2014’ün ilk haftası geride kaldı. 2014, bir önceki yıldan devraldığı kırılganlıklar, belirsizlikler ve riskler ile dolu miras nedeniyle Türkiye ekonomisi için endişelerin yoğunlaştığı bir yıl. Bir soluklanıp 2014 için Kalkınma Bakanlığı’nın 2013 ve sonrasına ilişkin Orta Vadeli Program (OVP) beklentilerini bir anımsayalım, 2013 gerçekleşmeleri ile karşılaştıralım. Hatta bununla da yetinmeyip ayrıca IMF’nin VI. Çerçeve Anlaşması dolayısıyla Türkiye ekonomisine ilişkin öngörülerini de anımsayalım.
İlgili makroekonomik verileri aşağıdaki tabloda özetlemekteyiz. Ekonominin ancak çok önemli, temel verilerini sunan bu tablonun en ayırt edici noktası kırılganlık öğeleri. Kırılganlıklar ulusal gelirin büyümesinin ardındaki dengesizliklerde yatmakta; ve söz konusu dengesizlikleri de enflasyon, işsizlik ve dış açık (cari işlemler açığı) olarak gözlemekteyiz.
Temel Ekonomik Göstergeler
2013 2013 2014 2014
OVP Gerçekleşme OVP IMF
GSYİH (Milyar TL) 1559 1719 1727.5
GSYİH (Milyar $) 823 867
GSYİH Büyüme Hızı (%) 3.6 4.4 4.0 3.5
Enflasyon, TÜFE Yıl Sonu (%) 6.8 7.4 5.3 6.0
İşsizlik Oranı /%) 9.5 9.9 9.4 9.5
Cari İşlemler Dengesi (Milyar $) -58.8 -60.8 -55 -65.7
Cari İşlemler Dengesi / GSYİM (%) -7.1 -7.4 -6.4 -7.4
Kaynaklar: TC Merkez Bankası, IMF VI. Çerçeve Değerlendirme Rapor Ekleri
OVP metni gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) için 2013’te 1.559 milyar TL, 2014 için ise 1.719 milyar TL beklentisinde. Reel büyüme hızı olarak bu rakamlar 2013’te yüzde 3.6’ya, 2014 için ise yüzde 4’e tekabül ediyor. IMF’nin 2014 büyüme beklentisi ise yüzde 3.5 idi.
Türkiye ekonomisinde 2013’ün üçüncü çeyreğine ilişkin (yıllıklandırılmış) büyüme hızı yüzde 4.4 olarak gerçekleşti. Söz konusu büyümenin ardında yoğun olarak özel tüketim harcamalarındaki ivmelenmenin yattığı ve özellikle sabit sermaye yatırımlarındaki gerilemenin ekonominin potansiyel büyüme yol ağını olumsuz etkilemekte olduğu bilinen bir gerçek. Söz konusu dönemde tüketim harcamalarındaki artış, elde edilen büyümenin yüzde 3.3’ünü sağlamaktaydı. Bunun ardında ise yıl bazında yüzde 28 (reel olarak yüzde 20.4) artış göstermiş bulunan kredi büyümesinin yattığı; kredi hacmindeki bu (hormonlu) büyümenin de çoğunlukla yurtdışı sermaye girişlerine, bankacılık kesiminin ticari kredi borçlanmalarına ve bol miktarda net hata ve noksan kaleminde gizlenen kayıt dışı sermaye akımlarına dayanmakta olduğunu biliyoruz.
Bütün bu kalemler bir bütün olarak Türkiye’nin toplam dış borç stokunun 2013’ün sadece ilk dokuz ayında dolar bazında yüzde 10 artış göstererek 372.6 milyar dolara (Eylül 2013 itibarıyla) ulaşmış olmasının nedenlerini sergileyiveriyor. Bu dış borçlanma temposunun bir diğer izdüşümü ise kuşkusuz, cari işlemler dengesindeki -artık yapısallaşmış niteliktekibozulma olarak gözlenmekte. OVP’nin 2013 yılına ilişkin cari işlemler açığı tahmini 58.8 milyar dolar idi. Cari açığın ekim ayı itibarıyla on iki aylık yıllık birikimli olarak 60.8 milyar dolara ulaştığını ve yıl sonu beklentisinin de 63 milyar dolar civarında gerçekleşeceğini tahmin edebiliyoruz. 2014 için cari işlemler açığını OVP 55 milyar; IMF ise 65.7 milyar dolar (milli gelirin yüzde 7.4’ü) olarak öngörmekte.
Dış dengesizlik, siyaset (ve hukuk) alanındaki toplumsal belirsizlikler ile birlikte döviz kurunda pahalılaşmayı da beraberinde getiriyor.Döviz kurunun 2013 ya da 2014 için ne olacağına dair resmi bir tahmin yok. Zira serbest dalgalı kur rejimi ve enflasyon hedeflemesi altında böyle bir hedefin telaffuz edilmesinin kuramsal olarak “yanlış” olduğunu biliyoruz. Ancak OVP’nin milli gelire ilişkin TL ve dolar bazındaki tahminlerine dayanarak bir kısa hesaplama yapmak olası. Yukarıdaki tablonun ilk iki satırını birbirine bölerek, “resmi” dolar kuru beklentisinin 2013’te 1.89TL; 2014 için ise 1.98TL olarak kurgulanmış olduğunu hesaplayabiliyoruz.
Kurun bu rakamları çoktan aşıp gittiğini biliyoruz. “Piyasaların” çok önem verdiği “yabancıların beklentilerinin” yansıtıldığı bir raporda Türkiye için 2013 sonuna değin dolar kurunun 2.43 olması gerektiğinin hesaplanmış olduğunu daha önce sizlerle bu köşede paylaşmış idim. (18 Aralık tarihli yazımız: Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü’nün Kasım 2013 Raporu.)
Döviz kurunun giderek bu rakamlara doğru ivmelendiği bir ortamda enflasyon ve işsizlik göstergelerini ayrıca tartışmanın anlamını yitirdiğini düşünüyorum. Kaygımız, bu kırılgan ve dengesiz ortamın “yabancı mihraklar”, “faiz lobisi” gibi gelir geçer kavramlara sığınılarak göz ardı edilmeye devam edilmesi ve Türkiye’nin siyaset düzeyi ve ekonomik göstergeleriyle birlikte hızla 2001 Şubatı öncesine sürükleniyor olması.