından da kabul edilmek zorunda kalındı.. Başbakanımızın resmi Bakanlık politikası, programını kastetmiş olamayacağı savunması yapıldı…
*.*
Hepimizin vergileri ile, tek din ve mezhep üzerinden, akıl almaz, bütün diğer bakanlıklar bütçelerini katlayan gelire sahip Diyanet İşlerimizin konuya ilişkin çalışma paketinin hazır olduğu ve hemen gündeme sokulduğu dün büyük medya manşetlerinde vardı. Doğrusu teknik yasal suç içermeyecek biçimde çalışmalarla işe başlanıyordu.
Yani dinler, inançlar üzerinden eğitim politikası belirleyip, yürütemeyecek Milli EĞİTİM Bakanlığı’nın ana dersler eğitim paketi içinde bir düzenleme henüz ortalıkta yoktu.
Diyanet bütçesi üzerinden gençliğe yöneltilecek eğitim paketlerine öncelik veriliyordu.
Sonrası Allah kerim.
Dindar gençlik yetiştirme projesi, kavramı, tek başına yeterince siyasal getirişi olabiecek bir adım olarak gündemimize girmişti.
Zaten soluklanmadan medyatik ataklarla yeni tartışma, polemik gündemlerinin önü arkası kesilecek gibi değil.
19 Mayıs kutlamalarının yasaklanmasının önü-arkası, ideolojik operasyon saldırı boyutları anlaşılamadan, Mustafa Kemal Atatürk üzerinden üstüne üstüne bir atak daha; gençliğe seslenişin, andının, alay edercesine, acıtarak, kanırtarak kaldırılması tartışmasının açılması.
Şok, şok saldırılar, operasyonlara doyum olur mu? Hız kesilir mi? İnsan hakları, hukuk devleti düzeninin teslim alınmış, yılmış, sindirilmiş bir toplum yaratma adına kullanılmasında gelsin yeni yeni operasyonlar, iddianameler, hizmete özel, sahibinin sesi medyaya servis edilmiş haberler.. Sonra bizim medya, gündem, habercilik adına karşıt görüşleri, horoz dövüşü yaptırırcasına tartıştıracak.
Siz hukuksal belge değerleri hakkında sağlıklı bir bilgiye sahip olmanız söz konusu olamıyacak bu taze senaryolar, damgalamalar üzerinden, insan hakları algılamanız, mezhebinizin kabul ettiği ölçülerde fetvalar vereceksiniz.
Kastınız kötü olmasa da yeni yeni yargısız infazlara hizmet edeceksiniz.
En geçerli sözde hukuk devleti düzeni adına sonuç tez ise hep, "nasılsa yargı sonucunda adalet yerini bulacak.." yalanı makinesi içinde öğütülecek.
Giderek daha toptancı, daha kitleseler, daha da işin içinden çıkılmaz bir özel yargıda insan öğütme makineleri çalıştırılacak.
Silivri zindanlarında yatan gazeteci sayısı kaça çıktı? Birbirlerini tanımayan, yaşamlarının hiçbir döneminde yolları kesişmemiş, çok farklı düşüncelerden, mesleklerden insanlar, kapsamını bilmedikleri terör örgütü üyesi suçu ile yatanlar kaç binlere ulaştılar?