2011 YILININ BİLANÇOSU
Her yıl, kurumlar ve örgütler, kâr zarar hesabı yaparlar. Varsa zarar, nedenlerini araştırır, gidermeye çalışır ve yeni yıl için hedefler koyarlar.
Her yıl, kurumlar ve örgütler, kâr zarar hesabı yaparlar. Varsa zarar, nedenlerini araştırır, gidermeye çalışır ve yeni yıl için hedefler koyarlar.
2011’e girerken sendikalar toplanarak muhasebe yapmamış, kayıplann dersini çıkarmamış ve gedikleri kapatmaya çalışmamıştı. Türk-İş yönetimindeki Mustafa Türkel ve Nihat Yurdakul’un istifaları da öğretici olmadı, dağınıklık ve birbirinin yardımına koşmama devam etti.
Bu durum genel seçimlere de yansıdı. Önceki yıllarda yapılan -yetersiz de olsa- ‘işçi düşmanı programlara sahip olan partilerin desteklenmemesi’ çağrısı, bu seçimde yapılamadı. Referandum sırasında bir araya gelerek’ hayır’ kampanyası başlatan 10 sendika ise etkili olamadı. 11 milyon işçi, programlarında işçi düşmanlığının ve özelleştirmelerin olduğu partilerin oltalarına takıldı. Bu programlar, önceki döneme göre daha çok destek alarak seçimlerden çıktı. İşçi, sahipsizlik yüzünden ayağına kurşun sıkmıştı.
2011 yılında taşeron uygulaması daha da yaygınlaştı, girmediği yer kalmadı. Çoğu sektörde, taşeron işçi sayısı kamu işçisinin 5-6 katına ulaştı.
DİSK’in taşeron kampanyası yetersiz kaldı, diğer konfederasyonlarca desteklenmedi.
Özelleştirmeler kamu sektörünü esas olarak bitirmişti. Hükümet kalan kurumların tasfiyesine devam etti. Enerjide dağıtım ve iletim birimlerinin tamamı satılmış, termik ve hidroelektrik santrallerinin satışına başlanmıştı. Başta bu sektördekiler olmak üzere bütün sendikalar, satışlan sessizce izlediler.
Önemli kurumlardan Şeker Fabrikalannın satışı için düğmeye basıldı. Bu kez 3 değil tam 10-fabrika satılıyordu. 5’i satıldı, diğer 5’inin satış işlemi tamamlanmak üzere. Ama hem şeker sektöründeki sendika, hem de konfederasyon, mücadele etmeye niyetlenmediler.
Uzun zamandır planlanan otoyollar ve köprülerin satışına başlandı. Bütün toplumu ilgilendiriyordu ama sendikalann ve diğer örgütlerin sessizliği sürüyor.
İşçiye ait olan işsizlik fonunun yağmalanması, sendikaların sessizliği arasında yasalaştırıldı.
Belediyelerde taşeron işçisi sayısının 1.5 milyona ulaşmasından sonra hükümet, kamu işçisinden kurtulmak için 52 bin belediye işçisini Milli EĞİTİM Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğüne sürdü, yine ses yok.
2011 yılında da Hükümetin Hak-İş üzerinden Türkİş’e karşı yürüttüğü operasyon devam etti. Çok sayıda Belediye-îş üyesi, zorla Hak-İş’e geçirildi.
Hak-İş yeni kurduğu sendikalara geçmesi için, Maden-İş, Tezkoop-İş, Koop-İş ve DİSK’in üyelerine baskı yapmaya başladı. Sendikalardan yine ses çıkmadı.
2011’de üyesi kalmayan Orman-İş, Türk-İş Kongresine hiç delege gönderemedi. Üye sayısı 1000 ve altına düşen sendika sayısı çoğaldı. Bütün Sendikalar üye kaybettiler.
Mücadele ve dayanışma ruhu zayıfladı. Sendikalar ellerinde dosyalarla Hükümet kapılarında ricacılığı boş yere sürdürdüler.
Türk-İş‘te bu gidişe isyan eden ve 10 sendikayla başlayıp 13’e ulaşan Sendikal Güç Birliği, Türk-İş Kongresi’nde liste çıkardı. Delegelerin sempatisini toplamasına rağmen kazanamadı.
2012 yılı, kıdem tazminatının kaldırılması, işçi kiralamanın ve esnek çalışmanın yayılması, kalan kurumlann satılması, kalan sendikalı işçinin bitirilmesi ve bölgesel asgari ücrete geçiş için, hükümetin adım attığı yıl olacak.
Ama Türk-İş‘in, DİSK’in ve bağlı sendikalann planları yok, dağınıklık sürüyor.
Sendikal Güç Birliğinin fikirleri işçi için umut oldu. Bu fikirler diğerlerince de benimsenirse ne ala. Aksi halde bu gidişle, sendikaları bitiş, işçiyi örgütsüzlük ve kölelik beklemektedir.