2014’E DAMGASINI VURACAK GAZETECİLİK TRENDLERİ
2014´´ün ilk haftası, artçı sarsıntıları süren 17 Aralık Operasyonu nedeniyle epey hareketli geçti. Bir hafta içinde yıla damgasını vuracak gazetecilik trendleriyle ilgili epey ipucu yakalamak mümkün oldu.
2014”ün ilk haftası, artçı sarsıntıları süren 17 Aralık Operasyonu nedeniyle epey hareketli geçti. Bir hafta içinde yıla damgasını vuracak gazetecilik trendleriyle ilgili epey ipucu yakalamak mümkün oldu.
Bu haftaki Köşe Vuruşu’nda başlık başlık bahsedeyim, yılın sonunda mümkün olursa sağlamasını yaparım:
AÇIK BÜFE GAZETECİLİK
Yılın ilk haftasında Başbakan’ın kahvaltısında toplanan gazeteciler, iktidarın bu yıl ne denli seçici olacağının bir ipucu gibiydi. Kahvaltı büfesinden titizce yapılan seçme sonucu, ağızda hafif buruk tat bırakacak kimse davet edilmemişti. Özgür basının davet edilmesine zaten alışkın değiliz ama bu kez dostlar alışverişte görsün türünden bir nezaket dahi söz konusu değildi. Bu yıl Başbakanlığın açık büfe seçeneklerine girmek için şifreyi de AKP Milletvekili Mehmet Metiner’den edinmek mümkün: Biatse biat, itaatse itaat!
BAK POSTACI GELİYOR GAZETECİLİĞİ
Star gazetesi yazarı Fehmi Koru, yılın ilk haftasına bir mektup haberiyle damgasını vurdu. Fethullah Gülen ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül arasında mektup taşıdığı ortaya çıkan Fehmi Koru, aslında yeni ve daha samimi bir trendi ortaya çıkardı. Bilindiği üzere postacılar, mektupların içeriğine dokunmaz, hatta zarfını dahi açmaz. Bugün medyada görülen muktedirin söylediğini aynen tekrarlama yahut savunma gazeteciliği de bir tür postacılık aslında. Fehmi Koru, diğerlerine göre daha samimi davranıp mektubu bizzat taşımış, eleştiri konusu oluyor. İşte bunu anlamam mümkün değil.
GEZELİM GÖRELİM GAZETECİLİĞİ
Başbakan’ın Japonya seyahatine çağrılan gazetelere değinmek gereksiz. Çağrılmayanlara bakmak fikir verir. Bağımsız gazeteleri zaten geçiyorum; Hürriyet, Habertürk, Zaman, Milliyet, Vatan, Bugün, Taraf, Radikal, Posta bile çağrılmamış. Çağrılanlardan Sabah gazetesi yayın yönetmeni Erdal Şafak, "İlk durağımız Japonya’nın başkenti Tokyo. (Not: Dünyada en sevdiğim ve en rahat ettiğim kentlerden biri.)" cümlelerinde de görüldüğü üzere, okulun ilk haftası verilen "yazın ne yaptınız çocuklar?" temalı ilk ödevin içeriği gibi yazılar okuyacağımız kesin. Bu yılın bir gazetecilik trendi de bu.
İŞSİZ GAZETECİLİK
İşsiz gazetecilik her yılın en büyük trendi. Muhalif olunsun, olunmasın medyada sendikasızlıktan ötürü işten gazeteci çıkarmak çok kolay. Kapatılan dergiler, işten atılan gazeteciler -ki şöhretli değilse çoğu zaman adını duymuyoruz- derken bu yıla da hareketli girdik. Ancak bu yıl farklı olarak geride kalanlardan bir reaksiyon var. Hürriyet Daily News ve Radikal’den toplam 35 gazetecinin işten çıkarılmasının ardından, gazetede kalan çalışanlar bir manifesto yayınladı. Hürriyet reklamına göndermeli olarak "Kurumsal kararlara itiraz edebilirim çünkü Hürriyet Benim" diye başlayan manifesto "Bu şartlarda alınan kararlar sonucunda, aramızdan kimsenin eksilmesini kabul etmiyoruz. Dayanışma içinde, evrensel işçi haklarının bizlere sunduğu tüm mücadele yöntemlerine, yönetimin bu kararından geri dönmesi için başvurmaktan geri kalmayacağımızı da bu mektupla arz ederiz" cümleleriyle bitiyor.
BİR TREND HAYALİ: SENDİKALI GAZETECİLİK
Türkiye"de gazeteciliğin kurtulması için asıl trend olması gereken gazetecilik türü sendikalı gazetecilik. Trend olur öngörüsüyle değil de, bir temenni olarak bundan özellikle söz etmek şart. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın duyurduğu 5N1K1S üyelik kampanyası umut verici. Bağımsız gazetelere "Nerede, nasıl, ne zaman, neden, neyin, kimin haberini yaparsan yap, sendikanın gücünü yanına al" mesajlı ilanlar veren sendika, umarız yeni üyeler edinebilir. Çünkü Türkiye’de gerçek gazetecilerin bu kadar kolay oyun dışına atılması sendikasızlık sayesinde mümkün oldu. Sendikasızlık, medya dışı büyük sermayenin medyaya girişiyle hızlandı. 1994’te Hürriyet’in sahibi olan Doğan grubunun ilk icraati sendikayı gazete dışına atmaktı. Tebligatı Ertuğrul Özkök; "Türkiye’nin bugünkü koşullarında sendikayla yürümek mümkün değildir. Sendikadan istifa etmeyenler için bir şeyler düşüneceğiz…" açıklamasıyla yapacaktı. Bugün yandaş basın diye şikâyet ettiğimiz iktidar medyası, biraz da gazetecilik geleneğinin yıllar içinde sendikasızlıkla sindirilmesinin bir sonucudur. Yine bugün konjonktür gereği, sanki iktidara muhalifmiş gibi görünen grubun Türkiye’de gazeteciliğe verdiği bir zarar da budur. Her şeye rağmen, nerede olursa olsun gazetecilikte direnen emekçiler hâlâ var. Onlar var oldukça umut hep diridir.