Bilgi kirliliğinin olağandışı seviyelere yükseldiği ve aşırılık sınırlarının zorlandığı zamanlarda, çoğunluk açısından farkındalığın artması kolay olmuyor. Belli bir azınlık gelecek güvencesi peşinde koşarken, çoğunluğun temel ihtiyaçlarını karşılama konusundaki büyüyen sıkıntıları nedeniyle bölünüp parçalanması bu sonuçta etkili olabiliyor. Anormalliklere geniş ölçekli tepki verilemediği sürece yozlaşma hızlanıyor, sorunlar ağırlaşarak çözümsüz hale geliyor. Kendi kendini besleyen bu kısır döngü, medeniyet adına iyi sayılabilecek her şeyi tehdit ediyor. Sistemi oluşturan kurumsal yapı kendi derdine düşmekten, büyük çoğunluğu aldatarak günü kurtarmaya çalışmaktan vazgeçemiyor. Bir sonraki aşamada ise etki alanını genişleten çıkar çatışması sistemi de etkiliyor, bu durum kırılganlığın arttığı şeklinde ifade ediliyor; hiçbir şey eskisi gibi olamıyor.
YAKICI ÇEKİŞME
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız değerlendirmeyi, geride bıraktığımız hafta genelinde küresel piyasalarda yaşananları daha iyi anlamak için yapma ihtiyacı duyduk. Merkez bankaları ile finansal yapı arasındaki giderek büyüyen ve yıkıcı olma noktasına gelen çekişmenin bir şekilde açıklanması gerekiyordu. Bir taraf, doğru veya yanlış demeden ve yarattığı devasa sorunları dikkate almadan, son on yıldaki yaklaşımlara devam edilmesini istiyor; diğer taraf ise böyle olmasının sonuçlarının felaket olacağını ve gerçeklerle yüzleşme zamanının kapıya dayandığını anlatamıyor. Gizlenen ve öyle olduğu için büyüyen uzlaşmazlıklar küresel kriz beklentilerini güçlendiriyor. ABD Merkez Bankası yetkilileri, geri adım anlamına gelebilecek söylemler ile piyasaları sakinleştirmeye ve sorunların daha da ağırlaşması pahasına krizi ötelemeye çalışıyor; söz konusu kurumun başkanı ise gelir dağılımı konusundaki söylemleri ile itirafçılığa adaylığını koyuyor.
DÜZELMİŞİ BU İSE
Küresel kriz sonrasındaki para politikaları sayesinde başta konut olmak üzere varlık değerleri artmış ve buna bağlı olarak gelir dağılımındaki olumsuzluk azalmış! Halen ABD nüfusu içindeki en varlıklı yüzde 5’lik kesim, toplam varlığın yüzde 63 üne sahipmiş! İnsan merak ediyor, düzelmiş hali bu ise bozuk iken nasıldı? Yine sormak gerekiyor: Dünyanın geleceğini tehdit eden bu büyük dengesizlik para otoritesi ve siyasi iradenin desteği ile mi, yoksa onlara rağmen mi gerçekleşti? Küreselleşme denilen kuralsızlık, bu anormal dengesizlik ve uzlaşmazlıklar üzerinde belirleyici olmuş mudur? Bugünkü olumsuzluklara yol açan yanlışlar zinciri gelişmekte olan ekonomilerdeki gelir dağılımını ve küresel düzeydeki rekabet koşullarını nasıl etkilemiştir? Gelir dağılımı bozukluğunun çözümü, balonlaşarak kırılganlaşmak mı olmalıdır?
GELİŞENLER KRİZE GİRERSE
Bu tür sorulara verilebilecek yanıtlar, sistemik çöküş sürecinin yola çıkmış olabileceğini düşündürüyor. Bir daha sıkılaşmamak üzere gevşetilen para politikası uygulamaları ile varlık değerlerini şişirebilir ve kredi hacmini genişleterek aşırılıkları zorlayabilirsiniz; fakat yarattığınız dengesizliklerle yalnız gelişmekte olan ekonomileri değil kendinizi de çaresizliğe mahkum edersiniz. Daha sonra minareye kılıf uydurmaya çalışarak durumu düzeltemezsiniz. Bu kafa ile kağıt üstünde ABD’nin en varlıklı yüzde 5’ini küresel varlıkların yüzde 70’inin doğrudan veya dolaylı olarak sahibi haline geçici olarak getirebilir, hatta ülkenizdeki gelir dağılımını düzelttiğiniz masalı ile bazı kesimleri bir süre oyalayabilirsiniz. Fakat para politikası uygulamalarından bağımsız olarak, gelişmekte olan ülkelerin krize girmesini ve oralardaki kayıplar nedeniyle gerçeklerin açığa çıkmasını engelleyemezsiniz. Arap Baharı sonrasında yaşananlar, korkuların artık gizlenemediğine ve bu konudaki farkındalık artışının önlenemediğine işaret ediyor.
KORKULARIN ESİRİ SİSTEM
Gelir dağılımı, varlık değerlerini şişirerek düzelmez; bunun için faaliyet gelirlerini kalıcı olabilecek şekilde artması ve daha adil bir şekilde paylaşılabilmesi gereklidir. Bugünkü sürdürülebilir olmayan işleyiş böyle bir olasılığa izin vermiyor. Başka bir deyişle refahı arttırarak gelir dağılımının kalıcı olabilecek şekilde düzeltilmesi mümkün görünmüyor. Durum böyle olunca, yaşanacak krizlerin de yukarıdakileri daha aşağı çekerek gelir dağılımını düzeltebileceğini hesaba katma gerekiyor. Yozlaşmış ve kendinden başkasını düşünemeyecek hale gelmiş sistem ikinci seçeneği hiç istemiyor, ilk seçenekten ise süratle uzaklaşmaya devam ediyor. Korkularının esiri olan yozlaşmış sistemin temsilcileri, tarihten ders almayı beceremiyor! Küreselleşme maskesi arkasına saklanan emperyalizmin, gelir dağılımı konusundaki yeteneği tek yönlüdür ve bozmak dışında bir içgüdüsü yoktur; onların desteği ile gerçekleşecek yapısal reformlardan çözüm beklemek, cehalet ve gafletten başka bir şey olamaz.