2015 YILI İÇİN BEKLENTİLER
2015 yılının işçi sınıfı önceki yıllara göre çok daha hareketli geçeceği inancını taşıyorum. Zira artık işçilere, işsizliğe çare, yeni düzenin gereği diye yutturulan sömürü düzeninin foyası tamamıyla ortaya çıktı. Ne işsizlik azaldı, ne yoksulluk ne yolsuzluk ortadan kalktı. Yapılan her Kanun değişikliği hakları biraz daha geriye götürdü.
6356 sayılı Kanun, Noter şartının kaldırılması dışında sendikalaşmayı engelleyen işveren uygulamaları açısından çok fazla katkı sağlamadı. Taşeronlaşma, güvencesizlik başta kamu sektörü olmak üzere alabildiğine yayılmış görünüyor. Bir yandan da kıdem tazminatı, geçici istihdam büroları, geçici işçilik gibi konularda kazanılmış hakları ve kurallı çalışmayı yok eden Kanun tasarıları 2015 için en ciddi tehditler olarak karşımızda duruyor.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen neden umudumuzu kaybetmiyoruz? Çünkü çalışan kesimin alım gücü düştükçe ve işsizler ile “çalışan yoksullar” kategorisinde yer alan kitle genişledikçe, tabanda çıkış yolu arayışlarının yoğunlaştığını ve sendikalaşma yönündeki taleplerin arttığını gözlemliyoruz.
İşçi sendikaları da e-Devlet üzerinden üyelik sisteminin gelişiyle birlikte örgütlenme çalışmalarına ivme kazandırmış bulunuyor. Elbette sendikal yapının bölünmüşlüğü, örgütsüz işyerleri dururken örgütlü işyerlerini bünyesinde kazandırma fırsatçılığı, haksız ve mesnetsiz itirazlarla rakip sendikanın yetki sürecini uzatarak toplu sözleşme bekleyen işçileri hüsrana uğratmaları hala en ciddi sorunlarımız. Yine bu sorunun çözümsüzlüğe itilmesinde yargı sisteminin son derece ağır işleyen yapısının da payı var.
Ancak, çaresizliklerin ve zorlukların insanoğlunu çıkış yolları aramaya ittiği ve çoğu kez ellerindeki imkan ve fırsatları bile yeterince değerlendirmediği bilinmektedir.
Emek hareketi de bu konuda benzer bir deneyimi yaşıyor. Anayasa’nın 90. Maddesine eklenen ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere iç hukuk düzenlemeleri karşısında üstünlük tanıyan hükmün sendikal hak ve özgürlükler için nasıl bir açılım getirdiğinin adeta yeni farkına varılıyor.
Kuşkusuz sendikal hak ve özgürlükler, temel bir insan hakkı olarak aslında yazılı metinlere dayanmak ve bu yoldan meşruiyet kazanmak zorunda değildir. Başka deyişle insan olmanın gereği, insanca yaşamanın gerektirdiği hak, koşul ve fırsatlara sahip olmaktır. Yani kitapta yazılı olmasa da savunulmalıdır.
Ancak Anayasa’nın 90. Maddesinin getirdiği yeni bakış açısı hakimlermizin nihayet dikkatini çekmiş ve yargı kararlarını, kanunlardaki farklı düzenlemelere rağmen etkilemiş görünüyor. Kuşkusuz bu önemli bir gelişme olarak kabul edilmek ve bu kanal hak ettiği şekilde kullanılmak zorunda.
Dolayısıyla, 2015 yılı ve sonraki yıllarda işçi ve sendika hareketinin kaynaktan beslenerek, daha etkili bir örgütlenme mücadelesi vereceğine inanmamak için hiçbir neden olmadığı ortada.
Esasen bunun böyle olması da işçi ve örgütlerinin ayakta kalabilmesi için mutlak bir zorunluluk. Çünkü çalışma hayatını kuralsızlaştırmak yönündeki işveren ve Hükümet baskılarının giderek yoğunlaştığı gözlerden kaçmamaktadır.
AKP iktidarı, inşaat sektörü ve dış kaynakla döndürdüğü çarkın dişlilerinin atmaya başladığını gördükçe, yatırımcıları ülkeye çekebilmek için elinde kalan son kozu, ucuz emeği alabildiğince parlatarak satmayı planlıyor. Bunun kıdem tazminatının kaldırılması, bölgesel asgari ücret, geçici işçilik, geçici istihdam büroları gibi tamamen güvencesiz ve esnek çalışma modeline dair Kanun değişikliklerini yapmak anlamına geldiği çok açık.
2015’te emek hareketinin gündemini yoğun bir şekilde işgal edeceğinden kuşku duymadığımız bu olasılıklar, mücadelenin çok daha zorlu geçeceğinin göstergesi.
2015 yılı için sözünü etmeden geçemeyeceğimiz ve sendikamıza özgü bir önemli başlık da elbette ki: ÇAYKUR
AKP iktidarı ve Öz Gıda-İş’in sadece ÇAYKUR üzerinde oynadığı oyunlar ve yasa dışı uygulamalar ölçeğinde bakıldığında bile son 8 yılda yargı önünde vermeleri gereken hesap bini aşmış görünüyor.
Son 8 yıllık ÇAYKUR deneyimimiz gösterdi ki; Anayasa, Kanun, mahkeme kararı, teamül, iyi niyet, ahlak tümüyle rafa kaldırılmış durumda. Ama bizim işimiz meydanın boş olmadığını daima enselerinde olduğumuzu ve gün gelip mutlaka bu hukuksuzlukların hesabını tek tek vereceklerini onlara göstermek. Zaten dönen dolaplardan anlaşıldığı kadarıyla ÇAYKUR mesaimiz 2015’te de bütün yoğunluğuyla devam edecek.
Hızla gelişen iletişim teknolojisi ve getirdiği olanaklarla birlikte hep birlikte ve hatta sadece ulusal değil uluslararası düzeyde bir emek hareketinin filizleri yeşeriyor. 2015 değilse, 16,17 ve diğer yıllar. Bu bir bayrak yarışı. Ve biz inanıyoruz büyük insanlık sonunda kazanacak.
2015 yılının başta üyelerimiz olmak üzere tüm emekçilere refah, sağlık ve huzur getirmesini diler büyük Önder’in dediği gibi “YURTTA SULH, DÜNYADA SULH” temenni ederiz.